Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı’nın vakıflarla ilgili hukuki, statüsü ve sorunları Dünya Vakıflar Konferansı’nda dile getirildi. Türkiye Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından İstanbul’da düzenlenen Dünya Vakıflar Konferansı’na katılan sabık milletvekili İlhan Ahmet, “Vakıfların yasal statüleri ve vakıflarla ilgili yasal düzenlemeler ve uygulamalar” başlıklı beşinci oturumda söz alarak, Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı vakıflarının hukuki statüsü ve karşılaşılan sorunları yaptığı konuşmayla dile getirdi.
Türkiye Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 23-24 Eylül tarihlerinde İstanbul WOW Convention Centre’da düzenlenen “Dünya Vakıflar Konferansı”na katılmak üzere 5 farklı kıtadan vakıf yöneticileri ve vakıf konusunda çalışması bulunan akademisyen katıldı. 40’ın üzerinde katılımcı ile gerçekleşen konferans, vakıf alanında, dünya üzerindeki farklı tecrübelerin paylaşılması amacıyla düzenlendiği belirtildi.
BÜLENT ARINÇ DA KATILDI
Konferansın açılışını Türkiye Başbakan Yardımcısı Bülent yaptı.
Arınç, açılışta yaptığı konuşmada Türk İslam Vakıf Medeniyeti ile Batı Medeniyetine ait vakıf kurumlarının ortak noktası olan “hayırseverlik” kavramı etrafında bir araya gelerek, kültürlerarası diyaloga ve dünya barışına da katkı sağlayacağına inandığını söyledi.
Bülent Arınç, vakıf ve sivil toplum kuruluşları kavramları arasında benzerliklerle beraber farklılıklar olduğunu belirterek, tarihi anlamda bir kişinin malını, mülkünü, dini, sosyal ve kültürel bir amaç için tahsis etmesi olarak anlaşılan vakıf kavramına, gelişen süreç içinde artık sivil toplum kuruluşu olma ya da bu kuruluşları destekleme de eklendiğini kaydetti.
Arınç, “Hayırseverlik ve yardımseverlik insanın hamurunda vardır, dini, dili, rengi yoktur. Günümüzdeki tablo da bunu tümüyle yansıtmaktadır. Artık özellikle ABD ve Avrupa’nın vakıf faaliyetlerindeki çalışmalarını imrenerek izliyorum. ABD’de hayır faaliyetlerinde bulunan ve bizim anladığımız, ‘filantropi’ manasında vakıf diyebileceklerimizin sayısı 100 bindir. Bu vakıfların bağışları 300 milyar doları bulmaktadır. AB ülkelerinde ise 110 bin vakıf bulunmakta, bunların toplam mal varlığı 350 milyar Avroya ulaşmaktadır. AB vakıflarının yıllık harcamaları da 150 milyar Avroyu bulmaktadır” diye konuştu.
Türkiye Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesinde Osmanlı İmparatorluğu’ndan intikal eden 40 binden fazla vakfın yılık gelirinin 300 milyon lirayı aşmadığını belirten Arınç, bunlara ilaveten Cumhuriyet döneminde ise sadece 4 bin 734 vakıf kurulduğunu söyledi. Arınç, bunların malvarlığının ise 13 milyar lira, diğer ifadeyle 6.5 milyar dolar olduğunu ifade ederek, bu verilerin ekonomik gücün ve zenginliğin vakıflara yansımasının da açık bir işareti olduğunu anlattı.
VAKIF KÜLTÜR VARLIKLARININ ONARIMI İÇİN 200 MİLYON LİRA AYRILDI
Daha sonra konuşan Türkiye Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem ise, konferansa 5 kıta üzerindeki 40 ülkeden davetlilerin katıldığını kaydederek, Türkiye’nin bu yılın bütçesinden 200 milyon liranın vakıf kültür varlıklarının onarımı için ayrıldığını, binlerce taşınmazdan gelir elde etmeye başladıklarını, hayır hizmetlerinin fonksiyonunu genişlettiklerini anlattı.
BATI TRAKYA’DAKİ OSMANLI TÜRK VAKIFLARI
Konferansa konuşmacı olarak katılan eski milletvekili İlhan Ahmet, beşinci oturumda söz alarak “Yunanistan Batı Trakya’da var olan Osmanlı Türk vakıflarının hukuki statüsü ve fiili durumu” başlıklı bir sunum yaptı.
Batı Trakya’daki Osmanlı Türk vakıflarının hukuki statüsünün Lozan Barış Antlaşması’nın 37-45 maddeleriyle belirlendiğini kaydeden İlhan Ahmet, 1923’ten günümüze kadar vakıfların hukuki statüsünde yaşanan değişiklikleri örnekler vererek anlattı.
İlhan Ahmet’in konferansta yapığı konuşmada özetle şunları söyledi:
“Yunanistan ve Türkiye, 1923’te Doğu Sorunu’nun çözümü çerçevesinde, Lozan Antlaşması’na dayanan azınlıkların korunmasına ilişkin benzer normları benimsemek zorunda bırakılmıştır.
Antlaşma’nın 37- 45. maddeleri, Türkiye’deki ‘Gayrimüslim’ ile Yunanistan’daki ‘Müslüman’ azınlıkların korunmasına yönelik yasal çerçeveyi oluşturmaktadır. Antlaşma’da, dil hakları, din özgürlüğü ile vakıfların kurulması ve yönetilmesi konularında bu azınlıklara pozitif haklar tanınmaktadır. Osmanlı millet sistemini hatırlatan normlar, azınlıkların korunmasına ilişkin güncel ilkelerle kaynaştırılmakta; uluslararası hukukla desteklenen ve azınlıkların korunmasına dair tek zeminin din olduğu paradoksal bir hukuk düzeniyle, bireylerin azınlık hakları kurumları, cemaat haklarıyla harmanlanmaktadır. Bu bağlamda ‘azınlık cemaati’, vakıfların ve mülklerinin korunup yönetilmesi görevini üstlenen tüzel kişiliktir.
Lozan Antlaşması, dinsel, sosyal ya da eğitim amaçlı cemaat/azınlık vakıflarına taşınmaz mülk edinme, kullanma ve elden çıkarma hakkı tanır. Antlaşma’nın 40-44. maddeleri, Türkiye’deki Gayrimüslim azınlıklara bu hakları tanır ve Türkiye devletine bu haklara karşılık düşen görevler yükler. 45. madde, Yunanistan’a, Antlaşma uyarınca Türkiye’nin Gayrimüslim azınlığına sağlamak zorunda olduğu hakları kendi Müslüman azınlığına sağlamak konusunda ‘paralel yükümlülükler’ getirir.
2345 SAYILI KANUN 1920’de, Yunanistan’da Lozan Antlaşması öncesi Müslüman cemaatler için hazırlanan 2345 Sayılı Yasa’nın kabulünden sonra, vakıf mülklerinin yönetimi Müslüman cemaatin yetkisine ve yerel müftünün gözetimine verilmiştir.
Siyasi müdahaleler yüzünden cemaat kurulları yavaş yavaş yasal statüsünü kaybetmiş ve 1949’da Batı Trakya’daki Müslüman vakıflar için 2345 Sayılı Yasa yürürlüğe konmuştur. Daha sonra vakıf yönetim kurullarının belirlenmesi için seçimler düzenlenmiş, yönetim kurulları Yunanistan devleti karşısında önemli bir siyasi rol kazanmıştır.
Sonuç olarak, 1967’den beri yönetim kurulları için seçim yapılmamıştır ve yönetim kurulu üyeleri Yunanistan yetkilileri tarafından atanmaktadır. Yunanistan’da Aralık 2007’de, Yunanistan Parlamentosu’nda vakıflara ilişkin yeni bir yasa müzakere edilmiş ve Şubat 2008’de (3647 Sayılı Yasa) kabul edilmiştir.
Müzakerelerde, İslam hukukunun cemaat vakıfları için geçerliliğinin belirsizliği gibi temel sorunlar ele alınmadığı gibi, tasarı üzerinde önemli değişikliklere de gidilmemiştir. Ayrıca, hükümet Parlamento’ya vakıf varlıklarının ayrıntılı bir listesini de sunmamıştır.
3647 Sayılı Yasa’nın, yönetim kurullarının seçimine ilişkin hükmü uygulamaya konmamıştır. Batı Trakya’nın her kentinde bir tane olmak üzere, eski (atanmış) yönetim kurulları işler durumda tutulmuştur. AKPM, bu duruma dikkat çekerek, Yunanistan’a 3647 Sayılı Yasa’yı uygulaması çağrısında bulunmuş ve ‘bu yasanın hükümleri vakıfların yasal statüleriyle bağlantılı olan –onlarca yıldır çözüm bekleyen– sorunları önemli ölçüde düzenleyebilmelidir’ ifadesini kullanmıştır.
Yasa, Müslüman azınlığın karar alma sürecinin dışında bırakılmasına yönelik siyasi değerlendirmelere uygun olarak şekillendirilmiştir. Azınlık liderleri, atanmış müftü ile Yunanistan otoritelerinin sahip oldukları gözetim yetkilerini dengeleyecek yeterli bir özerklik düzeyi sağlamadığı için yasayı kınamış ve ‘yasayı reddettiklerini’, dolayısıyla ‘uygulamayacaklarını’ açıklamışlardır.”