22 Aralık 2009 tarihinde Hürriyet gazetesi yazarı Mehmet Ali Birand’ın “Doğrudur, Patriği çarmıha geriyoruz…” başlıklı yazısında Fener Rum Patriği Barşolomeous’un Amerikan CBS televizyonuna verdiği röportaj ile ilgili olarak “Patrik haklıdır. Devlet ilgisizliğiyle, verdiği sözleri tutmayarak, 38 yıldır bir Türk kurumunu oyalayarak Patriği çarmıha germiştir” sözleri ile Patrik’e destek vermiştir. Barşolomeos’un Türkiye ile belki de tek ve en önemli sorunu, Ruhban Okulunun açılamaması olduğunu söyleyen Birand, Ruhban Okulu’nun açılmamasının nedenini şöyle açıklamıştır: “Yıllardır, Yunanistan’dan karşılık bekledik. Batı Trakyada müftüleri halkın seçmesini kabul ettirmek için, Ruhban okulunu rehine tuttuk. Patrikhaneye yapılan bir ayıptır… Büyük bir haksızlıktır… Büyük bir zulümdür… Bu bir Berdel mantığıdır”. Mehmet Ali Birand, berdel mantığı ile hiçbir yere varılamayacağını söylüyor. Doğrudur… Uluslar arası hukuk, insan ve azınlık hakları ile ilgili konularda karşılıklılık ilkesinin geçerli olamayacağını ifade ediyor. Ancak statüsü ve hakları Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan ikili bir anlaşma ile belirlenen Yunanistan’ın Batı Trakya bölgesinde yaşayan Türk Azınlık ile Türkiye’de ise ıstanbul’da yaşayan Rum Azınlık’ın haklarının minimum standartlarda korunmasını sağlamak amacı ile Lozan Barış Anlaşması “karşılıklılık” ilkesini benimsemiştir. Dolayısı ile minimum standartlarda azınlık haklarının korunmadığı bir ortamda Batı Trakya’da yaşayan Türk Azınlık, Yunanistan ve Türkiye arasında imzalanan Lozan Barış Anlaşması’ndan doğan hak ve yükümlülükleri nedeni ile sorunlarının çözümünde Türkiye’nin sorumluluk üstlenmesini talep etmektedir. Bu nedenle Batı Trakya Türk Azınlığı, Türkiye’nin ıstanbul Rum Azınlığı ile ilgili sorunları ile eş zamanlı olarak Yunanistan’ın Batı Trakya Türk Azınlığı’nın sorunlarının görüşülmesini istemektedir. Bu, bir berdel mantığı değil aynı anlaşma ile kaderi belirlenmiş iki azınlık için haklarının garanti altına alınması talebi olarak görülmelidir. ıktidara geldikten sonra AKP, iyi niyete dayalı bir yaklaşım temelinde ülkesinde yaşayan Rum Azınlık’ın sorunlarını çözmek için adım attı. Mehmet Ali Birand’ın yazısında ifade ettiği üzere AKP, Patrikhane ile ilişkilerini normalleştirdi, sık sık Patrik ile görüştü, Ruhban Okulu sorunun çözülmesi için ayrı bir çalışma hazırladı. Ülkesinin vatandaşı olan Rum Azınlık’ın sorunlarına çözüm bulmak amacı ile Türkiye, büyük bir çaba harcıyor. Oysa Yunanistan’da Batı Trakya Türk Azınlığı ile Yunan Hükümeti arasında bir diyalogdan bahsetmek mümkün değil. Ülkesi Yunanistan’a sadakat ile bağlı Batı Trakya Türk Azınlığı, mevcut sorunlarının çözülmediği aksine sorunlara her gün yenilerinin eklendiği bir ortamda yaşam sürdürüyor. Böylesi bir ortamda Yunan Hükümeti, vatandaşları olan Türk Azınlık’ın sorunlarının çözümü için somu tek bir adım atmış değil. 4 Ekim 2009 erken genel seçimleri ile iktidara gelen PASOK Hükümeti, Türkiye ile Yunanistan arasında esen olumlu rüzgâra rağmen vatandaşları ile ilgili hiçbir konuyu yabancı hükümetler ile görüşmeyeceğini açıkça ifade ederek Türkiye’nin ikili anlaşmalardan doğan hak ve yükümlülüklerini yok sayıyor. Batı Trakya Türk Azınlığı’nı potansiyel bir tehdit ve tehlike olarak gören bir anlayış ile yürütülen devlet politikası nedeni ile karşılıklı saygı ve hoşgörü temelinde sürekli ve kalıcı bir diyalog kurulması talebi Yunanistan Devleti ve temsilcisi Hükümetleri tarafından görmezden geliniyor. Mehmet Ali Birand’ın yazısını tersten okuma ile şunu sormak isterim: “Patrikhane sorunu çözülemiyorsa bu bizlerin suçu mu?” Batı Trakya Türk Azınlığı, “Oysa sıkıştırdığımız bizim insanımız, bizim vatandaşımız ve Patrikhane bize ait. Üstünde titremek varken, itip kakıyoruz” derken Mehmet Ali Birand’a sormak ister: “Peki, bizler de Yunanistan vatandaşıyız. Üstüne titremek varken, bizler niye itilip kakılıyoruz?”. Türk olduğumuz için Türkiye’nin doğal bir uzantısı olarak görülüp tehdit olarak algılandığımız için olabilir mi? Sayın Birand, ülkesinde, Türkiye’de yaşayan Rum Azınlık’ın sorunlarını haklı olarak sayfasına taşımıştır. Ancak bunu yaparken “Batı trakyalılar, Yunan vatandaşıdırlar. Avrupa vatandaşı olarak haklarını bizden daha iyi arayabilecek konumdadırlar” demekle yüzeysel bir yaklaşım içerisinde kaderi aynı anlaşma ile belirlenmiş bir diğer azınlığın sorunlarına kendilerinin çözüm bulmasını tavsiye edecek kadar duyarsız davranmıştır. Evet, Yunanistan’da yaşayan Batı Trakya Türkleri haklarını aramak için çaba göstermektedir. Etnik Türk kimliklerinin tanınmadığı bir ülkenin vatandaşları olarak sorunlarının çözümü için Batı Trakya Türkleri, yorucu ve uzun bir mücadele içerisindeler. Siyasi baskılar ve ekonomik zorluklar nedeni ile Avrupa’nın çeşitli ülkelerine göç ederek doğduğu toprakları terk etmek zorunda bırakılan Batı Trakya Türkleri, diasporada örgütlenmeyi başararak bugün sorunlarını uluslararası düzeye taşıyacak güce ulaşmış durumdadır. Uluslar arası düzeyde gerçekleştirilen toplantılara Batı Trakya Türkleri hep aynı sorularla yüzleşmek durumunda kalmışlardır: “Peki, Türkiye’de yaşayan Ortodoks Rum Azınlık’ın hakları konusunda ne dersiniz?” Bu durumda yalnızca haklarının iade edilmesi, garanti altına alınması için zorlu bir mücadele veren Yunanistan’da yaşayan Batı Trakya Türklerinin suçu nedir? Yunanistan ve Türkiye’de Hükümetler, Ortodoks Rum Azınlık ve Türk Azınlık ile diyalog kurup sorunların çözülmesi için çaba sarfetmelidir. Türkiye’de bu diyalog süreci başlatılmıştır. Yunanistan’da Hükümet, akademi, sivil toplum örgütleri, basın ve medya kuruluşlarının dahil olduğu bir diyalog süreci başlatarak azınlığı ilgilendiren konularda azınlığın görüşünü temel almalıdır. Ne yazık ki bugüne dek böylesi bir girişimde bulunulmamıştır. Türkiye’de başlatılan diyalog sürecinin aksine Yunan Hükümeti, Batı Trakya Türk Azınlığı’nın etnik Türk kimliğini tanımamakta ısrar etmektedir. “Helen Müslümanları” olarak tanımlanan Batı Trakya Türk Azınlığı’nın isminde “Türk” kelimesi geçen dernek kurmasına izin verilmemektedir. Aynı anlaşma ile kaderi belirlenmiş iki azınlıktan Ortodoks Rum Azınlığı’nın sorunlarının çözümü için Türkiye ilk adımı çoktan atmıştır. Diğer sorunların çözümü konusunda mevcut sorunların çözümü için gerekli irade oluşmuştur. Buna karşılık Yunanistan, Batı Trakya Türk Azınlığı’nın sorunlarına çözüm getirmek amacı ile adım atmamakta ısrarcıdır. Geçmişte Danimarka ve Almanya sınır bölgelerinde yaşayan azınlıklarını koruma altına alan ve destekleyen kararlar alarak yasalar oluşturmuşlar, uygulamanın sağlanması ile azınlıklarının varlıklarını korumaları ve geliştirmeleri için gerekli ortamı yaratmışlardır. Avrupa Birliği üyesi Yunanistan’ın Batı Trakya Türk Azınlığı’nın statüsü ve haklarının garanti altına alınarak korunduğu, desteklendiği ve teşvik edildiği bir ortamın yaratılması için gerekli adımları hızla atması gerekmektedir. “Demokrasinin beşiği” olarak adlandırılan onurlu bir ülkenin yapması gereken de budur. Halit Habipoğlu ABTTF Başkanı