Rodop Milletvekili Evripidis Stilianidis, gazeteci Paris Karvunopulos’un Militaire.gr programına çevrimiçi katıldı ve sorularını yanıtladı.
Rodop Milletvekili Evripidis Stilianidis, “Türkiye’nin artık değişik bir stratejisi var. Kabullenmek durumundayız karizmatik bir lideri var. Onunla aynı fikirde olup olmamamız ayrı bir konu, komşumuzda artık uzun yıllardan beri oturmuş bir yönetimi var. Ana muhalefete güvenmiyorum.” İfadelerini kullandığı bir özel mülakat verdi.
Evripidis Stilianidis, Türkiye’de ana muhalefete de güvenmediği dile getirdi. Batı Trakya Türkleri’ni’ hak ve hukukunun mücadelesini veren Almanya’daki ABTT Federasyonu’nun çalışmalarını “aşırı çıkışlar” olarak değerlendirdi, eleştirdi ve zaman zaman kendisine saldırı yapıldığını dile getirdi.
Milletvekili Stilyanidis’in röportajında değişik konularda dile getirdikleri özetle aynen aşağıdaki gibidir.
“Federasyonun açırı çıkışları var”
“Merkezi Almanya’da bulunan Batı Trakya Türkleri Federasyonu yaptığı son başvurularıyla gündemde. Öncelikle şunu belirtelim, bu dernekler Almanya’da kasıtlı bir şekilde bulunuyorlar. Benim görüşüme göre “kasten bulunuyorlar” tanımlaması geçerli olan haklardan dolayıdır. Eğer böyle bir derneğin merkezi Yunanistan’da olsaydı, hitab şekli ve eylemleriyle Yunanistan devletinin Anayasıyla ve Yunan yasalarıyla doğrudan çatışmaya girecekti. Bunu söylememin nedenlerinden biri de zaman içerisinde Bağımsız Batı Trakya İslam Cumhuriyetinin bayrağını paylaşmıştır. Sözkonusu dernek ayrıca Batı Trakya’nın özerkiliğinden veya yarı özerkliğinden bahsederek Türk milliyetçiliğinin de sınırlarından dışarıya kaçmıştır. Türk merkezleri tarafından finanse edildiği kanıtlanmıştır. Tabii ki her daim bir adım öne atarak bazen bizlerden birilerini hedefleyerek, kişisel olarak benimle birçok kez uğraştılar. Bunun sebebi ise sadece uluslararası geçerliliği olan ve Avrupa İnsan Hakları anlaşmalarına, Azınlık içinde Azınlıklara yönelik yaptığım açıklamalardan dolayı kaynaklanıyor. Şimdi, benim değerlendirmem, bu tür eylemlerin üçüncü ülkelerde yapılanların bir geçerliliği yok, kaldı ki özellikle Yunan Anayasası’nın uygulanmasıyla da ilgilenmelerine yönelik bir neden olmadığından dolayı maksatlı olarak yapılıyor. Öyle değişik meselelerden bahsediyorlar ki, resmi diplomasi dahi, sakin dosthane Müslüman Azınlığın Trakya’daki Yunan vatandaşları dahi bunları söylemiyorlar. Son döneme El Cezire televizyonunda bir program izledim, bu sadece tesadüf yapılan birşey değil. Son yıllarda Türkiye’nin Katar ile ilişkilerinde oldukça önemli bir ilerleme kaydedildi. Dolayısıyla da herşey programlı yapılıyor. Ancak günümüzde bunların geçerliliği yok, bunlar eski yöntemler.
“Savaştan herkes kaçınıyor”
İkili ve uluslararası ilişikilerde sorunların çözülmesine yönelik tarihin de öğrettiği üzere üç çözüm yolu vardır. Birinci yol savaş, ikinci yol çözüm oluşturabilmek için açık görüşmeler ve üçüncüsü de güven arttırıcı önlemlerin öncülüğünde çözüme doğru ilerlemek. Tahminim en realist yol üçüncü olanı. Bunu şunun için izah edeceğim. Savaşı her iki halk ve ülkelerin liderliği bundan kaçınıyor ve kesinlikle istemiyor. Konstantinos Karamanlis diyordu; “eğer Türkiye’ya karşı bir savaşta kazanırsak 50 yıl geri gideceğiz, kaybedersek eğer 100 yıl geri gideceğiz.” Demek ki tarihin de eğittiği gibi bir savaştan kazançlı çıkmıyorsun. Dolayısyla da bundan herkes kaçınmak istiyor.
İkincisi ise, taraflar görüşmelere açık olarak ajandalarına herhangi bir yasallığı geçerliliği olmayan istedikleri konuları dahil edebilirler. Tek taraflı olarak taraflar istediğini dahil edebilir. Görüyoruz ki Türkiye şu an bunu yapıyor. Ancak Yunanistan bunu istemiyor.
Dolayısıyla en makul olan üçüncü yola giriyoruz. Güvene dayalı olmayan ancak yakınlaşma gayreti içerisine giriyoruz ve temaslarda önce iki şeyi oluşurulması lazım, birincisi ajanda, ikincisi de masaya yatırılacak konular. Yunanistan için Türkiye ile konuşulması gereken tek farklılık, deniz sınırlarının belirlenmesi ve Münhasir Ekonomik Bölge’nin oluşturulması. Bunun temelinde de Deniz Hukuku ve uluslararası yasaların geçerliliği temel alınmalıdır. Dolayısıyla da Türkiye bu yolu tercih etmiyor, çünkü dayanacağı bir hukuk yolu yok. Türkiye adaların MEB’i olmadığını savunabilir ancak bunun yasal bir dayanağı yok. Oysa Türkiye Karadeniz’de Deniz Hukukunu onayladı, orada işine geliyor, ama bizim durumumuzda yasadışı bir şekilde imzaladığı ve hiçbir yasallığı bulunmayan Libya ile mutabakatı öyle işine geliyor.
“Kabullenmek durumundayız, karizmatik bir lideri var.”
Türkiye’nin artık değişik bir stratejisi var. Kabullenmek durumundayız, karizmatik bir lideri var. Onunla aynı fikirde olup olmamamız ayrı bir konu, komşumuzda artık uzun yıllardan beri oturmuş bir yönetimi var. Eğer iyi hatırlıyorsam 2002 yılından beri yönetiyor. Birçok süreçlerden geçti, hapislerden geçti, büyük çoğunlukla seçimler kazandı, darbeye karşı koydu, Anayasayı değiştirdi ve çok güçlü bir Cumhurbaşkanı oldu. Ancak içeride ve Avrupa birliğinde bu yaptıklarıyla eleştiriliyor.
Şimdi, hoşumuza gider gitmez karşımızda bir konuşmacı var. Birinci vurgulama, bir sonraki gün konuşmacımızın Erdoğan’dan iyi veya kötü olacağını bilmiyoruz. Benim görüşüm daha kötüsü olacağını değerlendiriyorum. Geçmişten biliyorum, belki bazı sıradışı çıkışları ve istekleri olabilir, ancak Erdoğan ile bir konuda anlaşırsanız eğer bunu Türkiye’nin içine de kabul ettirebilir.
“Ana muhalefete güvenmiyorum”
Herhangi başka bir konuşmacı, ki ana muhalefeti şu an gördüğüm kadarıyla korkarım ne bunu içe kabul ettirebilir ne de uygulamayı sürdürebilir. Korkarım ki ana muhalefetin halka erişebilirliği olmadığından dolayı, birçok durumda milliyetçilik hisleri ile hareket ederek halkın tabanında yer bulmaya çalışacaktır. Netice var olan bu konuşmacıyla birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz, zayıf noktalarını da iyi yanlarını da değerlendirmeliyiz.
“Malesef virajda bir fırsat kaçtı.”
Şimdi, ilk başlangıcında Erdoğan iyi bir durumdu. Türkiye’nin batıya gelmesi gerektiği söylüyordu ve ülke içinde reformlar yapmak istiyordu. Yunanistan ile iyi ilişkiler geliştirmek istediğini dile getiriyordu ve uzun bir zaman iki ülke arasında ekonomik, kültür ve turizm alanında işbirliği de yaptık. İçe yönelik de Demokratik İslam’ı servis etti, aynen Hristiyan demokratlar gibi. Ancak darbe olayından sonra kendisini güvende hissetmedi ve milliyetçiler Bozkurtlar ile işbirliğine başladıktan sonra bu gördüğümüz saldırganlığı koyunca da değişti. Tüm bu yaşananlardan sonra Demokrat İslam anlayışını terk etti ve Yeni Osmanlıcı, hatta İslamcı ve en uç noktalarıyla da işbirliği yapmaktan çekinmiyor. Neticede batıdan, İsrail’den, ABD’den, AB’den ve daha birçok ülkeden uzaklaştı. O gelenekçi konuşmacılarıyla da ilişkilerini bulandırdı, yani Müslüman Arap ülkeleriyle. Mısır’ın içişlerine karışmaya gitti ve başaramadı, Libya’da aynısını yapıyor, Suriye’de aşırılık yanlıların (IŞİD) konuşmacısı oldu ve daha birçok. Malesef virajda bir fırsat kaçtı.
“Bana göre yanlış yaptı ve kaybetti.”
Erdoğan eğer Ayasofya’yı sadece cami olarak değil de tüm dinlere İslam’a, Hristiyanlığa ve Budizm’e açmış olsaydı bana göre çok akıllı bir hareket yapacaktı ve bundan Türkiye karlı çıkacaktı. Tüm dinlere karşı hoşgörü ve dışa yönelik ülkedeki demokrasi anlayışı öne çıkacaktı. Ancak ülke içinde aşırı uç sesleri dinleyerek Ayasofya’yı cami olarak açtı. Burada bana göre yanlış yaptı ve kaybetti.
Kıbrıs konusu çok karışık bir mesele. Kıbrıs sorunu sadece Türkiye Yunanistan ve Kıbrıs meselesi değil. Bunun dışında Doğu Akdeniz’de tüm ülkeleri de ilgilendiriyor. Türkiye, Kıbrıs sorunun çözümünde Anadolu usulü pazarlık yapıyor, ne kadar fazla alabilirse onun peşinde.
“Biz bir modeliz.”
Yunanlı diplomatlara, Yunan ordusuna güvenim tam, çünkü yaşanan zor anlarda dik durmasını bildi. Ben Yunanistan ile Türkiye savaş yapsın demiyorum. Diplomatik alanda atılan adımları olumlu buluyorum ancak bu Alana daha fazla ağırlık verilmesi gerektiğine inanıyorum.
Biz bir modeliz. 2.500 yil kültürümüzle tüm dünyada tanınmayı başardık. Bizim kültürümüzün silahı çok büyük bir silah. Bunu ön plana çıkarmalıyız, bunu daha etkin ve sürekli olarak kullanmalıyız. Ben Dışişleri Bakan Yardımcı ve Eğitim Bakanlığında bulunduğum dönemlerde 50 veya 60 ülkeye ziyaretlerde bulundum. Nereye gittiysem Yunanistan’dan Yunan kültüründen bir parka buldum. Dolayısıyla da bu silahı daha etkin kullanmalıyız.”