Müslüman Çocukların Eğitimi Programı Sorumlusu Profesör Anna Frangoudaki, Gündem Gazetesinde çalışan gazeteci Ozan Ahmetoğlu’nun iddialarına cevap verdi.
Ahmetoğlu’nun geçen hafta Gündem gazetesinde yayımlanan, “Müslüman Çocukların Eğitimi ve Daha Ötesi” adlı yazısında, Program tarafından Türkçe ile ilgili hiçbir şey yapılmamasının “asimilasyona” sebep olacağı ile ilgili argümanına karşı Program Sorumlusu Anna Frangoudaki bir cevabî yazı kaleme aldı.
Frangoudaki tarafından kaleme alınan cevabî yazı 24 Haziran tarihli Gündem gazetesinin Ozan Ahmetoğlu’na ait köşesinde yayımlandı.
Kendi yazısına değer vererek cevap vermesinden dolayı Profesör Anna Frangoudaki’ye teşekkür eden Ozan Ahmetoğlu, “Sizlerin başında bulunduğunuz programın asimilasyonla alakası bence de yoktur” dedi.
İşte Profesör Anna Frangoudaki’nin cevabî yazısı:
Değerli ve sevgili Gündem gazetesi yetkilileri,
17.6.2011 tarihinde, gazeteniz, Sayın Ozan Ahmetoğlu’nun Komotini’de (Gümülcine’de) Müslüman Azınlık Çocuklarının Eğitim Programı ile ilgili 9.6.2011 tarihinde yaptığımız basın toplantısına dair bir yorumunu yayınladı.
Sayın Ahmetoğlu, yazısında, o toplantıda ana dili ile ilgili sorduğu sorudan ve benim verdiğim cevaptan söz ediyor, sonra da o cevabımı yorumluyor.
Müsaadenizle o yazıda belirtilen cevabımda bazı düzeltmeler yapmak istiyorum. Çünkü sözlü olarak verilen bir cevap yazılı hale gelince anlamında değişiklikler olabiliyor.
Ana dili konusunun beni sadece “düşündürdüğünü” söylemedim. Ana dilinin bütün çocuklar için, çocukların eğitimi için, ne kadar büyük bir önem taşıdığını 1997’den beri Program’ın bütün yetkililerinin birçok defa açıkça ve resmen beyan ettiğini ve öğretmenlere yıllardır sunduğumuz hizmet içi eğitimde bunu özellikle vurguladığımızı da söyledim.
Eğitimin iyileştirilmesine yönelik bu Program’ın sadece Yunanca’yla değil Türkçe ile de ilgilenmesi talebine verdiğim yanıtta, bunun önünde üç engel olduğunu ifade ettim.
Bu engellerden birincisi şudur: Ana dili konusu sadece Azınlık okulunda öğretilen iki dilden ibaret değildir; çok daha karmaşıktır; yani sadece Türkçe ile ilgili değildir.
İkincisi, Avrupa Birliği bu finansmanı Yunanca öğretimi için sağlamaktadır. Bu da şu gerekçeye dayanmaktadır: Azınlık çocuklarının bu ülkede genel topluma uyumlu bir biçimde entegre olmaları ve eğitimde ilerlemeleri için Yunanca’yı iyi derecede öğrenmeleri elzemdir. Bu amaç doğrultusunda Program’ın büyük katkısı olmuştur: Program başladığından bu yana, ortaokul ve liselere, oradan da üniversitelere giden Azınlık öğrenci sayısında ve oranında olağanüstü bir artış gerçekleşmiştir.
Üçüncü engel, ki engellerin en zor olanıdır, Program’ın Türkçe ile ilgilenmesi talebini tam bir çıkmaza sokmaktadır: Azınlığın temsilcileri, siyasi ve kanaat önderleri Yunan devletinin Türkçe öğretimine karışmasını istemiyorlar. Basın toplantısında eski “Zenginis kitapları” örneğini verdim. Dolayısıyla, (ikili ve uluslararası anlaşmalar da dikkate alındığında) Program, Türkçe’nin öğretimini, Yunanca’nın öğretiminde yaptığı gibi, yeni kitaplarla, elektronik eğitsel oyunlarla değiştiremez.
Son olarak, yine müsaadenizle, Sayın Ozan Ahmetoğlu’nun bir yandan Yunanca eğitiminin kalitesinin gittikçe artırılmasının, öte yandan Program tarafından Türkçe ile ilgili hiçbir şey yapılmamasının asimilasyona sebep olacağı ile ilgili argümanına cevaben birkaç şey söylemek istiyorum.
Doğru, Türkçe eğitimin de iyileştirilmesi gerekiyor. Ama bunu bu Program yapamaz. Nitekim, Azınlık liderleri de bunu bu Program’ın yapmasını istemiyorlar. O nedenle, bu talebin bu biçimde formüle edilmesi, onun gerçekleşmesini imkansız hale getiriyor.
Asimilasyon konusundaysa şunları vurgulamam lazım:
Bu Program ve Program’da çalışan herkes, Azınlık öğrencilerine, öğrenci velilerine, ve onların farklı kültür, din ve diline büyük saygı göstermiştir.
Asimilasyonu kabul etmiyoruz, çünkü farklı kültürel gelenekleri bu ülkenin zenginliği olarak telakki ediyoruz. Artık Yunanistan ve Türkiye dahil bütün ulus-devletlerin inşa edildiği ve halklarını homojenleştirmek için asimilasyon, nüfus mübadeleleri gibi sert önlemler aldığı çağda yaşamıyoruz; Avrupa çağında yaşıyoruz. Asimilasyon bir zamanlar siyasi bir hedefti, çünkü devletler kültürel çeşitliliği bir tehlike olarak görüyordu. Oysa günümüzde, bazı istisnalara rağmen, kültürel çeşitliliğe bütün Avupa’da genelde saygı gösteriliyor.
Program’ın asimilasyonla hiçbir alâkası yoktur. Program’ın amacı Azınlık çocuklarına okulda başarı ve toplumda ilerlemenin yolunu açmaktır. Bu yol da iyi Yunanca öğrenmeden açılamaz.
Program, Türkiye’den gönderilen Türkçe ders kitaplarının yazarlarını Azınlık okullarının Türkçe programında ders veren öğretmenlere hizmet içi eğitim seminerleri vermeleri amacıyla Eylül ayında davet etmeyi planlamaktadır. Programımız şimdiki yapısıyla ve mevcut şartlarda Türkçe öğretim konusunda ancak bunun gibi küçük çapta girişimlerde bulunabilir. Yukarıda da açıklamaya çalıştığım gibi, birçok sebepten ama özellikle Azınlık liderlerinin Türkçe’nin öğretimini ve kitaplarını Program’ın ele almasını istememelerinden dolayı, Azınlık eğitiminin Türkçe ayağı için bundan daha geniş çaplı bir şey yapamaz.
En azından meseleyi ben öyle anlıyorum. Eğer yanlış anlıyorsam, Sayın Ozan Ahmetoğlu’ndan şu sorularıma yanıt vermesini rica ederim:
– Bizim Program’ın veya bizim Program’a benzer paralel bir programın Azınlık eğitiminin Türkçe ayağıyla ilgilenmesini ayrıntılı olarak nasıl tasavvur ediyor, kafasında nasıl şekillendiriyor?
– Mesela Türkçe eğitiminde yapılacak çalışmalar nereden finanse edilecek?
– Avrupa Birliği fonlarından mı?
– Böyle bir programın yapısı nasıl olacak?
– Kimler, nasıl bir prosedürle, işe alınacak?
– Programın çalışmaları ile ilgili kararlar nasıl alınacak?
– Bu konuda düşündüğü başka fikir ve öneriler varsa, onları da ekleyebilir.
Bu mektubumu yayınlamanızı rica eder ve gazetenizde bu mektuba yer ayıracağınız için şimdiden teşekkür ederim.
Bütün Gündem çalışanlarına, ailelerine ve bütün Trakya toplumuna iyi bir yaz, yaz boyunca da sağlık ve mutluluklar dilerim.
Saygılarımla,
Anna Frangoudaki
GAZETECİ OZAN AHMETOĞLU’NUN YAZILARI ve PROF. ANNA FRANGUDAKİ’NİN CEVABI
“Müslüman Çocukların Eğitimi” programı sorumlusu Prof. Anna Frangudaki, Gündem gazetesi yazarı Ozan Ahmetoğlu’nun Azınlık Eğitimi ve “Müslüman Çocukların Eğitimi” programi konusuyla ilgili köşe yazısına yanıt verdi. Ozan Ahmetoğlu’nun konuyla ilgili köşe yazıları ile Anna Frangudaki’nin cevabi mektubu şöyle:
Ozan Ahmetoğlu’nun 17 Haziran 2011 tarihli ve 740 sayılı GÜNDEM gazetesinde yayınlanan köşe yazısı:
“MÜSLÜMAN ÇOCUKLARIN EĞİTİMİ” VE DAHA ÖTESİ
Devletin azınlık eğitimi aleyhine politikaları, duruşu, felsefesi ve uygulamaları sadece Batı Trakya Türk azınlığı tarafından değil, birçok Yunanlı aydın, eğitimci, gazeteci v.s. tarafından da dile getiriliyor. 1990’ların başlarına kadar uygulanan azınlık eğitimi politikası azınlık çocuklarının “eğitilmesine” yönelik olmaktan çok, çocukların cahil bırakılmasına yönelikti ne yazık ki. Bugüne bugün, “çocuklara eğitim vermememizi öğütleyen bir sistem vardı” diyen öğretmenler tanıyoruz. 1990’ların başlarına kadar hakim olan uygulama eğitim açısından da, demokrasi açısından da bir “yüzkarası”ydı.
Bu durum –özellikle de köylerde– eğitim seviyesi açısından son derece sorunlu nesillerin yetişmesine neden oldu. İlkokulu bitirip de Yunanca’nın Y’sini bile bilmeyen azınlık çocukları vardı. 1990’ların ortalarına gelindiğinde devletin müdahaleleri yüzünden geri bırakılmış azınlık eğitimi yüzünden azınlık bireyleri arasında ortaokul ve liseye devam etmeme oranları sadece Yunanistan değil, aynı zamanda Avrupa Birliği rekoru kırıyordu. İlkokulu bitirip de ortaokul ve liseye devam eden azınlık çocuklarının sayısı son derece sınırlıydı. Buna çare aramak zorunda kalan yönetim ve eğitim bakanlığı, Avrupa Birliği’nde buna uygun programlardan da yararlanarak “Müslüman Çocukların Eğitimi” programını başlattı. Program 1996 yılında başladı. O dönemde ben üniversite öğrencisiydim. Bugün sözkonusu programda 15 yılını tamamlayan eğitimcilerle taa o zaman tanışmıştım. Hatta onlardan bazıları Genç Akademisyenler Topluluğu’nun yöneticileri olarak Ketenlik’te düzenlediğimiz ilk Gençlik Festivali’ne de katılmışlardı.
“Müslüman Çocukların Eğitimi” programı azınlık çocuklarının Yunanca’yı daha kolay, daha doğru ve daha hızlı öğrenebilmelerine yönelik bir program olarak başladı. Program yetkilileri ilk başlarda hazırladıkları kitaplara Pomakça sözcükler serpiştirmeye kalkınca azınlığın tepkisiyle karşılaştılar. Bu onlar için de bir tecrübe oldu ve Batı Trakya Türkleri’nin eğitim konusundaki “sinir uçlarını” öğrenmiş, daha doğrusu bizzat yaşamış oldular.
Dediğim gibi program azınlık çocuklarının Yunanca öğrenmelerine yönelik bir program. Yani program dahilinde bugüne kadar harcanan milyonlarca euro sadece Yunanca’ya yönelik. “Sadece” diyorum çünkü azınlık eğitimi Türkçe ve Yunanca’dan olmak üzere iki ayaklı bir eğitim sistemi. Programla, azınlık çocuklarının Yunanca’ya daha hakim olmaları, Yunanca’yı daha iyi öğrenmeleri hedefleniyor. İyi öğrensinler ki ilkokuldan sonra ortaokul ve liseye devam edebilsinler. Amaç bu. İlkokuldan sonra ortaokul ve liseye devam etme oranı yükseldikçe Batı Trakya bölgesinin, Yunanistan genelinde ve AB ülkeleri genelindeki ortaöğretime devam etme oranı da yükselecek. Böylece Yunanistan büyük bir ayıbından kurtulacak. Eğitim Bakanlığı’nın 1996 yılından bu yana sürdürdüğü ve şu anda programın dördüncü üç yıllık bölümünün devam ettiği “Müslüman Çocukların Eğitimi” programının amacı özetle bu.
Peki azınlık bu konuda ne düşünüyor? Batı Trakya Türk toplumu temsilcileri aracılığıyla, kanaat önderleri aracılığıyla her zaman azınlık eğitiminin tümden ele alınmasını istedi. Yani Türkçe ve Yunanca eğitiminin birlikte ele alınması gerektiğini savundu ve savunuyor. Zira Türkçe dışarıda bırakılarak uygulamaya geçirilecek bir program, her zaman “yarım” bir programdır. Bakın yanlış anlaşılmasın. Biz böyle bir program kötüdür, olmasın, yapılmasın demiyoruz. Bu iş yarımdır, eksiktir; tam yapılmalıdır diyoruz.
Geçen hafta programın yetkilileri Gümülcine’de bir basın toplantısı düzenlediler. “10 yılı aşkın bir süredir Yunanca’ya yönelik devam eden bir program var. Türkçe konusunda herhangi bir şey yapılmıyor. İki eğitim müfredatı arasında büyük bir uçurum oluşuyor, bu sizi düşündürmüyor mu?” diye bir soru sordum. Programın sorumlusu sayın Frangudaki’den aldığım yanıt, “Tabii ki düşündürüyor. Anadili konusu, azınlık okulunun ikinci dili olan Türkçe konusundan daha karmaşıktır. Bakanlık Türkçe dili için birşeyler yapma niyetinde de değildi, bunun için ayrılan ödenek de yoktu. Aslında bu talep, çıkmaza çok yakın bir talep. Azınlık okulunun statüsü, ikili ve uluslararası anlaşmalar ve azınlık temsilcilerinin azınlık okuluyla ilgili olarak savunduğu kurumsal boyut gereğince Yunan devleti bu alana müdahale edemez. Bundan 20 yıl önce devlet Türkçe ders kitapları hazırlamaya kalkınca ortalık karışmıştı.” şeklinde oldu.
Tabii ki sayın Frangudaki’nin yanıtı eğitim bakanlığının yanıtı değildir. Bu konuyu kendileriyle daha önce de defalarca konuştuk. Verdiği yanıtlar aşağı yukarı aynı. Fakat bu durum beni bir azınlık bireyi olarak hem düşündürüyor, hem endişelendiriyor. Çünkü azınlık eğitimi iki ayaklı bir sisteme dayanıyor. Türkçe ve Yunanca’ya. Bu eğitimin bir ayağı için milyonlarca para harcanacak, programlar hazırlanacak, kitaplar bastırılacak, teknolojiden yararlanarak çocuklar için cazip yöntemler bulunacak, büyük bir ekip bu konuda uzmanlaşacak, yeni yeni eğitim şekilleri geliştirilecek, ama azınlık eğitiminin diğer ayağı için hiçbir şey yapılmayacak. Böylece iki müfredat arasındaki uçurum büyüdükçe büyüyecek. Batı Trakya Müslüman Türk azınlık çocuklarının kendi kimliği ve kültürüyle bağlantılı eğitim her geçen gün değersizleşirken, birlikte yaşadığımız diğer kültürle ilgili eğitim her geçen gün daha iyi olacak. Bunun ilerlemiş boyutu kendi kültürüne yabancılaşma halidir ki, bu da asimilasyona gider.
Peşinen söylüyorum. Sakın ola ki kimse “bunlar Yunanca öğrenmek istemiyor” gibi bir safsatada bulunmaya kalkışmasın. Batı Trakya Türkleri olarak Yunanca’yı çok iyi bilmek, hatta Yunanca yazabilen yazarlarımız, şairlerimiz, bilim adamlarımız olsun isteriz ve olmalıdır da. Ama bundan önce kendi kültürümüzü ve kimliğimizi koruma ve geliştirme hakkına ve gücüne de sahip olmalıyız.
Ozan Ahmetoğlu’nun 24 Haziran 2011 tarihli ve 741 sayılı GÜNDEM gazetesinde yayınlanan köşe yazısı. (Yazı sayın Anna Frangudaki’nin cevabi yazısını da içermektedir)
“MÜSLÜMAN ÇOCUKLARIN EĞİTİMİ” VE DAHA ÖTESİ -2-
Geçen haftaki sayımızda yayınlanan “MÜSLÜMAN ÇOCUKLARIN EĞİTİMİ VE DAHA ÖTESİ” başlıklı köşe yazımla ilgili olarak “Müslüman Çocukların Eğitimi” Programı sorumlusu Anna Frangudaki’den bir yazı geldi.
Sayın Frangudaki’nin yazısını aynen yayınladıktan sonra kısaca kendi görüşümü aktaracağım. Sayın Frangudaki’nin yazısı şöyle:
“Değerli ve sevgili Gündem gazetesi yetkilileri,
17.6.2011 tarihinde, gazeteniz, Sayın Ozan Ahmetoğlu’nun Komotini’de (Gümülcine’de) Müslüman Azınlık Çocuklarının Eğitim Programı ile ilgili 9.6.2011 tarihinde yaptığımız basın toplantısına dair bir yorumunu yayınladı.
Sayın Ahmetoğlu, yazısında, o toplantıda ana dili ile ilgili sorduğu sorudan ve benim verdiğim cevaptan söz ediyor, sonra da o cevabımı yorumluyor.
Müsaadenizle o yazıda belirtilen cevabımda bazı düzeltmeler yapmak istiyorum. Çünkü sözlü olarak verilen bir cevap yazılı hale gelince anlamında değişiklikler olabiliyor.
Ana dili konusunun beni sadece “düşündürdüğünü” söylemedim. Ana dilinin bütün çocuklar için, çocukların eğitimi için, ne kadar büyük bir önem taşıdığını 1997’den beri Program’ın bütün yetkililerinin birçok defa açıkça ve resmen beyan ettiğini ve öğretmenlere yıllardır sunduğumuz hizmet içi eğitimde bunu özellikle vurguladığımızı da söyledim.
Eğitimin iyileştirilmesine yönelik bu Program’ın sadece Yunanca’yla değil Türkçe ile de ilgilenmesi talebine verdiğim yanıtta, bunun önünde üç engel olduğunu ifade ettim.
Bu engellerden birincisi şudur: Ana dili konusu sadece Azınlık okulunda öğretilen iki dilden ibaret değildir; çok daha karmaşıktır; yani sadece Türkçe ile ilgili değildir.
İkincisi, Avrupa Birliği bu finansmanı Yunanca öğretimi için sağlamaktadır. Bu da şu gerekçeye dayanmaktadır: Azınlık çocuklarının bu ülkede genel topluma uyumlu bir biçimde entegre olmaları ve eğitimde ilerlemeleri için Yunanca’yı iyi derecede öğrenmeleri elzemdir. Bu amaç doğrultusunda Program’ın büyük katkısı olmuştur: Program başladığından bu yana, ortaokul ve liselere, oradan da üniversitelere giden Azınlık öğrenci sayısında ve oranında olağanüstü bir artış gerçekleşmiştir.
Üçüncü engel, ki engellerin en zor olanıdır, Program’ın Türkçe ile ilgilenmesi talebini tam bir çıkmaza sokmaktadır: Azınlığın temsilcileri, siyasi ve kanaat önderleri Yunan devletinin Türkçe öğretimine karışmasını istemiyorlar. Basın toplantısında eski “Zenginis kitapları” örneğini verdim. Dolayısıyla, (ikili ve uluslararası anlaşmalar da dikkate alındığında) Program, Türkçe’nin öğretimini, Yunanca’nın öğretiminde yaptığı gibi, yeni kitaplarla, elektronik eğitsel oyunlarla değiştiremez.
Son olarak, yine müsaadenizle, Sayın Ozan Ahmetoğlu’nun bir yandan Yunanca eğitiminin kalitesinin gittikçe artırılmasının, öte yandan Program tarafından Türkçe ile ilgili hiçbir şey yapılmamasının asimilasyona sebep olacağı ile ilgili argümanına cevaben birkaç şey söylemek istiyorum.
Doğru, Türkçe eğitimin de iyileştirilmesi gerekiyor. Ama bunu bu Program yapamaz. Nitekim, Azınlık liderleri de bunu bu Program’ın yapmasını istemiyorlar. O nedenle, bu talebin bu biçimde formüle edilmesi, onun gerçekleşmesini imkansız hale getiriyor.
Asimilasyon konusundaysa şunları vurgulamam lazım:
Bu Program ve Program’da çalışan herkes, Azınlık öğrencilerine, öğrenci velilerine, ve onların farklı kültür, din ve diline büyük saygı göstermiştir.
Asimilasyonu kabul etmiyoruz, çünkü farklı kültürel gelenekleri bu ülkenin zenginliği olarak telakki ediyoruz. Artık Yunanistan ve Türkiye dahil bütün ulus-devletlerin inşa edildiği ve halklarını homojenleştirmek için asimilasyon, nüfus mübadeleleri gibi sert önlemler aldığı çağda yaşamıyoruz; Avrupa çağında yaşıyoruz. Asimilasyon bir zamanlar siyasi bir hedefti, çünkü devletler kültürel çeşitliliği bir tehlike olarak görüyordu. Oysa günümüzde, bazı istisnalara rağmen, kültürel çeşitliliğe bütün Avupa’da genelde saygı gösteriliyor.
Program’ın asimilasyonla hiçbir alâkası yoktur. Program’ın amacı Azınlık çocuklarına okulda başarı ve toplumda ilerlemenin yolunu açmaktır. Bu yol da iyi Yunanca öğrenmeden açılamaz.
Program, Türkiye’den gönderilen Türkçe ders kitaplarının yazarlarını Azınlık okullarının Türkçe programında ders veren öğretmenlere hizmet içi eğitim seminerleri vermeleri amacıyla Eylül ayında davet etmeyi planlamaktadır. Programımız şimdiki yapısıyla ve mevcut şartlarda Türkçe öğretim konusunda ancak bunun gibi küçük çapta girişimlerde bulunabilir. Yukarıda da açıklamaya çalıştığım gibi, birçok sebepten ama özellikle Azınlık liderlerinin Türkçe’nin öğretimini ve kitaplarını Program’ın ele almasını istememelerinden dolayı, Azınlık eğitiminin Türkçe ayağı için bundan daha geniş çaplı bir şey yapamaz.
En azından meseleyi ben öyle anlıyorum. Eğer yanlış anlıyorsam, Sayın Ozan Ahmetoğlu’ndan şu sorularıma yanıt vermesini rica ederim: – Bizim Program’ın veya bizim Program’a benzer paralel bir programın Azınlık eğitiminin Türkçe ayağıyla ilgilenmesini ayrıntılı olarak nasıl tasavvur ediyor, kafasında nasıl şekillendiriyor? – Mesela Türkçe eğitiminde yapılacak çalışmalar nereden finanse edilecek? – Avrupa Birliği fonlarından mı? – Böyle bir programın yapısı nasıl olacak? Kimler, nasıl bir prosedürle, işe alınacak? – Programın çalışmaları ile ilgili kararlar nasıl alınacak? Bu konuda düşündüğü başka fikir ve öneriler varsa, onları da ekleyebilir.
Bu mektubumu yayınlamanızı rica eder ve gazetenizde bu mektuba yer ayıracağınız için şimdiden teşekkür ederim.
Bütün Gündem çalışanlarına, ailelerine ve bütün Trakya toplumuna iyi bir yaz, yaz boyunca da sağlık ve mutluluklar dilerim.
Saygılarımla,
Anna Frangoudaki”
Batı Trakya Türk Azınlık eğitimiyle ve genel anlamda eğitim konularıyla ilgili hassasiyetimi okurlarımız gibi sayın Frangudaki de bilir diye tahmin ediyorum. Bana göre eğitim, bir toplumun bir numaralı meselesidir. Geleceğidir, yaşam biçimidir, herşeyidir.
İlk önce biz azınlık gazetecisinin görüşünü – yorumunu dikkate alarak, ona değer vererek konu hakkında yazı yazan sayın Anna Frandudaki hocamıza teşekkür ederim. Kendisini bu hareketinden dolayı tebrik ederim. Yanıtını kendi köşemde gerçekten büyük bir zevkle yayınlıyorum. Bir iki noktaya değinmek isterim. Sayın Frangudaki’nin yazısının birinci kısmında, neden Türkçe’nin de iyileştirilme kapsamına alınmamasıyla ilgili açıklamalarının önemli bir bölümünü gazetemizin 10 Haziran 2011 tarihli 739. sayısında yer alan konuyla alakalı haberde yer vermiştik. Ama sayın Frangudaki’nin daha ayrıntılı açıklamaları yerinde olmuştur.
Geçen haftaki köşe yazımda dile getirdiğim “kendi kültürüne yabancılaşma ve asimilasyon tehlikesi”ne gelince. Ben, bugünkü durumda azınlık eğitiminin Yunanca ayağının yeni teknolojilerden ve eğitim yöntemlerinden de yararlanılarak 10 küsur yıldır geliştirildiğini, iyileştirildiğini, öğrenciler için cazip hale getirildiğini, öte yandan Türkçe ayağı için bir şey yapılmadığı için bu eğitim müfredatının değersizleştiğini, kan kaybettiğini söylemeye çalışıyorum. Bu durumun devam etmesi halinde azınlık çocuklarının kendi kültürüne ve kimliğine yabancılaşabileceğini düşünüyorum. Bunun ilerlemiş boyutunun da asimilasyona varabileceği endişesini taşıdığımı dile getiriyorum.
Sizlerin başında bulunduğunuz Programın asimilasyonla bir alâkası bence de yoktur. Zaten, Batı Trakya Müslüman Türk toplumunun ve temsilcilerinin sorunu Program’la veya Program sorumluları olan sizlerle değildir. Azınlığın derdi devletin Batı Trakya Türklerinin taleplerine karşı yıllardır uygulanan vurdumduymazlıktır.
Kültürel çeşitliliğe bütün Avrupa genelinde (ve dolayısıyla Yunanistan’da da) saygı gösterildiği konusuna gelince. Biz, Batı Trakya Müslüman Türk toplumunun kültürüne, kimliğine gereken saygının gösterildiğine, bu kültürün kabullenildiğine inanmıyoruz. Evet, farklılığa inanan ve saygı gösteren bir kesim var. Ama onlar hala çok azınlıkta. Azınlık olarak hala yaşamaya devam ettiklerimiz bu konuda iyimser olmamızı engelliyor.
Azınlığın en önemli sorunu eğitim konusunda bir azınlık gazetecisinin görüşünü ciddiye alarak yanıt yazdığınız, konuya bir diyalog anlayışıyla yaklaştığınız için sevindim. Teşekkür ederim. Keşke devlet ve hükümet yetkilileri de azınlığın taleplerine kayıtsız kalmasalar diyor ve güzel bir yaz dönemi temenni ediyorum. Haftaya görüşmek üzere.