Kavala’da yayımlanan “NEAPOLIS” gazetesi T.C. Gümülcine Başkonsolosu ile geniş bir reportaj yaptı ve sayfalarına taşıdı. Birlik gazetesi olarak “NEAPOLİS” gazetesinin yapmış olduğu bu söyleşiyi sizler için derledik.
“Başkonsolosluğun rolü ve işleyişi konusunda çok yazılıp çizildi. Bu konuyla ilgili olarak sizin görüşlerinizi duymak isterdik.”
Mustafa Sarnıç:
“Basının bu konuyu zaman zaman gündeme getirdiğini biliyorum. Öncelikle, Türkiye ile Yunanistan arasında varılmış olan mutabakat çerçevesinde Atina Büyükelçiliğimize bağlı olarak faaliyet gösteren dört Başkonsolosluğumuzun bulunduğunu bildirmek isterim. Bunlar, Gümülcine, Selanik, Rodos ve Atina-Pire Başkonsolosluklarımızdır. Bildiğim kadarıyla Yunanistan’ın da, biri Ankara Büyükelçiliği nezdinde diğerleri İstanbul, İzmir ve Edirne’de olmak üzere toplam dört ayrı merkezde Konsolosluk hizmeti sunan birimleri mevcuttur. Hatta basında yer alan teyide muhtaç bir bilgiye göre Yunan Dışişleri Bakanlığı Muğla, Antalya gibi illerimizde vize başvuru merkezleri kurmayı tezekkür ediyormuş…
Burada belirtmek istediğim bir diğer konu da, Başkonsolosluğumuzun, çalışmalarını, uluslararası hukukun belirlediği ilkeler tahtında ve görev bölgemizi oluşturan Meriç, Rodop, İskeçe, Kavala ve Drama illerini kapsayacak şekilde yürütüyor olmasıdır. Buna coğrafi bütünlüğün olduğu Taşoz ve Semadirek adaları da dahildir.
Başkonsolosluğumuzda Yunan, Türk ve üçüncü ülke uyruklulara rutin konsolosluk hizmetlerini sunuyoruz. Bu konuda Bakanlığımızın geliştirdiği iletişim teknolojisinden de yararlanarak etkin bir çalışma düzeni oturttuk. İş sahiplerinin, sunduğumuz hizmetlerden memnun olduklarını düşünüyoruz.
Bunun yanında sınır bölgesinde bulunmamız ekonomik ve ticari işbirliği imkanlarının ilerletilmesi bakımından Başkonsolosluğumuza ilave bir sorumluluk yüklemektedir. Bu konu öncekilerimiz arasındadır. Zira bölgenin konumu çok çeşitli alanlarda sınır ötesi ekonomik ve ticari işbirliğini geliştirmeye müsaittir. Her iki tarafın ekonomi ve ticaret odaları arasında yoğun bir temas trafiği yaşandığını memnuniyetle gözlüyorum. Elimizdeki tüm imkanları kullanarak ortak yatırım ve ticari işbirliği olanaklarını özendirmeye çalışıyoruz. Daha geçtiğimiz hafta bölgemizdeki oda ve federasyon temsilcilerinin katılımıyla ve Trakya Ekonomi Forumu’nun işbirliğiyle Çorlu’daki Avrupa Serbest Bölgesine bir ziyaret tertip ettik. Katılımcılar bu ziyaretten çok memnun kaldılar.
Ayrıca, Türkiye’yi tanıtmak amacıyla çok çeşitli kültürel ve sanat ağırlıklı etkinlikler düzenlenmesine öncülük ediyoruz. Yerel yönetimlerle sağladığımız yakın ve samimi diyalog sayesinde bu tür etkinliklerde Yunanlı dostlarımızı da aramızda görmekten kıvanç duyuyoruz.
Son olarak, hakları ikili ve çok taraflı anlaşmalarla güvence altına alınmış olan Azınlık mensuplarıyla aramızda bir gönül bağının olduğunu belirtmek isterim. Mümkün olduğunca onların etkinliklerine katılmaya özen gösteriyorum. Esasen, Yunanistan’ın sadık vatandaşları olduğunu kanıtlamış olan soydaşlarımız iki ülke arasındaki en güçlü bağı oluşturmaktadırlar. Dahası varlıklarıyla iki ülke ilişkilerine büyük değer katmaktadırlar. Bunun yanında, görev bölgemizdeki Yunan halkıyla kurduğumuz samimi diyalog sayesinde çeşitli sosyal dayanışma projelerinin gerçekleşmesine katkıda bulunuyoruz. Örneğin, Başkonsolosluğumuzun ve yerel yönetimin işbirliğiyle Gümülcine’de bundan yaklaşık iki yıl önce düzenlenen kermesin geliriyle Gümülcine Hastanesine bir ambülans satın alındığını memnuniyetle bildirmek istiyorum.
Trakya’yla ilgili görüşleriniz nelerdir? Gerektiği gibi kalkınmış mıdır? Azınlık Türkiye’de Hristiyanların sahip olduğu haklara sahip midir?
Yukarıda değindiğim gibi Doğu Makedonya-Trakya bölgesi, verimli toprakları ve keşfedilmeyi bekleyen doğal güzellikleri olan bir bölgedir. Trakya bölgesinin o kendine özgü yapısının bölge insanları arasında karşılıklı anlayış ve hoşgörü ortamının gelişmesini sağladığını düşünüyorum. Bu bölgede hiçbir aşırıcı yaklaşım kök salamaz, bölge insanı buna izin vermez. Benzer kültürel özellikleri Edirne, Tekirdağ ve Çanakkale illerimizde de görürsünüz.
Ancak, iki halkın kaynaşmasının ve bölgesel anlamda gerçekleştirilebilecek birçok işbirliği fırsatının zihinlerdeki sun’i duvarlar nedeniyle kaçırıldığını gözlemlemekteyim. Buna Sayın Bakanımız da en son 2011 Aralık ayı sonunda Edirne’deki Büyükelçiler Konferansı’nda bizzat şahit olduğum üzere sıklıkla işaret etmektedir. Ekonomik ve sosyal dinamiklerin küresel çapta olaylarla şekillendiği günümüzde sınır ötesi işbirliği anlayışıyla hareket edilmesi bence kaçınılmazdır. İşbirliği olanaklarının hayata geçirilmesi için her iki ülkeden sanayi, ticaret, turizm, kültür-sanat alanlarında faaliyet gösteren başarılı girişimcilerin ortak bir çalışmaya gitmesi gerekmektedir. Yukarıda da belirttiğim gibi bu tür çalışmaların özendirilmesi için gerekli desteği vermekteyiz.
Sorunuzun devamında Azınlığa atıf yapıyorsunuz. Azınlığın ikili ve çok taraflı anlaşmalardan kaynaklanan temel hak ve özgürlüklerden ne ölçüde yararlandığı hususunu Azınlığın temsilcilerine sorduğunuzda, size, yapılan sınırlı sayıdaki açılıma karşın temel meselelerde hala sıkıntı olduğunu anlatacaklardır. Bu bağlamda, Azınlık eğitim sistemindeki aksaklıklardan, müftülük seçimleri ve vakıfların idaresi sorunlarına hala kalıcı ve tatmin edici bir çözüm bulunamamasından, Yunanistan dışında yaşayan 19. madde mağdurlarının hak gaspından, kendini ifade etme ve örgütlenme özgürlüğü alanındaki süregelen kısıtlamalardan bahsedeceklerdir. Azınlıktan yükselen seslere demokratik bir düzende kulak verilmesi gerektiği kanısındayım. Sizin de bildiğiniz gibi Türkiye’de son yıllarda farklı inanç gruplarına yönelik açılımda önemli merhaleler kat edilmiştir.
Yunanistan ekonomik açıdan daralırken Türkiye G20 üyesidir. Bu başarıyı nasıl elde ettiniz? Bu başarının bir reçetesi var mı?
Şu anda Yunanistan’ın içinden geçmekte olduğu krizi biz 10 yıl önce yaşamıştık. Bankacılık sistemi ve kamu maliyesi ağır hasar almıştı. Türk halkı için zor günlerdi. Ancak ekonomi ve mali sistemde yapılan hızlı, gerçekçi ve kararlı reformlarla Türk ekonomisi giderek güçlendi ve şu anda dünyada örnek gösterilen bir başarı düzeyini yakaladık. Bu başarıyı elde etmede siyasi istikrar bence en önemli etken oldu. Sağlanan istikrar içerde ve dışarıda ülkeye olan güveni artırdı. Yapılan özelleştirmeler ve yabancı sermayeyi özendirici uygulamalar sayesinde Türkiye rekabetçi bir üretim gücüne ulaştı. İhracatta yıllık 130 milyar dolar seviyesini aştık ki bu bizim için bir rekordur. Afrika’ya açılım yapıyoruz. Güneydoğu Asya ve Güney Amerika ile de temaslarımız artıyor. Artık inovasyona ve araştırma-geliştirme çalışmalarına daha fazla kaynak aktarıyoruz. Bütçede sağlık ve eğitim kalemleri eskisine göre daha fazla yer tutuyor. Tüm bunlar topyekun kalkınmayı sağlıyor.
Yunanistan ile de ticaret hacmimiz yıllık 4 milyar dolara yaklaştı. Trakya bölgesinden ülkemize son bir yıldır canlı hayvan ihraç ediliyor, bunun sonucunda bölgedeki besicilerin yüzleri gülüyor. Ancak Türk sermayesinin Trakya bölgesine yeterince çekilebildiğini söyleyemem. Yönetimlerin bu konuda daha fazla özendirici tedbirler alması lazım.
Türkiye’nin AB yolu, Yunanistan’ın Kıbrıs gibi çözümünü öncelik olarak gördüğü sorunlardan geçmektedir. Bu konudaki görüşünüz nedir?
Doğrudan görev alanımı oluşturmamakla birlikte bu konuda bir yorumda bulunmam gerekirse, Türkiye, Kıbrıs sorununda her iki tarafın siyasi eşitliğine dayalı hakça ve adil kalıcı bir çözümden yana olmuştur. Bu amaçla geçmişte BM gözetiminde hazırlanan çözüm önerilerini destekleyerek iradesini de açıkça sergilemiştir. Bu gerçekler AB tarafından da gayet iyi bilinmektedir. Bununla birlikte Türkiye’nin AB’ne üyeliğinin sabır ve emek isteyen zorlu bir süreç olduğunun ve bu yolda bazı tıkanmalar yaşanabileceğinin de farkındayız. Geçmişte AB’ne üye olmak isteyen ülkeler de benzer zorlukları yaşadılar. Biz AB’ye üyelik sürecinde diğer adaylarla eşit muameleye tabi tutulmayı bekliyoruz. Her şeye rağmen, Kıbrıs’ta iki lider arasında yürütülen kapsamlı müzakere sürecinin başarıyla sonuçlanmasını da içtenlikle diliyoruz.
Türk – Yunan ilişkileri son derece iyi bir seviyededir. Silahlanmanın karşılıklı olarak azaltılması konusundaki görüşleriniz nelerdir?
Türk-Yunan ilişkilerinin olumlu bir seyir izlediğini buradan da memnuniyetle gözlüyoruz. İkili ilişkilerin gelişmesi bölgemize de olumlu yansımaktadır. Silahlanmanın azaltılması meselesi ise, sadece bölgesel değil, uluslararası ilişkiler disiplininin küresel düzeyde ilgilendiği bir konudur. Elbette ki silahlanmaya ayrılan kaynaklar ülkelerin kalkınmasını artıracak verimli alanlara kanalize edilmelidir. Günümüzde mantıklı düşünen hangi diplomat silahlanma yarışına girilmesini savunabilir ki? Diğer yandan, Türkiye’nin, dünyanın geleceğini şekillendiren dönüşüm ve krizlerin merkezinde bulunan ülkelerle de yakın coğrafya içerisinde olduğunu hatırlatmak isterim.