Gümülcine Seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif, geçtiğimiz günlerde Yunan Parlamentosu tarafından kabul edilen halk arasında ‘240 İmam Yasası’ olarak bilinen yasa ile ilgili olarak Birlik gazetesine özel açıklamalarda bulundu.
Birlik gazetesi olarak 22 Ocak 2013 tarihinde yapmış olduğumuz görüşmede Müftü İbrahim Şerif; “Bu yasanın uygulanma imkanı yok. Çünkü azınlıkta böyle bir eğitim şekli yok. Şayet bu şekilde yapıldığı takdirde bu dine bir müdahele ve insan haklarına da aykırı bir durum söz konusudur. Aynı şekilde bu Lozan Antlaşması’na da aykırı bir durumdur.” diye konuştu.
Birlik Gazetesi:
Öncelikle kısaca bir kendinizi tanıtır mısınız?
İbrahim Şerif:
“Bu gün günümüzde İskeçe’de Ahmet Mete, Gümülcine’de de ben İbrahim Şerif olarak Seçilmiş Müftü görevini görevini yürütmekteyiz”
“Ben İbrahim Şerif Gümülcine Seçilmiş Müftüsü olarak 1990 yılında Gümülcine Rodop vilayetinde Cuma günü 120 camide yapılan oylama sonucunda üç aday arasından oyların yüzde 90’nını alarak Gümülcine Seçilmiş Müftüsü görevine getirildim. O günden bu güne 23. yılında Batı Trakya’da Seçilmiş Müftü olarak görev yapmaktayım.
23 yıldan beri Gümülcine Seçilmiş Müftüsü olarak büyük bir mücadele verdik. Bu mücadelede evvela yönetimin ilk seçildiğimiz yıllarda makam gaspı nedeniyle beni evvela Gümülcine Bidayet Mahkemesi’nde 9 ay hapse mahkum ettiler. Daha sonraki yıllarda Selanik’te İstinaf Mahkemesi de aynı cezayı onayladı. Bu kararı Arios Pagos da onayınca, ben de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gitmek mecburiyetinde kaldım. AİHM insan haklarının bazı maddelerini göz önünde bulundurarak, beni haklı buldu ve Yunanistan’ı cezalandırdı. Neticede Yunanistan bana 10 bin dolar para ceza ödemek zorunda kaldı. Fakat 10 bin doları ödemiş olmasına rağmen 1999 yılında makama oturtmadılar. Ben de bu aldığım parayı o yıllarda Atina’da meydana gelen depremde, depremzedelere bağışladım.
Çünkü bizim hedefimiz para almak değil, azınlığın hakkı olan Müftülük makamının, azınlığa teslim edilmesi ve bu hakkın verilmesiydi. Bu mahkeme olayından sonra Yunanistan gerek İskeçe’de Mehmet Emin Aga’yı, gerekse Gümülcine’de beni kovuşturmaktan vaz geçtiler. Biz o mahkeme olayından sonra artık Gümülcine’de Seçilmiş Müftü olarak görev yapmaya başladık. Bütün din görevlilerimiz, bütün dini hayatımız, bu müessesenin etrafında şekillenmeye başladı. Rahmetli Aga da ömrünün sonununa kadar geri kalan zamanında da İskeçe Seçilmiş Müftüsü olarak görev yaptı. Daha sonra 2006 yılında Aga’nın vefatından sonra da, yerine Ahmet Mete kardeşimiz bir bayram sabahı halk tarafından seçilerek, Seçilmiş Müftü olarak göreve başladı. Bu gün günümüzde İskeçe’de Ahmet Mete, Gümülcine’de de ben İbrahim Şerif olarak bu göreve devam etmekteyiz.”
Birlik Gazetesi:
Geçtiğimiz günlerde mecliste kabul edilen ‘240 İmam Yasası’ ile ilgili olarak ne gibi bir değerlendirmede bulunmak istersiniz?
İbrahim Şerif:
“Din söz konusu olduğu zaman; dini konulara daha çok azınlık dini özerkliğini kullanarak, azınlığın söz sahibi olması gerekir”
“Şimdi meclisten geçen ‘240 İmam Yasası’ diye isimlendirilen bir yasa var. Bu yasanın aslında yunancada tercümesi tam olarak ‘Dinöğretmeni’ olarak geçmektedir. Fakat kelimelerin üzerinde oynadığımız zaman kelimeler insanları zaman zaman yanıltmaktadır. Zaman zaman da başka yönlere de düşünmeye sevk etmektedir.
Yasanın çıkışı 2007 yılında tesadüf etmektedir. Bu yasanın özetinde şu vardı; din görevlisinden ziyade, din öğretmeni, fakat bunların nerede nasıl kullanılacağı da pek belli değil. Orada söylenen devlet okullarına giden Müslüman çocuklarına Kur’an dersi öğretecekler şeklinde idi. Fakat burada hassas olan tarafı, bu Kur’an dersi öğretecek olan öğretmenlerin 5 kişilik bir Hristiyan heyet tarafından seçilmiş olması ve bunların devlet memuru olması ve 9 aylık görev sürelerinin olması kafalarda endişe yaratan bir konuydu.
Bunu bizler ‘240 İmam Yasası’ olarak algıladık. Camilerimize müdahale edilmesi olarak düşündük ve buna karşı çıktık. Gerçekten din söz konusu olduğu zaman, dini konulara daha çok azınlık dini özerkliğini kullanarak, azınlığın söz sahibi olması gerekir. Fakat 2007 yılından beri, uygulanamayan bir yasa var. Zaten o gün Batı Trakya Camileri Din Görevlileri, bunu red etmişler ve kabul etmeyeceklerini söylemişlerdi. Fakat azınlığımızda bazı fiilen görevde olmayan insanların, böyle bir memuriyete talip olduklarını beyan ettiklerini halk arasında fısıltı şeklinde duymuştuk. Ta ki son günlere gelinceye kadar, bu yasanın uygulanması konusunda bazı kişilerin mahkemeye müracaat ettiklerini duyuyorduk.
Fakat son günlerde 39 kişilik bir isim listesiyle bir yazı ortaya atıldı. Bu yazıda da ‘Bu azınlığın Konsolosluğu’n insafına bırakılmaması’ şeklinde ifade edildi. Bu yazının altında da ismi geçen çoğu insanı da bizler tanıyoruz. Bu birbirini takip eden günlerin ardından,yine meclise 2007 yılında çıkarılmış olan yasa, meclise geldi. Milletvekillerinden öğrendiğimiz kadarıyla, bu yazı daha önce bütün milletvekillerin masalarına bırakıldığı ve kendilerinin bu yasada desteklenmelerini istendiği şeklinde ifadelerin var olduğunu milletvekillerinden duyduk. Böyle bir yasanın azınlığın lehine olmayacağını milletvekillerimiz, kendi gruplarına ve kendi partilerine ilettiklerini, bu azınlığın hayrına olmayacağı gibi karışıklık yaratacağını ve aynı zamanda azınlık insanının bunları kabul etmesinin mümkün olmayacağını ifade ettiklerini ve önceleri milletvekillerinin bu konuda biraz çekimser davrandıklarını, fakat iki günün içinde ne olduysa bu yasa tekrar meclise gelip oylandığını ve oylanma neticesinde de kabul edildiğini gördük.
Aslında bu yasa neden tekrar meclise geldi? Yasa yeni değildi. Yasada bazı değişiklikler yapılmıştı. Çünkü bu yasanın bazı sırıtan noktaları vardı. Burada yönetimin kendi istediği insanları seçmesi sözkonusudur. Bu insanların bu şekilde hareket etmesi, müffetişlerin müsaade ettikleri takdirde, azınlık çocuklarına Kur’an dersi verecekleri şeklinde bu konuda kanun net ve açık değildir. Bu konuda her türlü yoruma açık ve bunların Kur’an öğreticisi olarak tayin edilmesi demek nerede nasıl, bunlar okullarda mı Kur’an öğretecekler, camilerde mi öğrecekler? Çünkü adı bunların nedense ‘Dinöğretmenleri’ şekilnde geçiyor. Bu da yuvarlak bir kelimedir.”
Birlik Gazetesi:
Geçtiğimiz günlerde Meço Cemali’nin yapmış olduğu değerlendirmesinde kullanmış olduğu ‘Bu kararı imzalamam, paltomu alıp, eve gitmeyi tercih ederim’ ifadesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İbrahim Şerif:
“Birlik gazetesi olarak sizleri bu röportajınızdan dolayı kınıyorum. Çünkü bizler kendisini muhattap almıyoruz. Bu sorunuza da cevap vermek istemiyorum. Hatta sizlerle gerekirse bu röportajı yapmak istemiyorum ve kabul etmiyorum bile diyebilirdim.”
Birlik Gazetesi:
Sizce azınlık insanı. bu yasa uygulandığı takdirde cemaat olarak ne yapmalıdır?
İbrahim Şerif:
“Bizler dışarıdan bir din adamı getirmedik ve kimseyi atamadık. Köylerdeki var olan din görevlilerini, birlik ve beraberlik içinde o görevi daha uygun nasıl yapmamaları gerektiğini anlattık”
“Şimdi evvela bu insanları köye atayabilir mi söz konusu olan budur. Bu yasanın uygulanma imkanı yok. Çünkü azınlıkta böyle bir eğitim şekli yok. Şayet bu şekilde yapıldığı takdirde bu dine bir müdahele ve insan haklarına da aykırı bir durum söz konusudur. Aynı şekilde bu Lozan Antlaşması’na da aykırı bir durumdur. Çünkü burada köylülerin kendi imkanlarıyla uzun yıllardan beri devam eden bir düzen var. Yani halkımız din görevlilerini kendileri ödüyorlar ve kendileri bu görevde vazifelendiriyorlar. Bu din görevlilerinden çocuklarına Kur’an kursu yapmalarını ve bu yönde eğitim vermelerine çalışılıyor. Son yıllarda bizler Gümülcine ve İskeçe’de Seçilmiş Müftü olarak bunları daha çağdaş bir şekilde yapmaya çalıştık. Kısacası biz azınlığa yeni bir düzen getirmedik, bunlar zaten vardı.
“Bu yasayla geçmişte okulların ele geçirildiği gibi, şimdi de camiler ele geçirilmeye çalışılıyor. Buna da azınlığın ve din adamlarının göz yumacağına şahsen inanmıyorum”
Bu var olanları daha organize ve planlı bir şekle soktuk. Bizler dışarıdan bir din adamı getirmedik ve kimseyi atamadık. Köylerdeki var olan din görevlilerini, birlik ve beraberlik içinde o görevi daha uygun nasıl yapmamaları gerektiğini anlattık. Din adamlarımız da buna inandılar ve köylerdeki programlı bir eğitime gittiler. Yani din dersini, Kur’an-ı Kerim’i ve dinin pratiklerini daha planlı ve programlı şekilde öğrenmeye ve öğretmeye çalıştılar.
Bu yasayla geçmişte okulların ele geçirildiği gibi, şimdi de camiler ele geçirilmeye çalışılıyor. Buna da azınlığın ve din adamlarının göz yumacağına şahsen inanmıyorum. Zaten kamuoyuna yansıyan 39 kişinin fiilen görevde olmadığını hepimiz biliyoruz ve bunlar devamlı beş vakit halkla iç içe insanlar değildir. Varsa da çok az sayıda kişilerdir. O bakımdan azınlığın böyle bir şeyi kabul edeceğine inanmıyorum.
Dolayısıyla bu güne kadar var olan pratiklere baktığımız zaman kendilerinin görev verdiği ve camisine davet ettiği insanların, kendisinin düşünceleri yönünde hareket ettiğini bizzat gördük. Bundan sonra da bunun azınlığın kabul edeceğini ben kabul etmiyorum ve olmayacağına inanıyorum.”
Birlik Gazetesi:
Son olarak azınlık insanına neler söylemek istersiniz?
İbrahim Şerif:
“Böyle bir çağda dayatmak ve baskı kurmanın mümkün olmadığına inanıyorum”
“Evvela azınlık insanına söylemek istediğim şu; Milletvekillerimiz mecliste bu yasanın uygulanamayacağını dile getirdiler. Bütün bunlara rağmen mecliste bizlere bir elbise biçiliyor ve bunun provası yapılmıyor, bu hesap edilmeden bir şeyler yapılıyor. Hele hele böyle bir çağda dayatmak ve baskı kurmanın mümkün olmadığına inanıyorum ve azınlığımızın bunu kabul etmeyeceğini ve etmemesi gerektiğini ifade ediyorum, teşekkür ederim.”
Bizler de Birlik gazetesi olarak Gümülcine Seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif’i bu değerleri görüşlerini, Birlik gazetesi aracılığıyla kamuoyu ile paylaştığı için kendilerine teşekkür ederken, görevinde bir kez daha kendilerine başarılar dileriz.