Büyük usta Mimar Sinan’ın Balkanlar’daki eserlerlerinden biri olan Tarihi Kavala Su Kemeri, hasara uğramadan ilk günkü gibi dimdik ayakta durmaya devam ederken aynı zamanda yüzyıllara da meydan okuyor.
Bu devasa ve bir o kadar da şaşalı su kemeri Kanuni Sultan Süleyman tarafından şehrin su ihtiyacını karşılamak için 1520-1566 yılları arasında yaptırılmış. Mimar Sinan imzası taşıyan bu eser Kavala’nın en görkemli yapılarından biri. 16.yüzyılın ortalarında yapılan su kemeri inşası ile şehrin gelişmesine önemli katkıda bulunulmuş.
Bölgedeki yerel granit ve tuğla kullanımı ile yapılmış olan 270 metre uzunluğu en yükseği 52 metre 60 kemeri ile Kavala’nın batı girişini tüm ihtişamı ile süslemeye devam ediyor. Şehir içinde su dağıtımını sağlayan devasa bir sistemdir.
Su, Kavala’nın kuzeyinden şehre altı buçuk km uzunluğunda inşa edilmiş tuğla künt borularla getirildi. Su kemeri 400 metre yükseklikte bir kaynaktan başlardı ve bu bölge “Üç Karaağaç” olarak bilinirdi.
Böylece su, şehrin çeşmelerine, havuzlarına, hamamlarına ve kurumlarına bu şekilde ulaşırdı. Eski şehrin Arnavut kaldırımlı sokaklarının çoğunda halka açık çeşmeler vardı. 20. yüzyılın ortalarında on dört tanesi hizmet veriyordu ve zamana meydan okuyarak hayatta kalmayı başardı. Bugün Kavala’da adece üç tane ancak kalıntı olarak var.
Yunanistan’da başka böyle bir eser yok!
Osmanlı dönemine ait, böylesine ölçülü ve sağlam yapılı benzer bir su kemeri Yunanistan’ın başka hiçbir bölgesinde bulunmamaktadır.
Kalava’da uzun yıllardan beri tarih araştırmacısı dostlarımla devam eden iletişimim sayesinde ve belirli zaman içerisinde yaptığımız araştırmalarda, eski Tütün mağazalarının bodrum depolarında çuvallar içinde saklanan Osmanlı arşiv kaynaklarına göre, 16. yüzyılın ortalarında, yeni inşa edilen Kavala su kemerinin o dönem bakımı şehrin küçük Hıristiyan topluluğuna emanet edildiği karşımıza çıkıyor.
Spesifik olarak araştırmalardan elde edilen sonuçlara göre, kavala’da yaşayan 34 Hıristiyan aile her yıl yaklaşık 2.600 kilo tebeşir, bir kutu (yaklaşık 54 kilo) keten tohumu yağı ve büyük miktarda pamuk, su borusu bağlantılarındaki delikleri kapatacak karışımın oluşturulması için hammadde vermek ile yükümlü oldukları ifade ediliyor.
Ne zaman padişahın su kemerini tamir etme fermanı gelse, sıva harcını yapıp işgücünü sağlamakla mükellef oldukları belirtiliyor. Bakım onarım işlerinden 18 aile ve 13 bekar genç sorumluydu. Osmanlı yönetimi bu hizmetlerin karşılığında Kavala Hristiyanlarına özel bir vergi muafiyetinden yararlanmalarını sağladığı ifade ediliyor.
19. yüzyılın ikinci yarısında sorunlar baş göstermeye başladı. Son yıllarda eski su kemerinin suyu yeterli değildi. Bunun nedeni, yarımadanın ihtiyaçlarının artması ve aynı zamanda Eski Kavala pınarlarından su temin edilen şehrin doğu kesiminde yeni Türk mahallelerinin oluşturulmasıydı.
1912-1913 yıllarında, geçici Bulgar yönetiminin yetkilileri, asırlık koruma önlemlerini kaldırdı ve su yolunu normal ulaşım yoluna çevirdi. Yayaların, ve canlı hayvan sürülerin ve arabaların geçişi boru hattında hasar ve çatlaklara neden olarak su kaybına ve sık sık başgösteren enfeksiyonlara neden olmaya başladı.
Anadolu’dan gelen Mübadillerin yerleşimi yıllarında, su eski şehre her gün sadece birkaç saatliğine ulaşırdı ve ortak çeşmeler kullanılırdı, nadir bulunan su artık kavgalarının başlamasına neden olurdu. Böylece Sinan’ın bu devasa eseri antik su kemeri, 20. yüzyılın ortalarında kullanım dışı kalmaya başladı ve yaşam döngüsünü kapattı.
Bugün günümüz kavala kentinde su kemerinin iki yanından kamaraları altından kente giriş ve çıkışların yapıldığı yol geçiyor. Zaman zaman bakımı da Kavala belediyesi tarafından yaptırılıyor. Öyle ki bu büyük Sinan’ın bu şaşalı eseri kavala ile özdeşleşmiş bir şekilde varlığını sürdürmeye devam ediyor.
İlhan TAHSİN
Araştırma-Derleme BİRLİK Gazetesi.