Değerli okurlarım, bu hafta size iyi bir haberin ardından iyi bir köşe yazısı yazmak istedim, hepsi sadece bundan ibaret. Ancak yazmaya karar verdiğim yazıyı sizler de okuduktan sonra gerçekleri göreceksiniz. Tabii ki görmek istemeyen zaten her zaman görmek istemez ancak ben de yazmaya devam edeceğim. Ülkemiz Yunanistan Dışişleri ve Savunma Konseyi (KİSEA), Kara Kuvvetlerinde zorunlu askerlik süresinin kısaltılması ile silah harcamalarında indirime gitme kararı aldı. Birlik gazetesi olarak yaklaşık iki yıldan bu yana defalarca yazmış ve silah alımının ülkemiz için bir felaket olduğunu söylemiştik. Nihayet sonunda ön tahminlerimizde ne kadar haklı çıktığımız bu gün daha açık bir şekilde ortaya çıkmış oluyor. Türkiye ve Yunanistan iki komşu ülke. Aynı coğrafyayı paylaşıyor ancak aralarında ciddi sorunların olduğu da bir gerçek. Ülkemiz Yunanistan bir taraftan Anavatan Türkiye ile dost olmak istediğini belirtirken, diğer yandan ülke içerisinde başta sözde „Pontus Soykırımı” olmak üzere, Ermenilerle işbirliği içerisinde Türkiye aleyhinde çalışmalar yapıyor. Birlik gazetesi olarak bir kez daha yazıyoruz, gerçek dostluğun olabilmesi için bu tür gizli emellerin ortadan kalkması lazım. Unutmayın, Türkler ve Yunanlılar 600 yılı aşkın bir süre birlikte yaşamışlar, bu tür düşmanlıklara ne gerek var diyoruz. İki komşu ülkenin gerçek anlamda dost olması düşük bir ihtimal olsada yine tünelin ucunda bir parıltı var. Bu parıltı önce bir ışığa, daha sonra da ışıklandırmaya doğru gidebilir. Biliyorum bu yol ince, uzun ve sancılı, ancak Yunan halkı başta olmak üzere Yunan gençleri, komşuları olan Türkiye’deki Türk gençliğini örnek almalıdır. Birlikte yaşamanın, dost olmanın yolu gizlice birbirine kin bağlayıp kazık atmaktan geçmez ve olması da mümkün değil. Geçtiğimiz yıl Gümülcine’de meydanda bulunan kafelerden birinde, TRT’nin Türkiye’den gelen bir ekibiyle oturduk kahve içeceğiz. Oturduğumuz masanın yanında yaklaşık on kişilik gençlerin oluşturduğu bir grup var. İçlerinden birinin doğum günü kutlaması varmış meğerse daha sonra öğrendim. Tabii ki yanlarına oturduk ancak kameramız da yanımızda ve TRT logosuyla masanın üzerinde duruyor. Hafif çakır keyifli 20 yaşlarında bir Yunanlı genç yanımıza sokuldu, selam verdi ve kendisinin o gece doğum gününü kutladığını söyledi bize. Biz de kendisini tebrik ettik ve nice yıllara dedik. Ardından doğum günü pastasından masamıza bir tabak uzanıverdi ve inanın ki sevindim. Yanımızda doğum gününü kutlayan Yunanlı gençler, bizde onların hemen yanında Batı Trakyalı ve Türkiye’den gelmiş Türkler oturmuş neredeyse hep birlikte eğleniyoruz. Bir ara kameramanımız bana döndü ve şunu söyledi, „İlhan abi, bizim Yunanlılarla bir sorunumuz yok aslında, işte bak ne kadar güzel bir hareket” dedi. Duraksadım ve cevap vermekte acele etmedim. Bilirsiniz bir atasözümüz, „sütte ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş” der. Ben de, „İlhan, sağlı sollu bir tart ve biç bu olayı” dedi içimden bir ses ve cevap vermedim konuyu dağıttım. Çünkü hacı bekler gibi birşeyleri bekliyorum. Yaşadıklarım bana bunları öğretti de ondan beklentim var, pozitif veya negatif. Aradan çok geçmeden doğum gününü kutlayan genç arkadaşlarına birşeyler fısıldadı, yanıma geldi ve „arkadaşlar nereli?” diye sordu. Ben de „Türkiye’den geldiler ve bazı çekimler yapıyorlar” dedim. Devam etti, „sen onlara söyle Konstantinupolis (İstanbul) bizim” dedi. Ben bizim saf tertemiz Yunan dostu Türk genç kameramana doğru eğildim ve o gürültülü ortamın içinde Yunanlı gencin söylediğini aktardım. Kameraman şöyle bir bozguna uğradı, yaklaşık 10 saniye sonra bana döndü ve „eh o zaman alabilirse gelsin alsın” dedi ve hafif tebessümle gülerek bana baktı. Yunanlı gence aynısını aktardım. Yunanlı genç devam etti, „tabii ki alacağız, ben askerliğimi Limnos (Limni) adasında yapıyorum. Bizi her gün Amerikalı subaylar eğitiyorlar, 2019 veya daha önce hep birlikte Türkiye’ye saldıracağız ve alacağız, bunu böyle bilsinler” dedi. Devamını anlattım bizim kameramana ve yüzüme bakarak şunu söyledi. „İlhan abi, biraz önce ben Yunanlı halkla aramızda bir sorun olmadığını söylemiştim gecenin başında, sen de cevap vermedin. Şimdi anlıyorum ki neden susmuşsun” dedi. Meydandan kalktık ve Gümülcine Türk Gençler Birliği’nin bahçesine doğru ilerledik gecenin karanlığı içerisinde. O gece sustum ve konuşmadım. Sonraki sabah konuşmaya karar verdim ve aynen şunları söyledim bizim kameraman genç arkadaşıma. „Bak kardeşim, davulun sesi uzaktan bir hoş gelir insanın kulağına, sen İstanbul’da yaşıyorsun ve işin gücün kendi yaşamın ve geleceğin. Ama burada durum değişik, Türk kelimesi Yunanlıların hafızasında bir alerji olarak gizli duruyor. Bunu da Yunan medyası yıllarca yaşattı ve halen günümüzde yaşatmaya devam ediyor. Türkler ve Türkiye hakkında bunu düşünen 20 yaşında Yunanlı bir genç, nasıl dostluk tohumları ekilsin ki? Demek ki daha çok uzun yıllar sancılı birliktelik devam edecek. Sen Ege adalarında karşılıklı uzo ve rakı içen büyük gazetecilere bakma, onlar gerçekleri çıkarları doğrultusunda görmek istemiyorlar. Sen bari şunu unutma, Türkün Türkten başka dostu yoktur, gerisi hikaye” dedim. Keşke olabilse Türk-Yunan dostluğu. Önce isteyenlerin başında geliyorum ve onun için de yazıyorum. O doğrultuda da çalışmalar yapıyorum.