10-11 Ağustos 2009 tarihlerinde Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu (ABTTF), Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi(CERD)’nin 75. Oturumu’na katıldı. Irk Ayrımcılığının Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi (ICERD) hükümlerinin uygulanması konusunda CERD, Yunanistan ülke raporunu görüştü. Toplantıda Batı Trakya Türk Azınlığı’nı ABTTF Uluslar arası Çalışmalar ve Lobi Grubu üyesi Melek Kırmacı ile Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği (BTAYTD) eski yöneticilerinden Pervin Hayrullah temsil ettiler. ABTTF ve BTAYTD’nin Yunanistan’ın ICERD’e uyumu ile ilgili ayrı ayrı hazırlamış oldukları raporlar, Sekretarya tarafından kabul edilerek Komite üyelerine sunulmuştur. 2003 yılından itibaren periyodik raporlarını sunmayan Yunanistan’ın gecikme ile sunduğu 19. Periyodik raporunda „Trakya’da Müslüman azınlık üyeleri” ifadesi ile Batı Trakya Türk Azınlığı ve sorunları ayrıntılı şekilde yer buluyor. İki gün boyunca Yunanistan ülke raporunu görüşen Komite, Batı Trakya Türk Azınlığı’nın etnik yapısı, dernek kurma özgürlüğü, Müftülük sorunu, ana dilde eğitim dâhil olmak üzere pek çok konuda Yunanistan’a sorular yönelttiler. Soruların yanıtlarını dinleyen Komite, gözlem ve tavsiyelerini yazılı olarak 75. Oturum’un sonunda, 28 Ağustos 2009 tarihinde sunacak. KOMİTE ÜYELERİ İLE GAYRİ RESMİ TOPLANTIDA AZINLIK’IN SORUNLARI TARTIŞILDI 10 Ağustos 2009 tarihinde Yunan Helsinki Gözlem Evi (Helsinki Monitor) tarafından düzenlenen yuvarlak masa toplantısında Yunanistan ülke raporu ile ilgili görüşler dile getirildi. Komite üyelerinden Mahmoud Aboul-Nasr, Anwar Kemal ve Patrick şornberry’nin katıldığı gayri resmi toplantıda Batı Trakya Türk Azınlığı’nın sorunları Melek Kırmacı ve Pervin Hayrullah tarafından dile getirildi. Pervin Hayrullah, Türk Azınlık’ın eğitim sorununu gündeme getirdi. Azınlık’a yönelik medyada nefret konuşmasına örnekler veren Hayrullah, sorunun önemine dikkat çekti. Dernek kurma özgürlüğü ile ilgili olarak Melek Kırmacı, isminde „Türk” kelimesi taşıyan derneklerin kapatılması ya da kayıt edilmemesi sorunlarını dile getirmekle birlikte adında Türk kelimesi geçmeyen Güney Meriç Azınlık Kültür ve Eğitim Derneği’nin „azınlık” kelimesinin muğlâk ifadesi nedeni ile mahkemelerce kayıt edilmediğini örnek vererek sorunun boyutlarını gündeme getirdi. Ayrıca Melek Kırmacı, Rodos ve İstanköy’de yaşayan Türklerin durumu ile bilgilendirmede bulunarak Lozan Anlaşması imzalandığı sırada bu iki adanın Yunanistan’a ait olmaması gerekçesine dayanarak Rodos ve İstanköy Türklerinin haklarının tanınmamasının kabul edilemez olduğunu ifade etti. YUNANİSTAN ÜLKE RAPORUNDA BATI TRAKYA TÜRK AZINLIĞI Dışişleri Bakanlığı Hukuk Departmanı Devletler Umumi Hukuku Bölümü Başkanı Maria Telalian tarafından sunulan ülke raporunda „Trakya’daki Müslüman azınlık” üyeleri ile ilgili olarak Yunanistan’ın her bir bireyin kendini tanımlama hakkına saygı duydukları ifade ediliyor. Sayıları „100.000 olan ve resmi olarak tanınan tek azınlık olan Trakya’daki Müslüman azınlığın Türk, Pomak ve Roman olmak üzere üç farklı gruptan oluştuğu” ifade edilen raporda „Trakya’daki Müslüman azınlığının tamamı için tek bir etnik kimlik oluşturma girişiminin kabul edilemez olduğu” belirtiliyor. Lozan Anlaşması’nı tamamı ile uygulayan Yunanistan’da „Müslüman” azınlığın lehine özel önlemler oluşturulduğu ifade edilmekle birlikte eğitim alanında kanunda eşitlik ile kanun önünde eşitlik ilkelerinin uyguladığı dile getiriliyor. Müslüman Çocukların Eğitimi programının yanı sıra yüksek öğrenimde binde 5’lik kota uygulamasına da yer verilen raporda Müftü(atanmış) yetkisinde 240 din öğretmeni olarak ifade edilen imamın göreve getirilmesi ile ilgili yasama çerçevesinden de bahsediliyor. Müftülerin Şeriat Hukuku’ndan kaynaklanan yargısal yetkileri ise raporda ayrıca yer buluyor. Raporu sunumunu yapan Telalian, azınlık üyesi kişilerin korunması ile ilgili olarak modern insan hakları standart ve mekanizmalarının uygulanmasının gerekli olduğunu ifade etti. Lozan Anlaşması’nın Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan ikili bir anlaşma olması dolayısı ile hükümlerinin halen geçerli olduğunu söyleyen Telalian, modern dünyada azınlıkların haklarının salt bu anlaşma ile sınırlandırılmasının mümkün olmadığını dile getirdi. Telalian, „Trakya’daki Müslüman azınlığın bütünleştirilmesi yönünde uygulanan politikaların içe dönük düşünce yapısı ile azınlığı marjinalleştirmiş isteyen radikal çevreler tarafından problemlerin sömürülmesini engellemek amacında olduğunu” da ekledi. Bu anlamda Telalian, „Azınlık’ın Türk unsurunun kültürel özellikleri ile geleneklerini Roman ve Pomak unsurlarına uygulamaya çalışmasının Trakya’daki Müslüman azınlığın statüsünü düzenleyen Lozan Anlaşması’na aykırı olacağını” belirtti. KOMİTE’NIN SORULARINDA TÜRK AZINLIK VE SORUNLARI. Yunanistan raporu için ülke Raportörü olarak görev yapan Komite uzmanı Jose Lindgren Alves, Yunanistan’ın Ulusal Azınlıkların Korunması için Çerçeve Sözleşme (FCNM)’de kullanılmayan „azınlık” kelimesi ile ilgili olarak kırılgan grupların ya da etnik azınlıkların evrensel insan haklarının korunması için resmi olarak azınlık olarak tanınmaya ihtiyaç olmadığını ifade etti. Bununla birlikte Komite üyesi Anwar Kemal, yüksek öğrenimde binde 5 kotasının yanı sıra kamu sektöründe de aynı kotanının tanınmasının olumlu bir gelişme olduğunu ifade etti. Bununla birlikte Huang Yong’an pozitif önlemlerin uygulamada işe yarar olup olmadığı sorusunu gündeme taşıdı. Ayrıca Mahmous Aboul-Nasr, „Türkler” ile „Müslümanlar” kelimelerinin genellenmesinde önemli bir noktaya dikkat çektir. Müslüman olmayan Türkler ya da tüm Müslümanların Türk olmadığını söyleyen Aboul-Nasr, Müslümanlar pek çok dile sahipse Trakya’daki Müslümanların dilinin ne olduğunu sordu. Ayrıca Aboul-Nasr, Müslüman derken dinden mi yoksa ırktan mı bahsedildiğini sorarak Trakya’daki Romanların dininin ne olduğu sorusunu da ekledi. Komite üyelerinden Alexi S. Avtomonov ise bir etnik grubu diğerinden ayıranın ne olduğunu sorarak Pomak ve Roman grupların ayrı birer etnik grup ya da azınlık olarak tanınıp tanınmadıkları sorusunu da ekledi. Ayrıca Patrick şornberry, Türk kimliğinin Azınlık’ın diğer unsurları olan Pomak ve Roman gruplara da uygulanmak istendiği yönündeki görüşe itirazların da bulunduğunu dile getirdi. Tüm Müslümanların etnik kökenlerini ifade etmede özgür olmadıklarını söyleyen şornberry, adında Türk kelimesi geçen derneklerin kurulmasına izin verilmediğini söyledi. Bu anlamda şornberry, bireyin kendini tanımlama hakkı konusunda Yunanistan’ın „objektif kriter” tanımlaması konusunda problem yaşandığını çünkü böyle bir kriteri kimin belirleyeceğinin problemin kendisini oluşturduğunu belirtti. Bununla birlikte şornberry, Yunanistan’ın siyasi anlamda tutarlı bir politika izlemediğini söylerken Türk- Yunan Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi’nde Azınlık’ın Türk olduğunun ifade edildiğini ayrıca 1954 yılında Müslüman yerine Türk kelimesinin kullanılma kararını alanın Yunanistan olduğunu dile getirdi. Komite üyelerinden Chris Maina Peter ile Regis de Goutte, Müftülerin neden seçim ile değil de atandıkları sorusunu gündeme getirmekle birlikte Müftülerin(atanmış) Şeriat Hukuku’ndan kaynaklanan yetkilerinin kullanılması ile ilgili olarak Yunan mahkemelerinin onay vermesi şartının olması durumunda Müftülerin seçiminde niçin problem yaşandığını sordular. YUNANİSTAN’IN CEVABI Sorulara cevap olarak Yunanistan, resmi görüşünü tekrarladı. Telalian, kendini tanımlama hakkı konusunda objektif kriterin dil, etnik köken ve kültür olduğunu söyledi. Ancak Telalian, Azınlık içerisinde çoğunluğu oluşturan unsurun kendi kimliğini benimsetmeye çalıştığını ifade ederek hiç kimsenin bu konuda Yunanistan’ın „dış sınıflandırma” yaptığını söyleyemeyeceğini belirtti. Telalian, Müftüler sorunu ile ilgili olarak ise „bazı çevrelerin Yunan yasalarına aykırı olarak kendi Müftülerini seçtiklerini” ifade etti. Telalian, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nin dini özgürlükler ile ilgili kararının Müftülerin atanması ile ilgili değil „hukuka aykırı olarak seçilmiş Müftüler adına yasal olarak seçilmiş Müftülerin mesaj hazırlayarak imzalamaları nedeni ile hapis cezasına çarptırılmaları” ile ilgili olduğunu söyledi. Dışişleri, İçişleri, Milli Eğitim ve Dinişleri ile Adalet Bakanlıkları temsilcilerinden oluşan Yunanistan heyeti, anadilde eğitim konusunda resmi görüşü tekrar ederek anaokullarda Yunanca ders kitabı okutulmadığını dile getirdiler. Dernek kurma özgürlüğü ile ilgili olarak ise Yunanistan, AİHM kararlarının uygulanması konusunda prosedürün yeniden gözden geçirildiğini ve Aralık 2009’da konu ile ilgili kesin bir karara varılmasını beklediklerini dile getirdi.