Yunanistan Eğitim Bakanlığı Din İşleri Genel Sekreteri Yorgos Kalancis, Gümülcine ve İskeçe’ye yeni tayin edilen Müftü Naiplerini ziyaret etti.
Genel Sekreter Yorgos Kalancis, geçtiğimiz günlerde açıklanan ve Batı Trakya Türk Azınlığı tarafından tepkiyle karşılanan Müftülüklerin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili Cumhurbaşkanlığı kararname taslağı ile ilgili yerel Yunan basınına açıklamalarda bulundu.
Atina bunu iyi anlamak zorundadır!
Bu ziyaret ile ilgili ise ne Bakanlık ne de Müftülük tarafından Azınlık basınına bir bilgi verilmedi. Kısacası Azınlık basını Yunan devleti tarafından bir kez daha bölgede yok sayıldı veya ikinci plana atıldı. Bu da açıkça bir kez daha şunu gösterdi, sürekli söylendiği gibi Azınlık basını devleti, hükümeti dışlayan değil, dışlanan konumundadır. Eğer devlet Azınlıkla barışmak istiyorsa bunun yolu da Azınlığı bilgilendiren bölgedeki Azınlık basınından geçer. Atina bunu iyi anlamak zorundadır!
Atadıkları Müftü Naibini ziyaret etti
Yorgos Kalancis ilk olarak 4 Eylül 2018 Salı günü, Gümülcine Müftü Naibi olarak atanan Dr. Cihat Halil’i Gümülcine Müftülüğü’nde ziyaret etti. Müftü Naibi Halil’e görevinde başarılar dileyen Kalancis, Müftü Naiplerinin Müftünün tüm yetkilerine sahip olduklarını ve ikinci bir gelişmeye kadar Müftü olarak görev yapması gerektiğini söyledi.
Kalancis’in ikinci durağı İskeçe
Eğitim Bakanlığı Din İşleri Genel Sekreteri Yorgos Kalancis’in ikinci durağı İskeçe oldu. 5 Eylül 2018 Çarşamba günü İskeçe Müftü Naibi olarak tayin edilen Bilal Kara Halil’i Müftülük binasında ziyaret etti.
Yerel Yunan gazetelerinde çıkan haberlere göre Kalancis özetle şu açıklamalarda bulunmuş.
“Kimse hükümeti, özellikle de Eğitim Bakanlığı’nı Adalet Bakanlığı ile birlikte 7 ay geç kaldı diye suçlamamalıdır. On yıllarca çözülmeyen ve çözüm Avrupa öncülüğü olan bir konuda bırakın geç kalmayı diğer ciddi konulara kıyasla hızlı hareket ediyoruz.
Kaldı ki Bakanlıklar Cumhurbaşkanlığı kararnamesini halka açık istişareye açılmasını seçti, kaldı ki kanunlar bize bunu mecbur etmiyor. Bir uçtan diğerine ifade edilen birçok görüşü görmek beni çok memnun etti.
Bazı konularda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinde yazılanlar anlaşılmamıştır, yakından bir konuşma-sohbet yapılması gerekli olabilir, birileri belli bazı kilit meseleleri göz ardı edemez. Burada Müftülüklerin genel ve süresiz işleyişini konuşmuyoruz. Avrupa düzeyinde öncülük yapan bir kurumun işleyişinden bahsediyoruz, yani Müftü tarafından yargı yetkilerinin kullanılmasından bahsediyoruz.
Müftünün yargı yetkisini kullanması demek, adalet idaresiyle ilgili yargı kararlarına varmak demektir: Bu, devlet dilinden başka bir dilde olamaz, tabii ki çok doğru, birisi daha iyi anladığı başka bir dili kullanmakta hakkı vardır. Hiçbir dil yasak değil, bu tür argümanların nedenlerini anlamıyorum.
Bu, Müftülerin yetkilerinde bir azalma değil, Devletin tanıdığı sorumlulukların düzgün işleyişinin bir garantisidir. Bu saygıya dayanan uzun bir gelenek, 1991 yasası bu kararların Yunanca yazılması gerektiğini zaten öngörüyor ve bu da mantıklı.
Bu yüzden biz her iki dilde geçerli olanı koruyoruz ve eğer biri başka bir dilde istiyorsa, Müftü’ye başka bir dilde verme hakkını da veriyoruz. Dillerin yasaklığı nerede göremiyorum.
Eğer biri Müftü’nün resmi belgelerinde Osmanlı yazılarının kullanılmasının yasaklanması talep ediyorsa, bunu resmi olarak yapmasını ve nedenlerini söylemesini isterim. Bu uzun asırlık devam eden bir uygulamadır ve bu hakkı vermiş olan ülkemiz için bir onurdur.
“Eğitim Bakanı, devletin bütün bu konuları sakin bir ruh haliyle görmesi gerektiğini belirtti. Şeriat meselesinde olduğu gibi, mümkün olan düşünce birliği ile en büyük adımları atmak. Bu diyaloğun bir geleceği olacaktır, zira hepimizin akılda tutması gereken bazı temel prensipler var ve Anayasamız, Yunan yasaları ve Lozan Antlaşması’nın sağladığı şeylerle ilgili olarak yapmak zorundayız.”