Ana Sayfa Arşiv BATI TRAKYA’DAN BıR ÜSTÜN DÖKMEN FIRTINASI GEÇTı

BATI TRAKYA’DAN BıR ÜSTÜN DÖKMEN FIRTINASI GEÇTı

12
0

30 Kasım 2009 Pazartesi günü saat 18:00’da Prof.Dr. Üstün Dökmen, B.T.A.Y.T. Derneği, Tohum Tiyatro Topluluğu’nun 10. Yıl Kuruluş etkinlikleri çerçevesinde, Gümülcine Chris & Eve Oteli salonunda “Komşu komşuya, Kalp kalbe iletişim” konulu konferans verdi. Bu konferans öyle bir konferanstı ki, deyim yerindeyse Batı Trakya’dan bir Üstün Dökmen usulü fırtına geçti. B.T.A.Y.T. Derneği Tohum Tiyatro Topluluğu’nun düzenlediği bu etkinliğe yaklaşık 5oo kişi katıldı. Katılanlar arasında T.C.Gümülcine Başkonsolosu Mustafa Sarnıç, Edirne Valisi Mustafa Büyük, Muavin Konsoloslar Özkan Duman, Fatih Akarca, Gümülcine S.Müftüsü ıbrahim şerif, ıskeçe S. Müftüsü Ahmet Mete, Süper Vali Minopulos, B.T.A.Y.T. Derneği Tiyatro Kolu Başkanı Yönetmen şükran Raif, dernek başkanları, belediye başkanları, siyasler, tiyatro oyuncuları ve çok sayıda soydaş katıldı. Prof.Dr.Üstün Dökmen’in konferansta konulara yaklaşım şekli zaman zaman espirileriyle örnekler vermesi salonda bulunanları kahkahaya boğru. Güldürürken düşündüren konferansta Üstün Dökmen, anlattıklarıyla azınlık insanının profilini çizerek mesajlar verdi. Komik ve bir o kadar da düşündürücü yaklaşımla konuların derinliğine inen Dökmen şunları söyledi. “Bu akşam burada sizlerle olmaktan büyük mutluluk duydum. Sizler bizim kardeşimiz değil, karındaşlarımızsınız. Benim ve eşimin Yunanistan’a ilk gelişimiz. Sizleri şimdiye kadar uzaktan seviyorduk, bundan sonra yakından seveceğiz. Biliyorum sizlerin bazı sorunları var, ancak bu sorunların üstesinden gelebilmeniz için çalışmalısınız. Hiç bir sorun kendiliğinden hallolmuyor, insanlar çalışarak bir yerlere varıyorlar. Çocuklar da öyle, madem ki bugün sizlerle birlikte karşılıklı olarak sohbet edeceğiz, ki ben bunu istiyorum, ozaman sizler bana sorular sorun ben de cevaplayayım. Biz Türk toplumu olarak genelde dedikoduyu ve elimizi her yere uzatmayı severiz. Önyargılı davranmaktan ise çok hoşlanırız. Nerede bir duman çıksa onun büyük bir ateş olduğunu her tarafa duyurmak için elimizden geleni yaparız. Hani bunda da başarılı olduğumuzu inkar etmiyoruz. Çocuk yetiştirme konusuna da öyle bir anlayışla yaklaşıyoruz ki çocuklarımız maaşallah hepsi başarılı. Bu da nereden kaynaklanıyor derseniz hemen acele etmeyin anlatacağım, biraz sabır gerekiyor öyle bir iki çırpıda konuşulacak konular değil bunlar. Mesela çoğumuz küçük yaşya çocuğumuz yemek yemiyorsa hemen bütün aile anneanne, babaanne, anne baba çocuğun üzerine düşeriz ve bir elimizde tabak diğer elimizde kaşık çocuk önde biz cümbür cemaat arkasında çocuğu beslemeye çalışırız. Neymiş, çocuk yemek yemeği öğrenecekmiş, olmaz böyle bir şey kardeşim, çocuk yemek yemeyi doğru düzgün öğrenmelidir. Ona yemek nasıl yenir onu öğretmeliyiz, o önden kaçarak biz de arkasından kovalayarak değil, olmaz bu işler. Ha, bir başka davranış şeklimiz, küçük çocuk öyle ya, bir yerlere tırmanacak veya çıkacak, biz hemen ona yardımcı olacağımıza kollarından tuttuğumuz gibi çıkmak istediği yere bir helikopter gibi onu oradan alır bindiririz. Olmadı işte, o çocuk binmeyi, menzile varmayı, zirveye tırmanmayı kendi öğrenmelidir. Bizim yapacağımız şey ona sadece yardımcı olmaktır. Eğer biz onun öğrenmek istediklerine, yapmak istediklerine müdahale edersen yarınlarda o çocuk kendi başına hiç bir şey yapamaz. Hayatta başarılı olamaz. Bu gün ilkokul 1. sınıf çocuklarına baktığımızda, bazı çocuklar ki buna çoğunlukta desek yalan olmaz, çocuklar okulda tuvalete gidip pantolonunu açamıyor ve dolayısıyla üstüne yapıyor. Islak bir şekilde sınıfa dönen çocuk diğerleri karşısında ezilip büzülüyor. Bu, çocuğun kişilik ve toplumsal gelişmesinde travma almasına neden oluyor. Bunu belki o yıllarda farketmeyebilir, ancak bilinç altına yerleşen bu tür olaylar gelecekte çocukların karşısına çıkıyor. Dolayısıyla biz çocuklara müdahale etmeden onun bunları öğrenmesine yardımcı olmalıyız. Öğretmek ayrı bir olay, onun yapması gerekeni bizim yapmamız farklı bir olay. Biz Türk toplumu olarak dedikoduyu da çok severiz, nerede olursa olsun kaynatırız olayı. Size bu konuda bir örnek vermek istiyorum. Çocuklarımız okula gidiyorlar ya, işte böyle bir okulda yaşanan bir olay bizim dedikoduda, önyargıda, konulara hakim olmadan ortalığı toza dumana katmamıza neden olmuş. Öğretmenlerden biri okuldan çıktıktan sonra eve giderken yolunun üzerinde bir manavın önünden geçerken her gün bir elma alıyormuş ve parasını vermeden yoluna devam ediyormuş. Bu durumu ardından gelen bir öğrencisi görmüş. Bu durum her gün tekrarlanıyormuş öğretmen tarafından. Öğrenci yaşanan bu olayı okulda arkadaşlarına anlatmış ve demiş ki, öğretmenimizi manavdan elma çalarken gördüm. Tabii ki bu laf her geçen gün yayılıyor ve öğretmenin kulağına gidiyor. Öğretmen bu lafın kimden çıktığını öğreniyor. Sonraki gün öğrencisini yanına çağırıyor ve diyor ki, sen benim manavdan elma çaldığımı gördün mü? Öğrenci de, evet öğretmenim gördüm demiş. Peki çaldığımı nereden biliyorsun sen? Ama elmayı alıp gidiyorsunuz ve içeriye girip parasını ödemiyorsunuz demiş öğrenci. Öğretmen öğrencisini yanına alarak birlikte manava gitmişler. Öğretmen yine bir elma almış ve cebine koymuş. Manava da, benim öğrencim benim elma çaldığımı görmüş ve herkese anlatmış, söylermisin ona ben her gün neden bir elma alıyorum. Manav da öğrenciye dönerek, “öğretmen yalnız yaşayan biri, hani öyle bir iki kilo elma alacağına benimle anlaşma yaptı ve taze olsun diye her gün geçerken bir elma alıyor. Hesabını da ay sonunda gelip toplu bir şekilde ödüyor,” demiş manav öğrenciye. Bu cevap karşısında öğrenci başını yere eğmiş ve çok utanmış. Sonraki sabah öğrenci öğretmeninin yanına giderek, “öğretmenim, ben senden özür dilemek istiyorum ve bu hatamı nasıl telafi ederim? Diye sormuş. Öğretmen öğrencisine dönerek, “peki ozaman, okul çıkışı eve git, evden içi tüy dolu bir yastık al ve ormana gel” demiş. Öğrenci bunu aynen yapmış ve ormana gitmiş. Öğretmen öğrencisine yastığın içindeki tüyleri ormanın içine savurmasını söylemiş. Öğrenci de tüm yastığın içindeki tüyleri boşaltmış ve tüyler sağa sola tüm ormana yayılmış. Öğretmen öğrencisine dönerek, “hadi bakalım, bu ormanın içine savrulan dağılan tüm tüyleri yeniden yastığın içine topla” demiş. Ancak tüyler okadar geniş bir alana yayılmış ki, toplanması mümkün değil. ışte ozaman öğretmen öğrenciye şunu anlatmış. Bir durumun ne olduğunu bilmeden ön yargılı davranarak insanları hiç bir zaman suçlama, anlayıp dinlemeden insanları suçlamak çok kolay, ancak tüylerin toplanmadığı gibi her yere yayılan asılsız dedikoduların da silinmesi çok zor. Onun için toplum olarak dikkat etmelisiniz, birbirinizi suçlamazdan önce iyice araştırn ve gerçekleri öğrenin. ışte bilinçli toplum olmanın yolu, bilinçli çocuklar yetiştirmekten geçiyor. Onun için anne babalara büyük işler düşüyor. Karşılıklı saygı çok önemlidir, bir insanı sevmezsiniz, fikirlerine katılmayabilirsiniz, ancak onun fikirlerine ve düşüncesine saygı duymak mecburiyetindesiniz. Korkunuzu yenmelisiniz, korkuyla hareket ederseniz mutlaka hırçın olursunuz. Hırçın olunca da komşularınızla, kayınbiraderinle, kayınvalidenle kucaklaşamazsınız. Korkunuzu mutlaka yenmelisiniz. Komşun da seninle kucaklaşamaz. Gerçekçi korku vardır amenna, ama abartılı korku vardır onlara yer yok. Abartılı korkularla yaşayan kişi, toplumlar, aileler ticarette, sanatta, politik bilimde başarılı olamazlar. Çünkü korkuların artıları eksileri var, herşey alttan mükemmel değil. Toplum olarak mükemmeli yapamayız, ama eksileri azaltabiliriz. Birbirinizin komşuluk ilişkilerine önem veriniz. Toplumunuzu yaralayabilecek hareketlerden kaçınınız. Başarıya hep birlikte giderseniz, birlikte yürürseniz başarırsınız, aksi takdirde yerinizde sayarsınız, toplum olarak, azınlık olarak yol katedemez ve biryerlere varmanız mümkün değil. Yaşadığınız topluma, ülkenin kalkınmasına yardımcı olamazsınız. Bilinçli çocuklar yetiştiremezsiniz.”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz