Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu (BTTADK) Başkanı Gümülcine Seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif, “Vakıflarımızın geleceği konusunda büyük endişe duyuyoruz. Müftülükler, seçim yapılarak sağlıklı bir yönetime kavuşturulmalı” açıklamasında bulundu.
Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu (BTTADK) Başkanı Gümülcine Seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif Anadolu Ajansı’na verdiği mülakatta, “Vakıflarımızın geleceği konusunda büyük endişe duyuyoruz. Müftülükler, seçim yapılarak sağlıklı bir yönetime kavuşturulmalı. Böyle bir şey de tek taraflı kararlarla değil, azınlıkla diyalog halinde atılacak adımlarla mümkün olabilir” diyerek Yunanistan hükümetine mesaj gönderdi.
Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu (BTTADK) Başkanı ve Gümülcine Seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif, Müslüman vakıflarında seçimle iş başına gelen idarecilerin görevden alınıp yerlerine atanmış kişilerin getirilmesiyle Müslüman cemaatin kendi kurumlarının idarecilerini seçme hakkından mahrum bırakıldığını belirterek, azınlık toplumunun bundan büyük rahatsızlık duyduğunu söyledi.
Vakıflar Haftası nedeniyle Gümülcine, Dedeağaç ve İskeçe’deki Müslüman vakıflarının durumunu AA muhabirine değerlendiren Şerif, vakıflara idareci atama uygulamasının “1967 Albaylar Cuntası” döneminde başladığını anımsattı.
“Vakıflarımızın geleceği konusunda büyük endişe duyuyoruz.”
Şerif, Yunanistan’ın 1974’te tekrar demokrasiye geçmesinden sonra da sürdürülen idareci atama uygulamasının günümüze kadar devam ettiğini vurgulayarak, “Vakıflarımızın geleceği konusunda büyük endişe duyuyoruz.” dedi.
Batı Trakya’da, Osmanlı döneminden kalan vakıfların idarecilerinin, anlaşmalar gereği Müslüman Türk azınlık tarafından belirlenmesi gerektiğine işaret eden Şerif, bu kurumların mal varlıklarının, bugünkü idare şekliyle gerçekten maksadına uygun şekilde kullanılıp kullanılmadığının tam olarak bilinmediğine değindi.
Şerif, 1967 cunta döneminden itibaren vakıfların devlet tarafından atanan kişilerce yönetildiğini belirterek, şu ifadeleri kullandı:
“1967 cunta dönemine kadar azınlığın vakıflarının idaresinde seçimle belirlenmiş kişiler bulunuyordu. Şu anda devletin tayin ettiği kişiler bulunuyor. Azınlık bu kişilere hiçbir zaman itibar etmedi ve neler olup bittiğini sormadı. Belki de soramadı. Dolayısıyla da azınlık vakıfları üzerinde şu anda neler olup bittiğini bilmiyoruz. Ben şahsen, şu ana kadar, vakıflarla ilgili yıllık gelir veya gider konusunda ayrıntılı bir açıklama yapıldığını görmedim. Vakıflarda mal kaybı olup olmadığı, veya yeni bağışlar yapılıp yapılmadığını da bilmiyoruz. Sadece bazı kişilerin vakıf mallarıyla ilgili bazı işler yaptığını duyuyoruz ancak, bu konuda bilgi verilmediği için bir bilgimiz yok. Denetleme imkanımız da yok. Dolayısıyla, azınlık bu konuda kırgın ve küskün”.
“MÜFTÜLÜKLER, SEÇİM YAPILARAK SAĞLIKLI BİR YÖNETİME KAVUŞTURULMALI”
Şerif, azınlık toplumunun bu konudaki talebinin, vakıfların Müslüman cemaat tarafından seçilecek kişilerce idare edilerek denetlenmesi yönünde olduğunu ancak, bu meselenin müftülük sorunu ile bağlantısının bulunduğunu söyledi.
Vakıfların sağlıklı bir yönetime kavuşabilmesi için, önce müftülüklerde seçim yapılması gerektiğini vurgulayan Şerif, “Vakıfların idaresi müftülüklere bağlı. Geçmişte olduğu gibi bu kurumların doğru şekilde idare edilebilmesi için önce müftülükler, seçim yapılarak sağlıklı bir yönetime kavuşturulmalı. Böyle bir şey de, tek taraflı kararlarla değil, azınlıkla diyalog halinde atılacak adımlarla mümkün olabilir.” diye konuştu.
BATI TRAKYA’DA VAKIFLAR SORUNU
Yunan devletinin, Batı Trakya’da Müslüman cemaate ait vakıflara ilişkin politikaları ve bu vakıfların işleyişi azınlık toplumunda tepkilere neden oluyor.
Gümülcine, Dedeağaç ve İskeçe’deki vakıflarda “1967 Albaylar Cuntası” döneminde başlatılan idareci atama uygulaması günümüze kadar devam ettiriliyor.
Türk Azınlık, vakıfların antlaşmalarda tanınan haklar temelinde bölgede yaşayan Müslüman cemaat tarafından seçilerek yönetilmesini istiyor, ancak Yunan devleti, Türk azınlığın bu talebini kabul etmeyerek vakıflara idareci atamaya devam ediyor.
Batı Trakya’da, tarihi süreç içerisinde Müslüman vakıflarına ait mülklerin önemli bir kısmı kaybedildi.