Ana Sayfa Avrupa ve Balkanlar MÜFTÜ İBRAHİM ŞERİF’TEN BERAT KANDİLİ MESAJI

MÜFTÜ İBRAHİM ŞERİF’TEN BERAT KANDİLİ MESAJI

17
0

23 Haziran 2013 Pazar akşamı Şaban Ayı’nın on beşinci gecesi olup Berat Kandili’dir. Berat Kandili Ramazan Ayı’nın müjdecisi, Yüce Allah’ın engin afv, mağfiret ve rahmetiyle bezeli, kutlu bir gecedir.

“Beraet” sözünün kısaltılmış şekli olan ve dilimizde de kullanılan “Berat” kelimesi, sözlükte; borçtan, hastalıktan, suç ve cezadan kurtulmak anlamına gelir.

Dinî bir terim olarak ise; günahlardan arınmak, temize çıkmak, ilâhî af ve rahmete nâil olmak demektir.

Allah’a kul olmanın mânevî zevkine ererek, hatâ ve kusurlarını itiraf eden, işledikleri günahların farkına vararak tevbe ve istiğfarda bulunan pek çok Mü’minin ilâhî rahmete kavuşup, günahlarından kurtulacakları ümit edildiği için bu geceye “kurtuluş gecesi” anlamında “Berat Gecesi” denilmiştir.

Berat Gecesi, öteden beri Müslümanlarca kutsal sayılmış, bu gecenin diğer gecelerden farklı bir şekilde geçirilmesi, bilhassa azınlığımızda bu gecede daha fazla ibadet ve dua edilmesi âdet halini almıştır.

“Şaban Ayının ortasında gece ibadet ediniz, gündüz oruç tutunuz. Allah o gece güneşin batmasıyla dünya semasında tecelli eder ve tan yeri ağarana kadar, “Yok mu benden af dileyen, onu affedeyim, yok mu benden rızık isteyen ona rızık vereyim, yok mu bir musîbete uğrayan ona âfiyet vereyim, yok mu şöyle, yok mu böyle! Der” (İbn-i Mâce, İkâme, 191)

Hz. Âişe (r.a.) şöyle anlatır: Peygamberimiz bir gece kalktı, namaz kıldı, Namazda secdeyi öyle uzattı ki, secdede öldü zannettim. Elimle ayağına dokununca kımıldadı. Sevindim ve yerime döndüm. Secdede şöyle dua ettiğini duydum:

“Allah’ım azabından affına, gadabından rızana sığınıyor, senden yine sana ilticâ ediyorum. Şânın yücedir. Sana yaptığım senâyı, senin kendine yaptığın senaya denk bulmuyorum. Sana gereği gibi hamdetmekten âcizim.”  Başını secdeden kaldırıp namazı bitirince:

– Ey Aişe, Allah’ın Rasülü haksızlık edecek mi sandın?

– Hayır, Ey Allah’ın Rasülü! Allah’a yemin ederim ki böyle sanmadım. Ancak secdede uzun süre kaldığınız için öldünüz sandım, dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

– Bu gece hangi gecedir biliyor musun? buyurdu. Ben:

– Allah ve Rasülü daha iyi bilir, dedim. Peygamberimiz:

– Bu gece Şaban ayının onbeşinci gecesidir. Yüce Allah, bu gecede kullarına -rahmetiyle- tecelli ederek, af dileyenleri bağışlar, merhamet isteyenlere rahmet eder, içini kin bürümüş olanları ise kendi hallerine bırakır.” (Münzirî, Et-Terğîb ve’t-Terhîb, Beyrut, 1968, II, 119) buyurdu.

Bir kısım âlimlerin, kıblenin Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’dan, Mekke’deki Kâbe istikametine çevrilmesinin Hicretin ikinci yılında Berat Gecesi’nde meydana geldiğini kabul etmeleri de, geceye ayrı bir önem kazandırmıştır.

Yukarıda zikredilen hadisleri göz önünde bulunduran İslâm bilginleri, Berat Gecesini namaz kılarak, Kur’an-ı Kerim okuyarak, tevbe istiğfar ve dua ederek geçirmenin sevaba ve günahların bağışlanmasına vesile olacağını belirtmişlerdir. Çünkü Berat Gecesi af ve mağfiret gecesidir.

İslâm fıtrat dinidir. Günah ve sevap işleme özelliğinde yaratılan insanın, günah işleyeceği kabul edilmiş ve bundan kurtulma ve etkisini azaltma yolları gösterilmiştir. İnsan fıtratını en güzel şekilde belirten bir hadiste; “Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize günah işleyip, peşinden tevbe eden kullar yaratırdı.” (Müslim, Tevbe, 9, 10, 11)

Yüce Allah “… Ey Mü’minler, hep birlikte tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz..” (Nûr, 24/31) Ey iman edenler! Allah’a içtenlikle tevbe edin. Belki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter…” (Tahrîm, 66/8) buyurmuştur.

Hz. Peygamber de; “Ey insanlar, Allah’a tevbe ediniz…” (Buharî, Deavât, 3; Müslim, Zikr, 42) şeklinde bizleri tevbeye çağırmış ve kendisi de, bu hususta insanlara örnek olmuştur. Peygamberimiz her gün 70 (Bk. Buhârî, Deavât, 3; İbn-i Mâce, Edep, 59) veya 100 (Bk. Müslim, Zikr, 42) defa Allah’a tevbe ve istiğfar ettiğini belirtmiştir. Bu ifadeler, Hz. Peygamber’in bile, tevbeden müstağni kalamadığını göstermektedir. Zira o, masum da olsa, kendisinin de ifade ettiği gibi (Bk. Müslim, Zikr, 41) hem kalbe gelen bir kısım şeylerden dolayı hem de ümmetine örnek olmak için tevbe etmiştir.

Bütün insanların günah işleyebileceğini, ancak faziletin ve hayrın tevbede olduğunu (Bk. İbn-i Mâce, Zühd, 30; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 198) biliyoruz. Yüce Allah kendisini tanıtırken, tevbeleri kabul edici özelliğini şöyle belirtmiştir. “O, kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.” (Şûrâ, 42/25)

Ayrıca Yüce Allah’ın tevbe edenleri övmesi (Bk. Tevbe, 9/112) ve tevbe kapısını çalan kullarını sevdiğini ifade etmesi (Bk. Bakara, 2/222) tevbelerin kabul edileceğinin birer delilidir.

Allah, biz kullarını, ahiret hesabından önce, tevbelerimizle, günahlarımızın kirlerinden temizlemek istemektedir. İnsanlar, yaptıkları tevbelerle hem günahlarından temizlenmiş olacaklar hem de Allah’ın sevgisini kazanacaklardır. (Doç. Dr. Nihat DALGIN; İslâm’da Tevbe ve Cezalara Etkisi, Samsun 1999, s: 39-41)

Hz. Peygamber, kulların tevbe etmesinden dolayı Cenab-ı Hakk’ın sevincinin; ıssız çölde devesini kaybedip de tekrar bulan kişinin sevincinden daha fazla olduğunu haber vermektedir. (Bk. Buhârî, Deavât, 4; Müslim, Tevbe, 3)

Dinimiz, tevbe ve istiğfarı, Allah ile kul arasında gerçekleşen bir olay olarak görür. Müslüman, Allah’tan bağışlanma dilerken, başka bir yardımcıya ve aracıya gerek duymadan görevini yerine getirebilir. Bu bakımdan, Yüce Allah’ın biz kullarına açmış olduğu tevbe kapısını sık sık çalmalı, günahlarımızdan bağışlanma dilemeli ve gerçek huzurun bunda olduğunu bilmeliyiz.

İman esaslarına inanan bir kişi, işlediği günahlardan dolayı kesinlikle ümitsizliğe kapılmamalı ve ilâhî rahmetten ümidini kesmemelidir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır: “De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Zümer, 39/53) Bundan dolayı, günahkâr kişi, işlediği günahların büyüklüğüne değil, Cenab-ı Hakk’ın rahmetinin genişliğine bakmalıdır.

İdrak edeceğimiz Berat Kandili, kendimizi bir daha gözden geçirmek, etrafımızdaki varlıklarla münasebetlerimizi değerlendirmek, Allah’a karşı olan görevlerimizin durumunu tesbit etmek, hayatımızın çok hızlı seyreden akışı içinde fark etmediğimiz tavır ve hareketlerimizin muhasebesini yapmak için en güzel vesiledir.

Bu kandillerin aydınlığını fırsat bilerek, çeşitli sebeplerle lekelenen kalplerimizi önce tevbe ve istiğfar ile temizlemeli; sonra da Allah sevgisi, insan sevgisi ve vatan sevgisi ile doldurarak iyi bir kul, olgun bir Mü’min olmaya gayret göstermeliyiz. Fitne, fesat, gıybet ve iftira gibi, bizi birbirimize düşman eden kötülüklerden uzak durmalı, dargınlık ve kırgınlıkları ortadan kaldırarak kucaklaşmalı, bir olmaya, diri olmaya çalışmalıyız.

Yine bu kandillerin ışığında, “Mü’minler ancak kardeştirler.” (Hucurât, 49/10), “Parçalanıp bölünmeyin.” (Âl-i İmrân, 3/103) âyetlerindeki tavsiyeleri bir kere daha düşünerek, birlik ve beraberliğimizi pekiştirmeli, düzen ve huzurumuzu bozmak isteyenlere fırsat vermemeliyiz.

Bütün Kardeşlerimizin Berat Kandilini tebrik eder, hayırlara vesile olmasını Yüce Allah’tan dilerim.

 

İbrahim ŞERİ

Gümülcine S. Müftüsü

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz