TürkMedya Savunma Dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Alabarda, World Of Türkiye’de kaleme aldığı yazısında Yunanistan ve Batı Trakya Türk Azınlığına değinmiş.
“Koca Bir Milletin Kimliği İnkâr Edilirken Tek Bir Yaprak Kıpırdamıyor” başlıklı yazısı aynen aşağıdaki gibidir:
“Koca Bir Milletin Kimliği İnkâr Edilirken Tek Bir Yaprak Kıpırdamıyor”
“Uluslararası yayınlanan raporlar Yunanistan denilen endoktrinasyon cenderesinden geçirilme devletin ısrarla Türk kelimesine karşı geliştirdiği alerji devam ediyor.
İçinde Türk kelimesi geçen tüm dernekleri kapattığı için AİHM tarafından mahkûm edilmesine rağmen Yunanistan bunu duymazdan gelmeye ya da hukukun yanından dolaşarak aşmaya gayret ediyor.
Üstelik bu endoktrine edilmiş bir halktan oluşan bu devlet hem bir AB üyesi hem Euro Zone üyesi hem de Schengen üyesi.
Peki, bugüne kadar hakkında alınan mahkûmiyet kararlarını uygulamadığı için Yunanistan’ı Avrupa’ya ait bazı oluşumlardan ihraç etmekle tehdit eden birilerini gördünüz mü?
Görmezsiniz ama Batı istisnacılığının ve iki yüzlülüğünün ne anlama geldiğini Ursula Von Der Leyen denilen ahlak nasipsizi üzerinden ya da ABD Savunma Bakanlığı sözcülüğünü yapan ve tiyatro sanatçılarına taş çıkartacak derecede rol yapan John Kirby isimli şahıs üzerinden ne demek istediğime şahitlik edebilirsiniz.
Avrupa Komisyonu Başkanlığı koltuğunda oturan bu ahlak nasipsizi Rusya’nın Ukrayna işgali başladığında ‘Rusya’nın sivil altyapıya, özellikle de elektriğe yönelik saldırıları savaş suçudur. Kışın gelmesiyle birlikte erkek, kadın, çocukların su, elektrik ve ısınmanın kesilmesi, bunlar saf terör eylemleridir’ demişti.
Doğrusu bağımsız bir devletin işgal edilmesini hiçbir şartta kabul etmeyen birisi olarak Leyen’in bu sözlerine dair herhangi bir yorum da yapmamıştım.
Aynı Leyen, bırakın alt yapıya zarar vermeyi, Gazze şeridindeki tüm şehirleri haritadan silen ve on binlerce masum bebeği katleden İsrail isimli devleti savunmaktan imtina etmeyecek hayasız açıklamalar yapabildi.
Ne demişti?
Leyen, İsrail’in soykırıma varan saldırıları karşısında ‘İsrail ile dayanışma içinde kalmaya devam edeceğiz ve İsrail’in kendini savunma hakkı var’ diyebilmişti.
Bunu derken yüzü dahi kızarmadı.
Belki de o topraklarda yüz kızarması kavramı, o topraklar dışında kalan insanlar için geçerli olan bir terminoloji değildir.
İşte aynı Batı, Yunanistan isimli bu devlete karşı da hem kör hem sağır.
Yunanistan AB içerisinde kimlik inkarcılığının zirvesinde olan bir devlettir.
Atina’da size gömüldüğünüzde bir metrekare Müslüman mezarı tahsis etmeyen bu hastalıklı kafa, TÜRK Kelimesine tahammül edemiyor, Batı Trakya’daki soydaşları Müslüman Yunan görüyor.
Bari Müslüman Yunan kabul ediyorsun Atina’da bir Müslüman mezarlığına müsaade et.
Yok…
Fransız haber kanallarından İngiliz haber kanallarına varıncaya kadar birçok haber portalı Yunanistan’daki düzensiz göçmenler için neden Atina’da Müslüman mezarlığının olmadığını sorgulanıyor.
Oysa kendi vatandaşına bile bu hakkı çok gören faşist bir devletten bahsediyoruz.
Bugünkü Yunan hukukuna göre Yunanistan’da Yunan dışında hiçbir etnisite yaşamıyor.
Katıksız Yunan olan bir ülke yani…
Bu kapsamda Vlahların da Alban (Arnavut) azınlığında çingenelerin de Pomakların da kimliklerinin inkâr edildiği bir ülke.
Türkiye hiçbir karşılıklılık ilkesi gözetmeksizin müsadere edilmiş tüm azınlık mallarını iade etmesine rağmen Batı Trakya Müslüman Türk halkının mal varlıkları Yunan Devlet aygıtı tarafından hala müsadere edilmektedir.
İçerisinde TÜRK kelimesi geçen bir dernek ya da kuruluş gördüğünde adeta sarımsak görmüş vampire dönen bu endoktrine devlet baskıcı ve faşizan politikalarına devam ederken Türkiye’deki Fener Rum Patrikhanesi ise cemaati olmayan kiliselerde ayin yapma özgürlüğünü kullanıyor.
Elbette dominant bir kültürden gelen bir milletin ferdi olarak, ekalliyetin ibadet hürriyetini kullanabilmesinden duyduğum bir rahatsızlığım yok hatta bilakis ülkem ve milletim ile iftihar ediyorum.
Tüm yüreğimle Patrikane’nin kiliselerde diledikleri zaman diledikleri kadar ayin yapma hakkını sonuna kadar destekliyorum.
Lakin bir takım gerekçeler ile her 15 Ağustos’ta, yani Trabzon’un Fatih Sultan Mehmet Han tarafından fethedildiği 15 Ağustos 1461 tarihinde, Sümela Manastırında körün gözüne parmak sokarcasına ayin yapılmasından da son derece rahatsızım.
Ama altını kalın kalın çizeyim, Sümela Manastırında ayin yapılmasına zerre itirazım yok, sadece neden 15 Ağustos?
Ortaya koyulan gerekçe Hz. Meryem’in Ortodoks inancında göğe yükselmesi ise bu ayin neden aynı tarihlerde diğer bir Ortodoks Kilisesinde düzenlenemez?
Çok mu zor ‘Bu tarih Ulu Hakan Fatih Sultan Mehmet Han’ın Trabzon’u fethettiği tarih olduğu için Trabzon’da böylesi bir ayin kırmızı çizgimizdir’ diyebilmek.
Zira 2010 yılına kadar böyle bir uygulama yoktu.
Şimdi herkese açıkça soruyorum, Atina’nın Fatih Sultan Mehmet Han tarafından fethedildiği günde, dini bir gerekçe ihdas ederek Atina’daki Fetih Camii’nde Diyanet İşleri Reisi’nin riyasetinde bir anma merasimi yapmak Yunanistan’da mümkün müdür?
Selanik’teki Yeni Camii’yi bile bayram namazlarında kendi vatandaşı Müslüman Türk evladına açmamakta direnen, açtığında ise bunu jest diye tanımlayan Yunan Hükümetine karşı Patrikhane bugüne kadar ulu orta bir eleştiri getirmiş midir?
Tüm bu konulara neden mi girdim?
Gözümüzün önünde, Avrupa sınırlarında koca bir milletin tüm kimliği inkâr ediliyor, gazetelerde ya da ekranlarda tek bir değerlendirme yok.
Bilin istedim.”
Yusuf ALABARDA – 26 Nisan 2024
Yusuf Alabarda
Yusuf Alabarda, 1992 yılında Kara Harp Okulu’ndan mezun oldu. Uzun yıllar TSK modernizasyon projelerinde proje yöneticisi ve yönetici pozisyonunda çalıştı. 2015 yılında kendi isteği ile TSK’dan ayrıldı. Savunma Kaynaklarının Planlanması ve Yönetimi alanındaki yüksek lisansını ABD’de bulunan Naval Post GraduateSchool’da tamamladı. Uluslararası Güvenlik alanındaki akademik çalışmalarını ise Türkiye’de sürdürdü. Gazete yazarı ve TV yorumcusu olarak birçok uluslararası ve ulusal yayın organında faaliyetlerine devam eden Alabarda, TürkMedya Savunma Dergisinin Genel Yayın Yönetmenliği görevini sürdürüyor.