Gümülcine S. Müftüsü İbrahim Şerif, Mevlid Kandili dolayısıyla bir mesaj yayınladı. Müftü Şerif mesajında, “Peygamber Efendimiz’in doğumunu kutladığımız bu günde, Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı olarak kendimizi değerlendirme yollarını da aramalıyız. Aramızdaki birlik-beraberlik, kardeşlik, dayanışma duygularımızı dumura uğratacak söz, davranış ve eylemlerden kendimizi korumalıyız. Toplum yapımıza fitne ve fesat tohumları ekmek isteyenlere fırsat tanımamalıyız” ifadelerine yer vererek birlik ve beraberliğin önemine bir kez daha vurgu yaptı.
Gümülcine S. Müftüsü İbrahim Şerif’in mesajı şu şekildedir:
Sevgili Kardeşlerim,
3 Şubat 2012 Cuma günü akşamı Mevlid Kandili’dir. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in kameri takvime göre doğum gecesidir. Hz. Peygamber kameri aylardan Rebiyülevvel Ayı’nın onikinci gecesi olan Pazartesi gecesi sabaha karşı Mekke’de dünyaya gelmiştir. Milâdî takvimler bu gece 571 yılı Nisan Ayı’nın yirmisini göstermektedir.
Onun dünyaya gelişi ile dünyada birçok olaylar meydana gelmiştir. Onun dünyaya gelişi önemli bir milâdın başlangıcı olmuştur. Çünkü onun dünyaya geldiği dönemlerde insanoğlu dünyanın her tarafında insanlık değerlerini yitirmiş, yolunu şaşırmıştı. Allah’a isyan ve dünyadaki haksızlıklar, dünyayı yaşanmaz hale getirmişti. Her türlü dünya hayatı tefessühe uğradığı gibi ahlâkta tamamen çökmüştü. O günün dünya manzarasında uzak doğuda Türkler ile Çinliler birbirleri ile acımasız savaşlar yapmakta, esirler, köleler ve kadınlara yapılan muameleler insan aklına gelmeyecek tavır ve davranışlar o bölgenin insanlarını bunaltmıştı. Arap Yarımadası’na geldiğimiz zaman ise, insanlık aynı acılar içinde kıvranmakta, kız çocukları diri diri kumlara gömülmekteydi. Milât başı olarak kabul edilen Hz. İsa’nın getirmiş olduğu öğretiler, peygamberin doğumundan bir iki asır önce düzenlenmeye çalışılırken, toplum hayatında büyük kargaşalıklar meydana gelmiş, Hıristiyan Âlemi doğu kilisesi batı kilisesi diye bölünmüş, dine değişik yorumlar getirilmiş, bir taraftan da kavimlerin göçleri ile Hıristiyanlığa girenler, eski inanışlarını Hıristiyanlığın bir parçası olarak yamamak isteyenler, öbür taraftan da savaşlarda esir alınan insanların arenalarda aslanlara parçalatılması, insanlığın batıda da ne durumda olduğunu gözler önüne sermektedir.
Milâdî 571 yılında Hz. Peygamber (s.a.v.)’in doğuşu ile insanlığın üzerine yeni bir güneş doğmuş, bu güneş bütün insanlığı aydınlattığı gibi aynı zamanda ısıtıp huzura da kavuşturmuştur. Bu hususta Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: “İçlerinden, kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, kendilerini temizleyen, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, Mü’minlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki onlar önceleri apaçık bir sapıklık içindeydiler.” (Ali-İmran, 164)
Diğer bir âyette de “O âlemlerin Rabbinden, âlemlere rahmet olarak gönderildi.“ diye buyrulmaktadır. (Enbiya, 107)
Bu iki ayet üzerinde düşünüldüğü zaman Peygamberimiz’in hangi ortamda ve niçin geldiğini apaçık izah etmektedir.
Bu gün tekrar anmakla şereflendiğimiz Yüce Peygamberimiz’in doğumunda onu anmamız kadar anlamamız da çok önemlidir.
Yüce Peygamberimiz takriben 23 yıllık peygamberlik hayatında kula kulluktan, maddeye esir olmaktan insanları kurtarıp her şeyin sahibi yüce Allah’ın olduğunu, onun da tek olduğunu insan benliğine kazımaya çalışmıştır. Onun hedefi yaratılanlar arasında zulmü yaymanın yerine adaleti yaymayı, düşmanlığın yerine kardeşliği, sürtüşmenin yerine dayanışmayı getirme gayreti olmuştur. O, insanlığa nezaketi, adaleti, hoşgörüyü, cömertliği öğretmeye çalışmıştır. O ömrü boyunca içki, kumar, hırsızlık, yetim malı yemek, yalan söylemek, gıybet etmek gibi fert ve toplum huzurunu bozan davranışlarla mücadele içinde olmuştur. O, 23 yıllık peygamberlik döneminde yukarıda saydığımız kötü devri kapatmış, insanlığa barış ve huzuru getirip hâkim kılmıştır.
Yüce Peygamber’in vefatından sonra da tabiin ve etbeuttabiin yani Müslümanlar onun aydınlık yolundan istifade ederek yollarında ilerlemişler, dünyanın karanlıklar içinde yüzdüğü orta çağda yeni bir medeniyet kurmuşlardır. Bu medeniyet sonraki yüzyıllarda bütün insanlığa ışık tutmuştur.
Peygamberimiz (s.a.v.)’in sağlığa verdiği önem sağlık kurumlarının gelişmesine, adalete verdiği önem adalet kurumunun gelişmesine, aileye verdiği önem aile hayatının gelişmesine, kökleşmesine, estetiğe verdiği önem de İslâm sanatlarının doğuşuna sebep olmuştur.
O sadece Müslümanlara değil Müslüman olmayanlara da daima adil davranmış “La ikra fiddiyn-dinde zorlama yoktur.” esasına dayanarak hiçbir din mensubunu zorlamamış, onlara daima dinî ve kültürel özerklikler tanımıştır. Bu davranışı ile de hoşgörünün gelişmesine öncülük etmiştir.
İnsanoğlunun Peygamberimiz (s.a.v.)’in getirmiş olduğu ilâhî mesaja her zaman ihtiyacı olmuştur. Fakat onun gelişi bu mesajın uygulamaya konulmasının bir şeklidir. Çünkü İslâm Dini sadece Kur’an-ı Kerim’den ibaret değil, Hz. Peygamber’in yaşayışı, sünneti ve onun kavilleri İslâm’ın bir hayat prensibi olarak tatbikatının bir şeklidir. Dolayısıyla, Peygamber ve onun sünneti dinde çok önemli yere sahiptir. Bunun için de Kur’an-ı Kerim’de Peygamberimiz (s.a.v.)’in buyuracaklarına Müslümanların uyması gerektiğini ve onun güzel bir örnek olduğunu gösteren ayetler vardır. (Ahzap, 21)
Bu da bize şunu gösteriyor. O güzel peygamber olmadığı müddetçe Kur’an’ı anlamak ve tam manasıyla uygulamak mümkün görülmemektedir. Zaten Peygamberimiz(s.a.v,)’de “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” buyurmaktadır. (Müsnet c2 sayfa 381) Bu da gösteriyor ki onun hayatı, muhabbet, şefkat, fazilet, ihlâs ve samimiyet dolu bir hayattır.
Değerli Kardeşlerim,
Peygamber Efendimiz’in doğumunu kutladığımız bu günde, Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı olarak kendimizi değerlendirme yollarını da aramalıyız. Aramızdaki birlik-beraberlik, kardeşlik, dayanışma duygularımızı dumura uğratacak söz, davranış ve eylemlerden kendimizi korumalıyız. Toplum yapımıza fitne ve fesat tohumları ekmek isteyenlere fırsat tanımamalıyız. Bu konularda Yüce Peygamberimiz’in toplumsal yapıdaki hassasiyetlerini örnek almalıyız.
Sevgili Peygamberimiz’in doğumunu; yüksek ahlâkını, fazîletini, adâlet ve doğruluğunu hatırlamak ve bunları hayatımızda uygulama azmiyle anmaya çalışmalıyız. Yüce Allah’ın sevgisine, hoşnutluğuna ve bağışlamasına ermenin yeğane yolu, Hz. Peygamber’in yolundan gitmektir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”(7)
Batı Trakya Türk Azınlığı’nın, Türk ve İslâm dünyasının Mevlid Kandili’ni tebrik ediyor, birlik ve beraberliğimize, Peygamber ahlâkına ulaşmamıza vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ederim.
Gümülcine S. Müftüsü
İbrahim ŞERİF