Değerli okurlarım, iki haftalık bir aranın ardından yine yarım yapıldak uslubümle sizlerin karşısındayım. Oxford’u bitirmedim, okuttunuz da mı okumadım, gönderdiniz de mi gitmedim dedikten sonra gelelim selam sabahlara. Batı Trakya deyince akla ilk gelen sorunlar yumağı olan bir azınlık, yaşam tarzı biçim akla gelir. Bölge ürettikleriyle, zengin etnik kültürü ile, Yunanlılarla Türklerin yıllarca bir arada yaşamasıyla bilinir Batı Trakya anlayanların veya anlamak isteyipte o pencereden bakanlar için. Her defasında yazdığım yazılarda hep bir şeyin altını çizdim, bu adamlar bizi istemiyorlar, bu adamlar bizimle birlikte, Türklüğümüzle, müslümanlığımızla, gelenek ve göreneklerimizi koruyarak, yaşatarak bu bölgede var olmamızı is te mi yor lar…. Geçmişte ülkemizde yaşanan doğal felaketlerde Batı Trakya Türk Azınlığı olarak karınca kararınca bozuk ekonomimize rağmen para toplamadık mı? Topladık, teslim etmeye gittik, aldılar mı? Almadılar ama dolaylı yoldan yan cebime koy oldu bitti. Bunları yalansız yaşadık, aksini iddia eden varsa çıksın hodri meydan. Gelelim son olarak ortaklaşa gerçekleştirdiğimiz Kermes olayına. Başarılı oldu mu? Hem de en iyisinden oldu, köydeki Ayşe bacıdan, hasan agamdan, hatice kardeşimden, Ali kardeşime, üstüne üstlük T.C. Ziraaat Bankası Gümülcine şubesi değerli müdürüne kadar herkes kurulan stantlarda ürün sattı, sattığı ürünlerden yardım olsun diye de kendisi de aldı. Bunların hepsi yaşandı oldu bitti. Sonuç mu? 50 bin civarında bir para toplandı ve Gümülcine Hastanesi’nde kullanılmak üzere yetkili kişilerce yetkili kişilere aktarılacak haberini alıyorum. Kötü mü oldu? Tabii ki bize göre çok ta iyi oldu. Olması gerekirdi yıllarca, belki geç kalınmış bir olay ancak gel gelelim bu bölgede bir görünmeyen mekanizma bizi azınlık olarak, azınlık insanı olarak, Türk olarak, hatta müslüman olarak hazmedemiyor, hiç bir sosyal dayanışmanın içerisinde görmek istemiyor. Onlara göre, azınlık 5. kategori, hiç bir şey bilmiyor, yapamaz, amma yaptıktan sonra da, bizden olduğu için gururlarını yere atıp kabullenemez. ıçlerinde var olan, tarih kitaplarından okudukları yalan yanlış Türk profilini atmadıkça bu bölgede hiç bir güzel iş olmaz. Olsada olduktan sonra nasibini alır aynen yerel Yunan basınının bir bölümünde olduğu gibi. şimdi bana birileriniz şunu deyebilirsiniz, “eleştirenler olacak o kadar, siz onlara bakmayın, onlar hep vardı ve var olmaya devam edecek”. Evet, muhakkak meyve veren ağaç taşlanacaktır, yaprakları yırtılacak, dalları kırılacak, ama tüm darbelerin ardından o masum ağaç daha ne kadar yaşayacak ve kefli olarak meyve üretecek? Birazıcık ta o yönüne bakmak lazım durumun. Tabii ki komşum Yani benim için çok önemli, o birlikte büyüdüğüm bir arkadaşım, Narlıköy’de birlikte oynadık, öğlen olunca bir gün onların evinde birlikte yemek yedik, diğer gün bizim evimizde birlikte tarhana çorbası içtik. ışte bu manzarayı, bu tabloyu ben ılhan Tahsin olarak bu gün de yaşamak ve çocuklarımızda görmek istiyorum. Yani’yi Yunanlı ve Hristiyan olarak biliyorum ve dünya yaşamına, ırkına, dinine inancına saygı duyuyorum. Ammaaa, Yani’nin de benim ırkıma, kimliğime, dinime ve dünya görüşüne saygılı olmasını beklemem gayet doğal hakkımdır. Yani de beni olduğum gibi kabul ederse bu birlikteliğimiz birbirimizi asimile etmeden yaşamağa mahkum eder ve bağlar. Bölgede ırkçılık olmaz, bölgede kargaşa olmaz, bölgede huzur,barış sevgi saygı olur. Bölgede insanların birbirini kabullenmesi olur. şu an var deyemeyiz çünkü durum onu gösteriyor. Zararın neresinden dönersek kardır derler ya, işte öyle bir şey bu etkinlikler de, yaşam da, güzel şeyler de oluyor demek istiyoruz aynen Kermes etkinliğinde olduğu gibi. ınşallah Batı Trakya’da Türk’lerle Yunanlı’lar daha uzun yıllar birlikte yaşarız. Birlikte nice Kermes’ler yapar, birlikte güler birlikte ağlarız gerektiği zaman. Yunanlılar şunu unutmasınlar, Anadolu’dan buraya göç ettikleri zaman biz evlerimiz, ambarlarımızı, aşımızı, suyumuzu paramızı onlarla paylaşmışız. Haremimizden onlara ev yeri vermiş, onları ev bark sahibi yapmışız. şimdi onların buna ihanet etmesi insanlığa yakışmaz. Biz Türk’lerde bir atasözü çok şeyi anlatır, “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” derler, işte biz Batı Trakyalı Türkleri olarak o atasözüne sadıkız, ya diğerleri?