Dışişleri Bakanı Stavros Lambrinidis, 18 Eylül Pazar günü Eleftherotipiya gazetesinde yayımlanan röportajında Kıbrıs, Türkiye ve T.C. Gümülcine Başkonsolosluğu’ndan bahsetti.
Eleftherotipiya gazetesinde yayımlanan röportajın tamamının Azınlıkça Online ekibi tarafından yapılan Türkçe tercümesi şu şekildedir:
Soru:
Erdoğan’ın yerinde olmuş olsaydım, siyasi ve mali açıdan kendimi güçlü hissetseydim, komşularımın reflekslerini test etme tahrikine kapılırdım, özellikle de Yunanistan gibi bazı komşularım hayatta kalma sorunlarıyla karşı karşıysalar…
Stavros Lambrinidis:
Eğer ben Erdoğan’ın yerinde olsaydım ve komşularımın havada ve ülke içinde açık konuların olduğunu, sınırlarımda büyük tahriklerin ve uluslararası mali krizin kapımı çalmak üzere olduğunu görseydim, gerginliği yatıştırmak için elimden gelen her şekilde katkıda bulunmaya çalışırdım. Ancak, ben Yunanistan’ın Dışişleri Bakanı olduğum için ve Türk Başbakanın davranışlarını belirleyemeyeceğim için, soğukkanlılık ve tam kararlılıkla her ihtimale açık olmak zorundayım. Aynı zamanda bölgemizin gerginlik ocaklarına karşı Yunanistan’ın istikrarcı ve katalitik rolünü öne sürmeyi arzuluyorum.
Soru:
Türkiye Meis Adasının güneyinde araştırma yapılacağını açıkladı…
Stavros Lambrinidis:
Türkiye, Meis’in (Kastolorizo) güneyinde araştırma yapılacağına ilişkin açıklamayla olduğu gibi, bizim bölgemizde de gerginliği yükseltmeye çalışırsa, biz egemenlik haklarımızı sonuna kadar savunmak için ne gerekiyorsa yapacağız. Bunu da dış politikayla ilgili tüm kritik konularda olduğu gibi tüm Yunan siyasi partilerle yakın işbirliğine giderek yapacağız.
Soru:
Türkiye’nin aşırı hareketliliği ve şiddet kullanma tehditleriyle yaptığı sert retorik, blöf olabilir mi?
Stavros Lambrinidis:
Şiddet kullanma tehdidi sadece yasadışıdır ve kabul edilemez. Bölgesel kargaşa içerisindeysen ve birçok öngörülemeyen etken varsa – burada Kıbrıs’a karşı tehditleri, Filistin konusundaki gelişmeleri, Türkiye-İsrail gerginliğini, Suriye ve Libya’daki krizi ve Arap Baharı’nın ortaya koyduğu tahrikleri kastediyorum –blöf olsun olmasın, gerginlik havası yaratıyor ve kötü hesaplamalar ve öngörülemeyen durumların ortaya çıkması ihtimalini arttırıyor. Bizim tarafımızdan, dikkatli analiz yapılması, plan yapılması ve gerginlik yerine anlaşma ve istikrarı hedefleyen müttefiklerimizle devamlı koordinasyon sağlanması gerekiyor. AB, ABD ve Rusya tarafından olumlu yönde yapılan açıklamalar, şans eseri yapılmadı. Sonunda itidalin hâkim olacağını ümit ediyorum. Doğu Akdeniz’in “jandarma”ya ihtiyacı yok ve özellikle de uluslararası hukuku uygulamak yerine, işgal altındaki Kıbrıs’la kıta sahanlığının belirlenmesi için anlaşma yapılması yönündeki tehditlerin de gösterdiği üzere uluslararası hukuku ilk ihlal edenlerden olan bir korucuya ihtiyacı yoktur.
Soru:
Hükümet Yunanistan – Kıbrıs ortak savunma alanının geçerli olduğu dogmasında ısrar ediyor. Kıbrıs’a saldırı olursa, tepkimiz ne olacak?
Stavros Lambrinidis:
Bir saldırı durumunda, Yunanistan’ın Kıbrıs’a desteği kesin ve nettir. Bunun dışında, artık Lizbon Anlaşması da ortaklar arasında, bunlardan birine saldırı olması durumunda dayanışmayı öngörmektedir. Ancak vurgulamak isterim ki, Türkiye’nin sözlü tehditler savurduğu her seferinde tartışmanın suni olarak gerginleşmesi yanlıştır. Türkiye bu konudaki tartışmayı askerîleştirmeyi hedefliyor çünkü, argümanları yok. Bizim ise var. Bunları eksiksiz olarak öne sürüyor ve haklarımızı teminat altına alıyoruz.
Soru:
Başbakan Yardımcısı ve eski Dışişleri Bakanı Theodoros Pangalos, Gümülcine’de (Komotini) Türk Konsolosluğu kurulmasını yanlış olarak nitelendirdi.
Stavros Lambrinidis:
Gümülcine’deki Türk Konsolosluğu iki ülkenin anlaşmasıyla kuruldu. Bu çerçevede, uluslararası anlaşmalara, Yunan yasalarına saygı duymalı ve yerel toplumun hassasiyetlerini tahrik etmemek zorundadır. İç meselelere karışma değil, işbirliği köprüsü olmalıdır. Yunanistan’ın kendi iç meselelerine üçüncü bir ülkenin müdahalesini kabul etmediği açık ve nettir. Emin olun ki, bu Türkiye’de netleşmiştir.
Soru:
Ege ve Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan etme hakkından ödün vermediğimizi sürekli dile getiriyorsunuz. Bu hakkımızı ne zaman kullanacağız? Çünkü bu hakkı kullanmamak, bu hakkı kullanılmaz hâle dönüştürebilir.
Stavros Lambrinidis:
Bu geçerli değil. Yunanistan’ın MEB’deki hakkı ne ödün verilen ne de kullanılmaz hale dönüşen bir egemenlik hakkıdır. Bu açık ifade, zaten, ülkemizin Deniz Hukuku’nu onayladığı yasada yer almaktadır. Bu bir hak meselesidir ve gerektiği yerde komşularla işbirliği meselesidir. Bizim arzumuz, herkesle tüm deniz alanlarının sınırlandırılması yönüne gidilmesidir. Mevcut hükümetin, ilk kez yetkili kurumu oluşturarak kıta sahanlığımızdaki doğal zenginliği araştırma ve değerlendirme konusunda ilerlememizi sağlayan yasal çerçeveyi hazırlayan bir hükümet olduğunu hatırlatmak isterim. Zaten, umut verici göstergelerin olduğu İonio ve Girit adasının güneyinde araştırma yapılmasını öngören ihaleler açıklandı.
Soru:
Madem Türkiye Meis Adası’nın kıta sahanlığının olmadığında ısrar ediyor, bu konunun nasıl çözüleceğine inanıyorsunuz?
Stavros Lambrinidis:
Meis Adası’nı ayrıştırmamız yanlış olur. Yunanistan’ın başka bir bölgesinden hiçbir farkı yoktur. Meis, deniz alanlarıyla ilgili, Deniz Hukuku’nun tüm adalar için öngördüğü aynı haklara sahip. Türkiye ile Evros’tan Meis’e kadar kıta sahanlığının belirlenmesini arzuluyoruz. İki ülke arasında sürdürülen istikşafi görüşmeler çerçevesindeki müzakerelerde bu konuya bir çözüm bulunamaması durumunda, kıta sahanlığının belirlenmesi sorunu Lahey’e gitmelidir.
Soru:
23 Eylül’de Filistinlilerin BM’den devlet olarak tanınmalarını istemeleri bekleniyor. Bir yıl önce bu talebe karşı Yunanistan’ın “evet” oyu kullanacağına emindim. Bugün İsrail’le olan yakın ilişkilerden ötürü de, ciddi kuşkularım var. Ne diyorsunuz?
Stavros Lambrinidis:
İsrail ile ilişkilerin pekişmesi, Yunanistan’ın Ortadoğu sorunuyla ilgili sabit tezlerini değiştirmiş değildir. Bizim yıllardan beri bu konudaki tezimiz, Filistinlilerin hak ettiği gibi güvenli ve tanınmış sınırlarla, İsraillilerin hak ettiği gibi İsrail’in yanında barış ve güvenlik içinde yaşayacak bir Filistin devletinin kurulmasıdır. Bu tez uluslararası yasal düzenin ana ilkelerine ve BM’nin kararlarına dayanmaktadır. Filistinlilerin BM’ye başvurması önemli bir dönüm noktası, ancak yolun sonu değil. İki nokta bizim politikamızı belirliyor: İlk olarak BM’deki barış sürecinin yeniden başlamasını ve başarıyla sonuçlanması beklentisine olanak sağlayan süreçtir. Ve ikinci olarak, gerek Filistinlilerin gerekse de İsraillilerin yararına olacak kalıcı bir çözüm için AB’nin katalizör rolü oynamasını sağlayacak tek ses olarak konuşmasıdır. Aktif olarak rol aldığımız ince müzakereler bulunuyor. Diplomasi için hâlâ zaman var.
Soru:
Araplarla aşktan, İsrail ile düğünde. Dış politikamızdaki yön değişikliğimiz neden ileri geliyor?
Stavros Lambrinidis:
Biz İsrail ile ilişkilerimizin derinleşmesinin karşılıklı fayda sağladığını ve hiçbir üçüncü ülkeye karşı yönelmediğini netleştirerek yolumuza devam ediyoruz. Gelişmeler bunu kanıtlıyor. Türkiye ile işbirliğimizi güçlendirdik ve geleneksel ve tarihî arkadaşlığımızı koruduğumuz ve geliştirdiğimiz Arap dünyası ve Filistin Yönetimi ile sürekli temas halindeyiz. Aynı zamanda Yunanistan, Arap Birliği gözlemcisi oldu ve
Azınlıkça Online®