Değerli okurlarım, bu hafta yazacak okadar çok şey var ki, hangisini kaleme alsam diye düşündüm kaldım. ınsanoğluyuz işte, bazen zorlanır yazacak birşey bulamayız, bazen de yazacaklarımız sanki üzerimize gelir ve adeta “gel, gel bana da dokun, beni de yaz” dercesine bizleri tahrik eder. Tahrik edildiğim zaman da klavyenin başına geçer sayfaların hesabını kaçırırcasına kadar yazmaya devam ederim. Zaten azınlık olarak haksızlıklara uğrayan bir yaşam biçimimiz var. Biz ak deriz, karşı taraf kara der, gelde çık işin içinden. Ak bize yarar, kara ise bizi karartmak isteyenlere yarar. Durum böyleyken bizler de ak’la kara’yı seçmek mecburiyetindeyiz. Ak’ı seçmek aklı selim insanların oluşması, alnının ak pak gezmesi gibi birşeydir. Biliyorsunuz, bizim başta dinimiz ve milliyetimiz nefreti, nifak’ı, zulmü, esareti, asaleti, birbirimizi gambazlamayı kaldıramaz. Kaldıramadığı gibi de içinde de barındırmaz. Örnek vermeye kalkmayayım çünkü uzun sürecek ve günümüzde Batı Trakya’daki duruma bakarsak zaten görürüz bunları. Devletin atadığı müftüler, insan içinde rahatça dolaşamazken, özümüzün, bizim seçtiğimiz müftüler alınları ak pak bir şekilde insan içinde geziyorlar. Çünkü onları biz seçtik. Bu da bana göre yeterlidir zannedersem. Aynen anavatan Türkiye’de, Almanya’da ve daha birçok dünya ülkesinde olduğu gibi, sivil toplum örgütlerimiz mevcuttur. Kuruldukları günden bu güne kadar bu sivil toplum örgütlerimiz neler gördüüüü, neler yaşadı. Bunların içinde ben de vardım. Ben de dernek başkanlığı yaptım. ınsanla uğraştım. Daha doğrusu, Batı Trakya Türk insanıyla uğraştım, ama yılmadım ve başardım. Neticede kurduğum o dernek bugün Almanya’da dimdik ayakta kalmaya devam ediyor. Bu da bana gurur veriyor. Çünkü bir Batı Trakya’lı Türk evladı gibi üzerime düşen görevi ben de benden öncekileri gibi yaptım. Ben başardım, ancak günümüzde yetmiyor artık bu başarı. Daha ileriye giderek hepimiz el birliği, güç birliği, zeka birliği ile bayrağı daha ileriye taşımalıyız. Daha ileri cephelerde savaşmalıyız haklarımız için. Zaman bunu gerektiriyor. Geçtiğimiz hafta azınlık basınının bir bölümünü oluşturan Birlik Gazetesi, Gündem Gazetesi, Millet Gazetesi manşetten şu haberi verdi. “Hara Nikopulu’dan Azınlık Basınına Rekor Tazminat Davası” Birlik gazetesi, Gündem gazetesi, Millet gazetesi aynı başlığı kullandı. Neden derseniz bu üç gazete azınlık tarihinde ilk kez belki bu kadar yüksek düzeyde, rekor sayılabilecek derecede tazminat ödemeyle karşı karşıya. Büyük Derbent’te öğretmenlik yapan Yunanlı öğretmen Nikopulu, haksızlığa uğradığı gerekçesiyle bu üç gazete hakkında suç duyurusunda bulunmuş. Her bir gazeteden 1 milyon euro tutarında tazminat talep ediyor. Bu bayan öğretmen iyi de yapıyor, çünkü ülkemiz Yunanistan’ın anayasası bu hakkı herkese veriyor. Her kim ki birileri tarafından haksızlığa uğradığını iddia ediyorsa hakkını aramak üzere bu ülkenin yargısına başvuracaktır. Yargı kimin haklı kimin haksız olduğuna karar verecektir. Haaa, çıkan sonuca saygılı olacağız ama haklı yere çıkan bir sonuç olmadığını düşündüğümüzde ise yine anayasanın verdiği hak üzerine bir üst mahkemeye başvurma hakkımız vardır. Gider oranın da kapısını çalarız, bu da herkesin hakkı. Yine olmadı, daha ileriye, olmadı daha yükseğe, eğer burada da olmazsa ve haklı olduğumuza inanıyorsak dünyanın davalarına bakan ınsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gideriz. Be kardeşim, olmadı dahası paşa paşa içeride de yatarım. Sanki yatanlar olmadı mı? Bunu neden söylüyorum, çünkü suçlama dosyasının içinde tutuklama istemi de yer alıyor da ondan diyorum. Bunu örnek olarak veriyorum. Sadece bizim gazetelerin durumu açısından değerlendirmiyorum olayı, genel bakış açısıyla yaklaşıyorum. Benim davamda ben haklı olduğumu düşünüyorum. Karşı taraf kendisinin haklı olduğunu düşünüyor. Bu da gayet doğaldır. Yazımın başında zaman birlik zamanı diye yazdım. Evet, bir kez daha yazıyorum, zaman birlik zamanı, hem de en iyisinden, en koyusundan, en mertliğinden. Birlik ve beraberlik içerisinde olursak hareket alanımız genişler, başarı yüzdemiz artar ve nihayi sonuca ulaşmak, birer eşit Yunan vatandaşı olmak, eşit Avrupa Birliği vatandaşı olmak için kazanımlar elde ederiz. Zaten haklı davamızın amacı da bu değil mi? Baksanıza bölgemizde olanlara, son günlerde Rodop ıli Vali Yardımcısı bayan Sibel Mustafaoğlu ismi gündemden düşmüyor. Neymiş efendim, Gümülcine Sismanoglio Hastanesi’ne yeni başkan atanacakmış, eeee bu göreve Sibel getirilecekmiş, ama bizimle birlikte yaşayan Hristiyanlar buna karşı çıkıyormuş. Bu da yetmiyormuş, bizim içimizden olanlar da buna karşı çıkıyormuş. Hadi Hristiyanların karşı çıkmasına kafam basıyor da, bizim içimizdekilerin karşı çıkmasına ne demeli? Hani nerede kaldı birlik ve beraberlik? Neden hala birbirimizin gözünü çıkarmaya devam ediyoruz? ONLAR DA MI GELMESıN? Son zamanlara gündemde olan bir başka konu da, efendim neden Türkiye’den veya Almanya’dan dernek başkanları buraya gidip geliyormuş, insiyatif alıyorlarmış, açıklama yapıyorlarmış, bilmem kendilerini ne zannediyorlarmış, buradan korkup kaçanlar bugün gittikleri yerden Batı Trakya’ya müdahale ediyorlarmış, mış, mış, içi boş bir ceviz kabuğu doldurmayacak saçmalıklar. Değerli kardeşlerim, size bir iki örnekle durumu izah etmeye çalışacağım, yeter ki sizler de anlamaya çalışın, artık devir değişti, yalnız başımıza biz birşeyler yapamayız. Yapsak ya, bakın burada kaç kişiyiz birbirimizi yiyiyoruz. şunu sormak istiyorum ben sizlere, mücadele uğruna okutmak istediğimiz kardeşlerimizi geçmişte de gurbete yolladık, bu günde yine yolluyoruz. Bunu neden yapıyoruz? Bu kardeşlerimiz okusunlar ki bir gün gelip bize, davamıza faydaları olsunlar diye değil mi? ışte onlar da ana yurtlarından koparak anavatana ve değişik yerlere yerleştiler. Okuyup belirli yerlere geldiler. Bu durum, Batı Trakya Türkleri’nin gururu olmalıdır aslında, bir Müezzinoğlu, bir Halit Eren, bir Mustafa Dündar, bir Turgay Cin, bir Tahsin Salihoğlu, bir Burhanettin Hakgüder, bir Erol Kaşifoğlu, bir Ferruh Özkan, bir Hakan Çavuşoğlu ve daha benim isimlerini bilmediğim birçok başarılı büyüklerimiz ağabeylerimiz, bilim adamlarımız, işadamlarımız herkes ama herkes bizim insanımız değil mi? Peki bu değerli insanların insiyatif alması, sorumluluk üstlenmeleri, davaya katkı amacıyla çalışmalar yapmaları suçmudur? Neden bunların yapmış olduğu müdahaleler bizleri rahatsız ediyor? Nedir bu bizim bizden çektiğimiz yahuu? Biz aklı selim düşünmeyi, mantıklı yürümeyi, akıllı işler yapmayı ne zaman öğreneceğiz? Daha doğrusu, yargısız infazı ne zaman terkedeceğiz? Baksanıza Amerika’daki, Kanada’daki, Avustralya’daki, ısveç’teki, Johannesburg’taki Yunanlılara ya, baksanıza nasıl birlikte hareket ediyorlar ve lobicilik faliyetlerinde başarılı oluyorlar? Biz ise, efendim Halit Eren buraya karışmasın, Müezzinoğlu neden geliyor, Ferruh Özkan demir ticareti yapıyordu ve battı, şimdi para kazanmak için Atina’ya geliyor, Bornovas ile görüşüyor, bilmem ne oluyor bilmemne, yazık vallahi yazık. Bize bunları yapması gerekenler yapmıyor, bizi sadece birbirimize düşürüyorlar ve gen yakadan manzaraya bakıp gülüyorlar. Bu hakkı da biz veriyoruz onlara başkası değil yanlış anlamayın. Beyler, bir kez daha yazıyorum, zaman birlik zamanıdır. Bırakalım herkes gelsin, bu gelmeler yalnız olmadığımızın bir göstergesidir. Ben mutlu oluyorum bu gelmelerden. Bu kardeşlerimiz ki onlar bizim kardeşlerimiz çünkü biz burada bir bütün olarak hepimiz kardeşiz. Yıllar önce buradan çeşitli olumsuzluklardan dolayı ayrılmışlar, burayı o yıllarda terketmişler. Size göre de alalım olayı davadan kaçmışlar, terketmişler bizi deyin, ne derseniz deyin ama gelip birlikte olmalarını yanlış algılamayın lütfen. Kaçmışlar ama bakın bizleri, buralarını unutmamışlar. Ulaştıkları mertebeye gelince de oluşan zaman içerisinde ilk önce buralara geliyorlar. Beraberinde Başbakanları, Bakanları, Milletvekillerini, Parti temsilcilerini, Belediye Başkanlarını soydaşlarımızı Batı Trakya’ya getiriyorlar. Onlar da mı gelmesin? Soruyorum, onlar da mı? Tüm dünya Türkleri kuçaklaşırken biz birbirimizi dışlayalım mı? Yakışır mı bize kardeşlerim, söyleyin lütfen haksızsın deyin, beni de yargısız infazın pençesine atın. Eğer burası düzelecekse söyledim size ölmeye razıyım. Ama şunu unutmayınız, bir gün gelecek ben de bir öncekileri gibi bu kara toprağa sırt dayayacağım. Unutmayın sizler de oraya geleceksiniz. Kimse bu fani dünyada ebedi kalmayacak. Herkes bir gün geldiği yere gidecek. Peki ozaman, bırakın bu kardeşlerimiz de gittikleri yerlere geri dönsünler bazı bazı ne olacak sanki, neyi paylaşamıyoruz? Bu hafta hepsinden azıcık yazmak istedim. Haftaya sağ hoş olursam yine sizlerle olacağım. Zaman birlik zamanı!!!! Hoşçakalın.