Fırtına öncesi sessizlik mi dersiniz? Değerli okurlarım, bu hafta okadar çok etkinlikler yapıldı ki, köşe yazıma bunları taşımak istemedim. Ancak gazetenin iç sayfalarında beğeniyle okuyacağınız bazı haber yorumlar var ki, inanıyorum hoşunuza gidecek. Ben bugünkü yazıma, fırtına öncesi sessizlik mi? başlığını yazdım. Olabilir, neden olmasın, bu azınlık ne fırtınalara yakalandı da içinden çıkmadı. Bu çilekeş azınlık neler, neler gördü de yılmadı. İnancım o ki, son günlerde iyice içimize giren bu meşhur Yunanistan’ın planlarına yardımcı olan din görevlileri meselesinden de alnımızın akıyla çıkacağız. Bu azınlık, işbirlikçileri camilerimizde tutmayacaktır. Onların arkasına gidip saf tutup Allah’a karşı borçlarını „satılmış işbirlikçiler”in istediği şekilde ödemeyecektir, ben buna inanıyorum. Batı Trakya Türkü kendini Yunanlının eline teslim etmeyecektir. Değerli büyüklerim, yıllarca köylerimizdeki camileri sizler bu günlere getirdiniz. Sizler dini inançlarımızı dimdik ayakta tuttunuz. Biz gençler sizin sayenizde benliğimizi, kimliğimizi, dinimizi koruduk. Sizler 29 Ocakları yarattınız, yaşattınız. Belki dövüldünüz, korkutuldunuz ama asla inancınızdan taviz vermediniz. Yunanlıya, „benim kimliğime göz dikemezsin” dediniz. Öyle bir dediniz ki, dereleri, tepeleri aştınız ve kan reval içinde Gümülcine’ye ulaştınız. Evet, bu azınlığı genciyle yaşlısıyla bu günlere sizler taşıdınız. Artık bundan sonra yine sizin desteğinizle biz gençler sizin bıraktığınız yerden bayrağı devralmak istiyoruz. Şu günlerde yine varlığımız dinimizle, kimliğimizle Yunanistan’ı rahatsız etmişe benziyor. İnancım o ki, 29 Ocak’ların üzerinden epey yıllar geçti. Türk-Yunan ilişkileri gün geçtikçe iyiye doğru yön alıyor. İstanbul Rum azınlığı rahatlamanın meyvelerini Türkiye’nin demokrasiye bakış açısından, uygulamalarından alıyor. Artık hiç bir şey ne 6-7 Eylül veya 29 Ocak gibi olmayacak. Ancak demokrasilerde hak arama mücadelesinin nasıl yapıldığını hepimiz son günlerde görüyoruz. Ülkemizde çiftçilerin ayaklanması ve hükümete dayatması neticesinde hükümetin önlem paketi açıklamasını sağladı. Peki soruyorum şimdi ben, evet Türkiye-Yunanistan ilişkileri Karamanlis-Erdoğan arası ilişkler iyi gidiyor. İyi de gitmesini arzuluyoruz. Ancak gayet demokratik bir şekilde bizim aleyhimize olan din görevlileri ve vakıflar yasasını kabul etmediğimizi haykırmanın zamanı gelmedi mi? Eeee, daha ne bekliyoruz? Şunu iyi bilin ki, eğer tam zamanında şimdi derhal tepkimizi vermez sessiz sedasız oturmaya devam edersek işte o zaman korkulan olacak. Benim inandığım tek bir şey var. O da, bizim tepki vermemiz Türkiye-Yunanistan, Karamanlis-Erdoğan ilişklerini bozmayacak. Aksine her iki ülkenin var olan sorunları çözmesine yardımcı olacak. Başbakan Karamanlis ve Erdoğan meseleleri daha samimi bir şekilde ele alma fırsatı bulacaklar. Gerçekleri görecekler, azınlığın giderek değerlerine, uzun vadede Batı Trakya’dan yok olmasına yönelik yapılan çalışmaların her iki ülkeye de hiç bir kazanç sağlamayacağını görecekler. Çünkü, durum ve müdahaleler böyle devam ederse bu azınlık patlayacak. Biliyorum, yükseklerde fırtınalar kuvvetli eser, işte bu azınlık bu kuvvetli fırtınalara yıllarca dayandı, dayandı, dayandı ama artık birilerinin ve özellikle de önce ülkemiz Yunanistan’ın ve daha sonra da Anavatan Türkiye’nin gerçekleri görmesi gerekir. İki ülkenin ilişkileri bozulacak anlayışıyla devam edersek azınlığı unutun. 5O yıl sonra azınlık diye birşey kalmayacak. Oysa biz burada her vardık, bekçiydik, bekledik, son kale olarak biz hep kaldık. Artık yıprandık ve erimeye doğru yön alıyoruz. Onun için bu sessizliğin sonunda fırtınayı hissediyorum.