Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk Selanik’te dünyaya geldiği evde ölümünün 80’inci yılında yoğun bir katılımla anıldı.
Atatürk Evi’ndeki resmi anma törenleri bahçede gerçekleştirildi. Bahçeye sığmayan ziyaretçiler için de evin dışına büyük ekran televiyon kuruldu.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, ölümünün 80’inci yılında Yunanistan’ın Selanik kentinde dünyaya geldiği evde duygu dolu törenle anıldı. Türkiye’nin dört bir yanından ziyaretçi akınının yaşandığı anmada gözyaşları döküldü. Türkiye’nin Selanik Başkonsolosu Orhan Yalman Okan, konuşması sırasında duygulanıp, gözyaşlarına hakim olamadı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, ölümün 80’inci yılında Selanik’te dünyaya geldiği evde düzenlenen törenlerle anıldı. Türkiye’nin Selanik Başkonsolosluğu’nun düzenlediği anma törenine Türkiye ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelen vatandaşlar yoğun ilgi gösterdi. Atatürk Evi’nin bahçesi dolup taşarken, evin çevresinde binlerce kişi toplandı. Yunanistan saatine göre saat 09.05’te 2 dakikalık saygı duruşunun ardından İstiklal Marşı okundu. Marşın bitiminin ardından Atatürk Evi etrafında toplananlar ise hep bir ağızdan 10’uncu Yıl Marşı’nı söylerken, duygu dolu anlar yaşandı. Bazı ziyaretçiler gözyaşlarına hakim olamadı.
BAŞKONSOLOS GÖZYAŞLARINI TUTAMADI
Türkiye’nin Selanik Başkonsolosu Orhan Yalman Okan, törende yaptığı konuşmada duygu dolu anlar yaşarken, gözyaşlarına hakim olamadı. Duygulandığı anlarda alkışlanan Okan, Ata’mızın aramızdan ayrılışının 80’inci yıl dönümü nedeniyle bir araya geldiklerini belirterek, şunları söyledi:
“Türk milleti için böylesine önem taşıyan bir günde sevgili Atamızın dünyaya geldiği bu evde sizlere seslenmenin onurunu yaşıyorum. Sevgili Atamız tarihe adını yazdırmış diğer liderlerden farklı olarak, kendi döneminden 21’inci yüzyıla geçebilen tek liderdir. Diğer liderler tarihin tozlu sayfalarında kalmış ve halkları tarafından teker, teker unutulmuşken bir tek Atatürk kendi ismini çağın ötesine taşıyabilmiştir. Başka bir ifadeyle diğer liderler yaşamış ve ölümü tatmışken, kainatta çok nadir insan ve bunlardan biri olan Ulu Önderimiz Atatürk, öldükten sonra dahi yaşamayı bilmiştir. Bu kadar canlı kalabilmeyi Atatürk’e nasip eden nedir? Çok iyi bir insan olması mı, mükemmel bir komutan olması mı? Bence dostlarım Atatürk’de çok iyi bir devlet adamı ve komutan olmaktan çok daha ötesini aramalıyız. Diğer dünya liderleri, şairler, edebiyatçılar ve hatta basın Atamızı nasıl överek anlatmışlar bunları internet ortamında bulmamız da mümkündür. Bir insanın yüceliğinin göstergelerinden biri, dostlarının ona gösterdiği teveccühü değil düşmanlarının gösterdiği teveccühüdür. Şu an Yunanistan’da bulunmamız hasebiyle ifade etmek istiyorum ki, Yunan işgal kuvvetleri komutanı Trikupis, bir zamanlar Atatürk için ‘En büyük düşmanım demekteydi. Trikupis esir alındıktan bir süre sonra Atina’ya salimen dönüyor. Sonrasında hiç kimsenin baskısı olmadan kendi arzu ve iradesiyle her 10 Kasım’larda Atina’daki Türk Büyükelçiliği’ne gidip Atatürk’ün fotoğrafı önünde selam durmuştur, saygısını göstermiştir. Yine bir dönem Türkiye’yi baş düşmanı gören ve gösteren Yunan Başbakanı Venizelos, Atatürk’ü 1934 yılında Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermiştir. Burada sadece ülkesini kurtarmak için canını hiçe sayan insandan değil, en acımasız düşmanlarında bile saygı uyandıran bir liderden söz ediyoruz. Belki de sevgili Atamızın değerini İranlı şairin yazdığı şu dizelerde de görebiliriz. Şair şiirin ilk iki mısrasında şöyle diyor, “Cenabı Allah bir ülkeye yardım etmek isterse başına Mustafa Kemal Atatürk gibi bir lider getirir.” Görüyorsunuz ki Atatürk cenabı Allah’ın Türk milletine bir lütfudur.”
“HER BİRİMİZİN GÖNÜLLERİ ATATÜRK’ÜN GERÇEK KABRİDİR”
Atatürk’ün başarılarını anlatan Başkonsolos Okan, “Bugün ne mutludur ki, hepimize sevgili Ata’mızı doğduğu evde yad ediyoruz. Unutmayalım ki, sevgili Ata’mız Anıtkabir’in altındaki toprakta değildir. Her birimizin gönülleri, Atatürk’ün gerçek kabridir. Dolayısıyla sevgili Ata’mız cismen karşımızda değil, ancak gönül alemimizde, ufuklarımızda her daim bizimledir, her daim hayattadır. Bir insan ölümünden sonra kendini hatırlayan son kişi ölünceye kadar yaşarmış. Şunu söyleye bilirim ki, yüce Türk milleti sonsuza denk vardır ve yaşayacaktır” dedi.
Törende Türkiye’den gelen okul öğrencileri, Atatürk’ün sevdiği şarkıları söylerken, Atatürk Evi da kapılarını ziyaretçilere açtı. Yoğunluk neniyle ev önünde uzun kuyruklar oluşurken, ziyaretçiler sırayla içeriye alındı. İçeriye giren ziyaretçiler, evi ziyaret edip, Atatürk’ün kullandığı eşyaları ilgiyle inceledi. Ziyaret gün boyu devam etti.
BAŞKONSOLOS ORHAN YALMAN OKAN’IN KONUŞMASININ TAMAMI
Değerli konuklarımız,
Sevgili çocuklar,
Bayanlar ve baylar,
Bugün burada, Sevgili Atamızın aramızdan ayrılışının 80’nci yıldönümü vesilesiyle bir araya gelmiş bulunuyoruz.
Türk milleti için böylesine önem taşıyan bir günde, Sevgili Atamızın dünyaya geldiği bu evde sizlere hitap etmenin sonsuz ayrıcalığını ve onurunu taşıyorum.
Sevgili Atamız, tarihe adını yazdırmış diğer liderlerden farklı olarak, kendi dönemi içinden 21’nci yüzyıla geçebilen tek liderdir. Diğer liderler, tarihin tozlu sayfaları içinde kalmış ve halkları tarafından teker teker unutulmuş iken, bir tek Atatürk kendi ismini çağının ötesine taşıyabilmiştir.
Başka bir ifadeyle, diğer tüm liderler yaşamış ve ölümü tatmışken; kâinatta çok nadir insan ve bunlardan biri olan Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, öldükten sonra dahi yaşamayı başarabilmiştir.
Peki, ölümünden sonra yaşamayı, 21’nci yüzyıla geçebilmeyi, bu kadar canlı kalabilmeyi Atatürk’e nasip eden nedir? Çok iyi bir komutan olması mı, yoksa mükemmel devlet adamlığı mı? Bence, dostlarım, Atatürk’te iyi bir asker ve devlet adamı olmaktan çok daha fazlasını aramalıyız.
Burada sizlere uzun uzun Atamızın hayatını ve gerçekleştirdiği devrimleri anlatmayacağım. Diğer dünya liderleri, bilim adamları, tarihçiler, şairler ve hatta yabancı basın Atatürk’ü nasıl da methederek anlatmışlar, övmüşler bunların hepsini internet ortamında bulmamız da mümkündür.
Bir insanın yüceliğinin göstergelerinden biri, dostlarının ona teveccühü değil, düşmanlarının gösterdiği saygı ve teveccühtür. Şu an Yunanistan’da bulunmamız hasebiyle ifade etmek istiyorum ki, Yunan işgal kuvvetleri komutanı Trikopis, bir zamanlar Atatürk için en büyük düşmanım demekteydi. Trikopis, esir alındıktan bir süre sonra Atina’ya salimen döndü. Sonrasında hiç kimsenin baskısı olmadan, tamamen kendi arzusuyla ve kendi iradesiyle, her 10 Kasımlarda Atina’daki Türk Büyükelçiliğine gidip, Atatürk’ün önünde selam durmuştur ve saygısını göstermiştir.
Yine bir zamanlar Atatürk’ü amansız düşmanı olarak gören ve gösteren Yunanistan Başbakanı Venizelos, Atatürk’ü 1934 yılında Nobel Barış ödülüne aday göstermiştir.
Burada, sadece ülkesini ve milletini kurtarmak için canını hiçe sayan bir insandan değil, en amansız düşmanlarında dahi saygı uyandıran bir liderden söz ediyoruz. Belki de, Sevgili Atamızın değerini İranlı bir şairin 1938 yılında yazdığı şu dizelerde de görebiliriz. Şair, şiirinin ilk iki mısraında şöyle buyurmaktadır: “Cenab-ı Allah bir ülkeye yardım etmek isterse başına Mustafa Kemal gibi bir lider getirir.” Görüyorsunuz ki, Atatürk, Cenab-ı Allah’ın Türk milletine bir lütfudur.
Peki, böyle bir lider nasıl yetişir? Daha doğrusu bir insan kendisini nasıl böyle yetiştirebilir? Atatürk bir sözünde asıl sırrını bize açıklıyor ve diyor ki, “Çocukluğumdan bu yana elime geçen iki kuruşun eğer bir kuruşunu kitaplara vermeseydim, bugün yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım”. Görüyoruz ki, Atatürk’ün sırrı, her fırsatta ve her konuda kitaplar okuyarak, kendisini ve ufkunu genişletmesidir. Atatürk’ün cephelerde, savaşın en kızıştığı dönemlerde dahi, biraz dinlenmek için çadırına çekildiğinde eline bir kitap alıp okuduğu rivayet edilmektedir.
Yıl 1921, düşünün düşman dört bir tarafı sarmış, batı Anadolu tamamen Yunan işgali altında, başkenti Ankara’dan doğuya taşıma tartışmaları yapılıyor, o felaket ortamında binlerce kişi ordudan kaçmış, üstüne üstlük Atatürk hakkında ölüm fermanı var; Atatürk işte bu buhranlı günlerde 15-21 Temmuz 1921 tarihlerinde ilk Maarif (Eğitim) Kongresini topluyor ve çağdaş eğitim sisteminin temel ilkelerini ortaya koyuyor.
Bundan daha ilginci, 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtuluşundan sonra etrafına Türk ve yabancı gazeteciler toplanıyor, soru şu, memleketi kurtardınız, şimdi ne yapmak istersiniz? Sizler bir kahraman, bir halk lideri olarak buna ne yanıt verirdiniz? Bakın, Atatürk ne cevap veriyor: “Maarif Vekili olacağım, öğretmenlik yapacağım” diyor. İnanılır gibi değil. Bir zamanlar hakkında ölüm emirleri verilmiş, şimdi bir numara olmuş, istese herkesi kendine kul yapabilir; “hayır ben öğretmen olacağım, milletime hizmet edeceğim” diyor.
İşte bu Atatürk, İzmir’in kurtuluşundan sonra İstanbul ve Bursa’da öğretmenleri topluyor. Henüz Lozan Antlaşması imzalanmamış, Cumhuriyet kurulmamıştır. O toplantılarda Atatürk öğretmenlere aynen şunu diyor: “Ordumuz savaşmış ve zafer kazanmıştır; ancak bundan sonra alslolan öğretmenler ordusunun yapacağı savaş ve kazanacağı zaferdir. İşte bizim görevimiz, sizin savaşınızda önünüzde duran tüm engelleri kaldırmaktır”.
Sevgili dostlarım, görülüyor ki, karşımızda duran o mükemmel örnek insanın, Sevgili Atatürk’ümüzün sırrı, her zaman eğitim olmuştur, her zaman okumak olmuştur, ilim ve irfaniyet olmuştur.
Ne mutludur ki hepimize, bugün Atatürk’ü doğduğu Evde yâd ediyoruz.
Unutmayalım ki, Sevgili Atamız Anıtkabir’in altındaki toprakta değildir; her birimizin gönülleri Atatürk’ün gerçek kabridir. Dolayısıyla Sevgili Atamız, bugün belki cismen aramızda değildir; ancak gönül âlemimizde ve aydınlık ufuklarımızda her daim bizimledir ve her daim hayattadır.
Bir insan, kendisini hatırlayan son kişi ölünceye kadar yaşarmış. Bu cümleden şunu söyleyebilirim ki, Yüce Türk Milleti bu arzın üzerinde durduğu müddetçe Aziz Atatürk de sonsuza değin Türk milletiyle birlikte vardır ve yaşayacaktır.
Sevgili konuklarımız,
Sözlerimi burada tamamlarken, Mustafa Kemal Atatürk’ün aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum. Onu, silah arkadaşlarını ve tüm şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Selanik’e gelerek Aziz Atamızın hatırasına sahip çıktığınız için hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Orhan Yalman OKAN
Başkonsolos