İskeçe Müftü Yardımcısı Ahmet Hraloğlu Batı Trakya’da artan intihar vakalarının kaygı verici duruma gelmesi nedeniyle herkesin sustuğu bir dönemde o konu ile ilgili bir yazıyı kaleme aldı.
İskeçe Müftü Yardımcısı Ahmet Hraloğlu, Batı Trakya’da artan intihar vakalarının kaygı verici duruma gelmesi nedeniyle herkesin sustuğu bir dönemde o konu ile ilgili bir yazıyı kaleme aldı. Hraloğlu yazısına, “İNTİHAR KADER’E İSYANDIR” başlığıyla başlıyor ve “Ne şekilde olursa olsun bir kimsenin kendisini öldürmesine “intihar” denir. İntihar Allah’ın yaratmış olduğu cana kıymaktır. Bu yüzden de büyük günahlardandır. İnsana canı veren Allah olduğu gibi, onu almaya yetkili olan da odur. Şüphesiz intihar, bir nevi Kader’e isyandır, Allah’ın verdiği emanete ihanettir. Sebebi ne olursa olsun intihar haramdır.” İfadelerini kullanıyor.
“İNTİHAR KADER’E İSYANDIR”
“Son zamanlarda artık sık sık intihar haberlerini almaya başladık. Bugün İskeçe Maalesef böyle bir intihar haberi ile sarsıldı. Hayatının baharında, üniversite öğrencisi 20 yaşında bir gencimiz hayatına son vermesi, hepimizi derinden yaralamıştır.
Sözün bittiği yer, en acı olay olan bu gibi durumlarla Rabbim bir daha karşılaştırmasın. Ancak böyle bir temenniyi yaparken, bu sarsıcı hadiseden acaba ne kadar ders alabiliyoruz? Gençlerimizin çare gibi gördüğü hayatlarına son vermeye yönelmeleri, anne – babalar ve toplumun ileri gelenler olarak aslında intiharın asla çare olmadığını ne kadar anlatabiliyoruz?
Ne kadar büyük sıkıntı ve dertler olsa da, bu sıkıntılar ve dertler Allah’tan büyük olamaz. Bu nedenle Allah’a yönelerek o sıkıntılardan ve dertlerden kurtulabiliriz. Allah sabır gibi bir duygu vermiştir. Sabra yapışan Allah yolunu aydınlatır.
Ne şekilde olursa olsun bir kimsenin kendisini öldürmesine “intihar” denir. İntihar Allah’ın yaratmış olduğu cana kıymaktır. Bu yüzden de büyük günahlardandır. İnsana canı veren Allah olduğu gibi, onu almaya yetkili olan da odur. Şüphesiz intihar, bir nevi Kader’e isyandır, Allah’ın verdiği emanete ihanettir. Sebebi ne olursa olsun intihar haramdır.
İntihar etmenin haramlığı ve ahiretteki tehlikesi ayet ve hadislerle sabittir. Kur’an-ı Kerîm’de şöyle buyurulur: “Ey iman edenler, mallarınızı aranızda karşılıklı rıza ile gerçekleştirdiğiniz ticaret yolu hariç, batıl yollarla yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir” (Nisa s., 4/29). Ayette, fiilen cana kıyma anlamı yanında, Allah’ın haram kıldığı şeyleri işlemek, masiyete dalmak ve başkalarının mallarını batıl yollarla yemek sûretiyle kendisine yazık etmek, ahiret hayatını mahvetmek anlamı da vardır. (İbn Kesîr Tefsîri).
Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: “Yedi helak edici günahtan uzak durunuz. Denildi ki, ya Resulullah, onlar nelerdir?; şöyle buyurdu: Allah’a ortak koşmak, bir cana kıymak, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, iffetli, hiçbir şeyden habersiz mümin kadına zina iftirası yapmak.” (Buhârî)
İntihar edenin uhrevî cezası, intihar şekline uygun olarak verilir. Hadis-i şeriflerde; “Kim kendisini bıçak gibi keskin bir şeyle öldürürse, cehennem ateşinde kendisine onunla azap edilir” (Buhâri)
İslâm alimlerinin çoğunluğuna göre, intihar eden dinden çıkmış olmaz, üzerine cenaze namazı da kılınır. Hayber Gazvesinde intihar eden Kuzman’ın cehennemlik olduğu bildirilmişse de, cehennemde ebedî olarak kalacağını belirten açık bir ifade yoktur. Bu yüzden intihar suçunu işleyenin cezasını çektikten sonra cehennemden kurtulacağı umulur.
Hz. Peygamber’in, bıçakla kendisini öldüren kimsenin cenaze namazını kıldırmadığı nakledilir. Ancak bu olay, intihar edeni cezalandırmak ve başkalarını böyle bir fiilden menetmek amacına yöneliktir. Nitekim Ashab-ı Kiram bu kimsenin cenaze namazını kılmıştır.
Dünyada birçok insan, çeşitli nedenlerle ticarette iflas ettiğinden, aile geçimsizliğinden, yaptığı hatalardan bunalıma düşüp kurtuluş çaresini intiharda bulacağını sanır ve canına kıyar. Oysa intihar, çare değildir. Eğer bu dünyadan sonra bir hayat olmasaydı intihar belki çare olabilirdi. Ama maddi vücudun ölmesi, her şeyin bitmesi demek değildir. Ölüm, ruhun yeni bir hayata başlamasıdır. O hayat süreklidir. Canına kıyan kimse, ruhunu Allah’ın azabına atmış olur, ahiretini mahveder.
Toplum olarak bizler de üzerimize düşen görevi yapmamız gerekir. Zorluklarla boğuşan aramızdaki insanlara yardım etmemiz ve dertlerine çare aramamız gerekir. İslam Dini paylaşma ve yardımlaşmaya akrabalardan ve yakından başlamayı öğütler. Kur’an-ı Kerim’de Allah’u Teâla “…Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve mâliki bulunduğunuz kimselere ihsân ile muâmele edin, iyi davranın…” (en-Nisâ, 36) buyurmaktadır.
Her kes komşusunu takip etmeli kendi imkanları ölçüsünde yardımda bulunmalıdır. Komşunun hak ve hukukun çokluğundan dolayıdır ki Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Komşusu aç olduğu halde tok sabahlayan bizden değildir.” (Hâkim, II, 15; Heysemî, VIII, 167)
Sonuç olarak, beden Cenâb-ı Hakkın insanoğluna verdiği en büyük emanettir. Bu emaneti, ruh bedenden kişinin kendi müdahalesi olmaksızın ayrılıncaya kadar korumak gerekir. Bunun için de, kişinin rûhî ve fizikî sıkıntılara sonuna kadar sabır göstermesi İslam’ın amacıdır. Hayat, en kötü şartlar altında bile güzeldir. Çünkü, ruh bedende kaldıkça Allah’tan ümit kesilmez. Her geceden sonra gündüz, her zorluktan sonra bir kolaylık vardır. Kulun Allah’a yönelmesi ve O’ndan yardım istemesi, sıkıntı ve problemlerin çözümünün başlangıç noktasını teşkil eder. Yüce yaratıcı umulmayan, beklenmeyen yer ve yönlerden kolaylıklar ihsan eder. Çünkü O’nun her şeye gücü yeter. O’na dayanan da güç kazanır.”