Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu, geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yılda başarılı bir organizasyonla Batı Trakya Türk Azınlığı’nın adeta dirilişi ve “Türküz” diye haykırışını simgeleyen ve herkese hatırlatan 29 Ocak anma günü töreni düzenledi. Törene T.C. Gümülcine Muavin Konsolosu Berrin Okur, Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu Başkanı ve ıskeçe Seçilmiş Müftüsü Ahmet Mete, PASOK Partisi milletvekilleri Ahmet Hacıosman ve Çetin Mandacı ile sabık milletvekillderi ılhan Ahmet, ısmail Rodoplu ve Ahmet Faikoğlu, DEB Partisi Başkanı Mustafa Aliçavuş, Yassıköy Belediye Başkanı ısmet Kadı, Kozlukebir Belediye Başkanı ıbrahim şerif, Mustafçova Belediye Başkanı Mustafa Cukal, Gümülcine Belediyesi Başkan Vekili Rıdvan Molla ısa, Gümülcine Belediyesi Başkan Yardımcısı Mehmet Devecioğlu, Gümülcine Belediyesi Eşitliğe ılk Adım Listesi Başkanı Sibel Mustafaoğlu, Gümülcine Seçilmiş Müftüsü ıbrahim şerif, ABTTF Başkanı Halit Habipoğlu, ıskeçe Türk Birliği Başkanı Ahmet Kara, Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği Genel Başkanı Ramazan Çakır ve eski Genel Başkan Ferruh Özkan, Gümülcine Türk Gençler Birliği Başkanı Koray Hasan, Kozlukebir Belediyesi Toplumsal Hareket Başkanı Saadettin şakir Hüseyin, Seçek Derneği Başkanı Ali Pencal, Güney Meriç Derneği Başkanı Bekir Mustafaoğlu, Batı Trakya Azınlığı Yüksek tahsilliler Derneği Başkanı Ecevit Emin, Batı Trakya Camileri Din Görevlileri Derneği Başkanı Sadık Sadık, Tütüncüler Kooperatifi Başkanı Esat Hüseyin, BAKEş Başkanı Galip Galip, MMMMC Başkanı Asım Çavuşoğlu’nun yanısıra salonu dolduran yaklaşık 300 soydaş Batı Trakya Türkü katıldı. Her zaman olduğu gibi törende özetle aşağıdaki konuşmalar yapıldı: AHMET METE: “23 SENEDıR AZINLIK HAKLARIMIZI ALMADA BıR ADıM ıLERıYE GıDıLEMEMışTıR.” 29 Ocak 1988 olayları yıldönümünde sizlerle beraber olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Hepinizi en kalbi duygularla selamlıyor ve katılımlarınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyorum. 2011 yılında gerçekleştirdiğimiz bu etkinliğimizde 1988 yılında ve daha sonrasında bu mücadelede yer almış ve aramızdan ayrılmış tüm mücadeleci insanlarımızı rahmetle anıyor ve onları minnetle, şükranla yad ediyoruz. Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu olarak geçen sene ilk defa bu anma etkinliğini geniş kapsamlı yapmıştık. Bu sene de aynı şekilde yine değişikliklerle beraber bu etkinliği düzenlemiş bulunuyoruz. Bu seneki etkinliğimizde Batı Trakya Müslüman Türk azınlığı mensuplarının nerede yaşarsa yaşasın birlikte davamıza sahip çıktığını ispat edercesine, Türkiye’den BTTDD Genel Başkanı Ramazan Çakır ve eski Genel başkan Ferruh Özkan ile çalışma arkadaşları ve Avrupa’dan ABTTF Başkanı Halit Habipoğlu bu etkinliğimizde bizlerle beraber olmak için davetimize icabet edip aramızda bulunmaktalar. Yine aramızda Batı Trakya Müslüman Türk azınlığının seçtiği milletvekilleri, sabık milletvekilleri, belediye başkanları, bölge genel sekreter yardımcıları, müftüler ve nice seçkin insanlarımız, sizler bulunuyorsunuz. Saygıdeğer katılımcılar, 23 yıl önce Batı Trakya Türk azınlığına baskıların son damlası olan “Türk” kelimesinin derneklerin isimlerinden çıkartılması ve Batı Trakya Müslüman Türkü “Türk değildir” denmesi, dünyanın en uysal azınlığını “hayır” demeye, “biz Türküz” demeye itmiştir. Sizlere bu gece eskilere ağlamayacağım. Onları zaten tanıtım belgeselinde izledik. Ama bazı olayları da anmadan geçemeyeceğim. Batı Trakya Müslüman Türk azınlığının elinden okulları, vakıfları, müftülükleri, hürriyetleri alınmış olup, hâlâ iade edilmediğini, bilmiyorum söylemeye gerek var mı. Yapılan tüm çalışmalar Yunan devletine yanlış yaptığını kabul ettirememiştir. Son geldiğimiz noktada 23 senedir azınlık haklarımızı almada bir adım ileriye gidilememiştir. Okullarımızdaki eğitim istenen seviyede olamamıştır. Dünyanın heryerinde eğitim yuvaları, okullar açılırken Batı Trakya’da bu sorunlar çözülememiştir. Son zamanlarda müftülüğü feda etmek isteyen insanların bu meseleyi hafife alarak mahvetmek istediğine şahit olmaktayız. Müftülük ve vakıflar sorunu hâlâ ortada durmaktadır. Hatta ve hatta iyileştirilmeye çalışılacağı yerde daha kötü bir duruma sokulmak üzere çalışmalar sergilenmektedir. Atina ve Lozan antlaşmalarında ele alınan ve çözümü bu antlaşmalara göre olması lazımken son zamanlarda müftülüğü feda etmek isteyen insanların bu meseleyi hafife alarak mahvetmek istediğine şahit olmaktayız. Vakıflar yok olma tehlikesiyle karşı karşıyayken siyasî çalışmalar, günlük işler ve meselelerle bu sorunlar görmezden gelinmektedir. Cezalı camilerimiz ve Kur’an Kursu hocalarımız hâlâ mahkemelerce para cezalarına çarptırılarak ezilmektedir. Derneklerimizde hâlâ Türk tabelaları asılmamıştır. 29 Ocak’ta on binlerce insan Gümülcine’ye yürüyerek birlik, beraberliği örnek göstermişler ve tek vücut olarak sopalara, hakaretlere birlik ruhuyla karşılık vermişlerdir. Bugün geriye dönüp baktığımızda gördüğümüz manzara bizi tedirgin etmektedir. Bir arpa boyu ilerleme katedilmemiştir. Hatta ve hatta haksızlığa ve zulme uğradığımız sorunların çözümünü bir kenara bırakalım, kardeşlik, birlik ve beraberliğimizi bile kaybeder duruma geldiğimizi esefle müşahede etmekteyiz. Öyleyse sevgili dostlar, 29 Ocaklar bizlere neyi hatırlatmakta ve neyi kaybetmememiz için önem arzetmektedir? Öncelikle 29 Ocak 1988 direnişini ve daha sonrasını organize edenler Batı Trakya Müslüman Türk azınlığının önde gelenleridir; milletvekilleri, müftüler, sivil toplum kuruluşları ve diğer kurumlardır. Soruyorum, bugün böyle bir durum olsa hangi önderler bir araya gelebilecek ve kaç kişiyi harekete geçirebileceklerdir? ınternet ve cep telefonlarının olmadığı bir ortamda bütün köylerden insanlar hareket etmiş ve Gümülcine’ye akın etmişlerdir. Soruyorum, bugünkü iletişim imkânlarıyla biz kaç kişiyi toplayabilecek ve davamıza sahip çıkmak için kaç kişiyle bu davayı savunabileceğiz? Müsaade ederseniz, neden toplanamayacağımızı sizinle paylaşmak isterim. Toplanamayacağız çünkü kendimiz toplanamıyoruz. Çünkü biz siyasî mi, dinî mi lider sevdasına düştük. Çünkü biz kim baş kalacak, kim kimi bitirebilecek, güç gösterisine kalkıştık. Çünkü biz gücümüzü kendi insanlarımızın üzerinde göstermek için uğraşmaya başladık. Çünkü biz insanlarımızın bizleri takip ettiğini unuttuk. Ve yine çünkü biz hizmet etmek için değil, göz boyamak için seçildiğimizi, kurum ve kuruluşların başına geldiğimizi sandık. Çünkü biz el ele yürüyemez hâle geldik. Evet sevgili dostlar, 29 Ocak 1988’de yapılan hareket birlik ve beraberlik ruhunun ne kadar saf, temiz ve güçlü olduğunu ispatlamıştır. Bu ruhu kazanmamız gerekir. Bu uğurda çalışmamız gerekir. Yine 29 Ocaklar bizlere cesur olmayı ve haklı mücadelemizde hakkımızı alana kadar çalışmayı hatırlatmaktadır. Dünya üzerinde haksızlığa uğramış birçok milletler var ve bu insanlar mücadelelerine sahip çıkıp siyasî arenada yapabilecek tüm çalışmaları yapabilmektedirler. Bizler de Batı Trakya Müslüman Türk azınlığı olarak haklarımızı Yunan Meclisi’nde olduğu gibi Türkiye’de, Avrupa’da da aramamız lazımdır. ışte BTTDD ve ABTTF başkanlarımızın bu akşam aramızda olmalarındaki önem bunu ifade etmektedir. Gelin bir ve beraber olalım. Kaybettiğimiz birliğimiz 29 Ocaklar ruhuyla tekrar yakalayalım. Ancak Batı Trakya Müslüman Türk azınlığına hizmeti böyle sağlamış oluruz. ÇETıN MANDACI: “YAPILAN DÜZELTMELER AZINLIğA OLUMLU YÖNDE YANSIMIşTIR” Her yıl olduğu gibi, bu yıl da 29 Ocak Toplumsal Dayanışma ve Direniş günü olarak bu anlamlı günde 1 araya gelmiş bulunmaktayız. 29 Ocak Batı Trakya Türk Toplumu açısından bir dönüm noktası oluşturmaktadır. Özellikle 1967 Cuntası yönetimiyle başlayan ve giderek tırmanan temel insan ve azınlık haklarını hedef alan davranış ve uygulamalar neticesinde toplumumuz bu olaylara dur demek amacıyla demokrasi ve hukuk çerçevesinde tepkisini ortaya koyduğu bir gündür. On binlerce Batı Trakya Türkünün birlik ve beraberlik içerisinde ortaya koyduğu tepki ve direnişin sebeplerine yönetimde iktidarlar yıllarca kulaklarını tıkamıştır. Geç de olsa yaptıkları yanlışların zaman içerisinde uzun süreçte de olsa düzeltilmesi yönünde gerekli olan girişimleri yapmaya çalışmışlardır. Yapılan bu düzeltmeler, kaldırılan haksız uygulamalar Batı Trakya Türklerinin günlük yaşamına uzun vade de olsa olumlu yönde yansımıştır. Hatta ve hatta bazı durumlarda pozitif ayrımcı uygulamalar azınlık insanına bir imtiyaz olarak gösterilmesine karşı sadece ve sadece yıllarca delik deşik edilmiş azınlık haklarımızla ilgili bazı eksiklikleri yamamaktan daha ileri gidememiştir. Zaman içerisinde temel vatandaşlık haklarıyla ilgili ilerlemelere rağmen azınlık hakları dediğimiz, yani, Türk etnik kimliğinin inkârı, eğitim, din ve vicdan özgürlüğü, dernekleşme özgürlüğü ki bunun en önemli göstergesi ıskeçe Türk Birliği’nin durumudur, vakıf ve cemaat seçimleri, 19. Madde mağdurları hususunda gerekli düzenlemeleri siyasî irade yetersizliği nedeniyle yapılamadığına üzülerek şahit olmaktayız. Özellikle kanayan bir yara olarek devam eden eğitim sistemindeki çarpıklıklar, genç nesillerimiz üzerindeki olumsuz etkisi hala devam ettirmektedir. AHMET HACIOSMAN: “YILLARDIR ÇÖZÜLMESı BEKLENEN BU SORUNLAR ıÇıN PAZARTESı GÜNÜNDEN ıTıBAREN ÇALIşMALARA BAşLIYORUZ.” Erzurum’daki görüşme Batı Trakya Türkleri için bir dönüm noktasıdır! Başbakanımız Yorgo Papandreou’nun Erzurum’da T.C. Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile bir araya gelmeleri, oradaki görüşmeler, Batı Trakya Türkünün efendim, geleceği açısından bir dönüm noktası teşkil etmektedir. Müjde verdi ! Yıllardır çözülmesi beklenen bu sorunlar için Pazartesi gününden itibaren çalışmalara başlıyoruz. Bu en efendim iki başbakanın bu görüşmelerini teneffüs eden bir insan olarak diyorum ki, değerli kardeşlerim! Yıllardır çözümlenmesi beklenen bu sorunların inşallah biz önümüzdeki Pazartesi gününden itibaren Atina’da çalışmalara başlıyoruz. Bunun müjdesini veriyorum. ınşallah bu çalışmalar arzu ettiğimiz şekilde devam eder. Ve yıllardır beklemiş olduğumuz bu sorunların bir çözüm noktasına varmış oluruz. Hepimiz artık beklediğimiz bu müjdeye, bu güzelliklere kavuşmuş oluruz. Allah yardımcımız olsun. Hepimiz için hayırlı uğurlu olsun. HALIT HABIPOğLU: “HIRıSTIYAN KOMşULARIMIZ DA DUYSUNLAR, BıZ BURADA BERABER VE BıRLıKTE YAşAMAYA MECBURUZ.” ABTTF 28 şubat’ta kurulmuş. 29 Ocak yaşanmamış olsaydı ABTTF’nu olmayacaktı. Kurulma amacı ise, bir zamanlar dernekler kurulmuş, derneklerimiz bir araya geliyor ve sorunları tartışıyormuş. Yaşanan sorunları Avrupa ve dünya kamuoyuna duyurmak için harekete geçmişler ve bir üst kuruluş kuralım demişler… 23 yıl geriye ve şimdiye baktığımızda bayağı bir mesafe almış durumdayız. Evet, mesafe aldık. Traktör ehliyeti alabiliyoruz. Çocuklarımıza ev yaptırabiliyoruz. Yani şu anda sadece vatandaşlık haklarımızı almış bulunuyoruz. Ama sayın başkanın ve milletvekilinin de ifade ettiği gibi asıl Azınlık haklarını almış değiliz. Niçin? Bilmiyorum. Benim adım Halit, Müslümanım, Türküm, onun için mi acaba? Ama ben Yunan vatandaşıyım, benim de Yunan pasaportum var, ben de askere gidiyorum, ben de vergi ödüyorum… Hıristiyan komşularımız da duysunlar. Biz burada beraber ve birlikte yaşamaya mecburuz; ısmimiz Kosta olsun, Halit olsun… Anavatanımız Türkiye ıstanbul’daki Rum Azınlığa elinden geldiğinden fazla adımlar atarken, ülkemizin de biraz harekete geçmesi gerektiğini düşünüyorum.” Düşüncelerine yer verdi. RAMAZAN ÇAKIR: “BıZ BıR VE BERABERıZ.” Çakır, levhada yazan, “29 Ocak Batı Trakya Türkünün Gururudur” sözlerine, “bayramıdır” kelimesini de ilave etmek istediğini; bu günün Batı Trakya Türkünün bayramı, onuru ve şerefi olduğunu ifade etti. Çakır, “Biz bir ve beraberiz. Birlik ve beraberliğimiz ebediyete kadar devam edecektir. Bu topraklarda şerefle, şanla yaşayacağız. Bu ülkenin yücelmesi için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Buna mecburuz. Bizim geleceğimiz burasıdır arkadaşlar… şimdi önemli bir onur ve zafer günümüz daha var ve bizi bekliyor arkadaşlar. Batı Trakya Türkünün ekonomik bağımsızlığını ve ekonomik kalkınmasını temin etmek üzere bir hamle yapmak mecburiyetindeyiz. Batı Trakya Türkü güçlü olmalıdır.” ıBRAHıM şERıF: “BıRBıRıMıZı SEVMEK MECBURıYETıNDE DEğıLıZ AMA SAYMAK MECBURıYETıNDEYıZ.” Aradan 23 yıl geçmesine rağmen azınlık haklarından elimize geçmiş hiçbir şey geçmiş değil. Bu hakların elde edilmesi için birlik ve beraberlik içerisinde mücadele etmemiz gerekiyor. Bugün sen ben kavgasını liderlerin bırakması lazım. Laf değil, iş üretmemiz lazım. Bunun için de birbirimizi sevmek mecburiyetinde değiliz ama saymak mecburiyetindeyiz. Bunu herkesin bilmesi lazım. Söyleyeceğim sözler de ısmail Rodoplu ile Ahmet Faikoğlu’na ait. ısmail abi ile bir araya geldiğimizde şöyle diyordu: “Biz tarih yaptık, bundan sonra gelenler yaptığımız tarihi yazacaklar ve yorumlayacaklar ki bu yorumlar da herkesin kendi kabiliyetine ve yorumuna göre devam edecektir. 29 Ocak, bardağı taşıran son damlanın, Türklüğümüzü taşıran son damlanın, Türklüğümüzü inkarı olduğu için, buradaki filmde de gördüğümüz gibi, Anavatan ve vatan başbakanlarının Davos’ta toplandıkları, bizim de sesimizi duymaları ve bizi de masaya getirmeleri ve konuşmaları için yaptığımız bir toplantıdan ibarettir… 29 Ocak 1998 yılında Gümülcine’de Eski Cami’den Gençler Birliği’ne doğru yürüyorduk. Ahmet Faikoğlu milletvekili. Faikoğlu, Rodoplu, ben ve diğer arkadaşlar yürürken etraftan Ahmet Faikoğlu’na tükürüyorlar ve küfrediyorlardı. Küfür de şuydu: ‘Gamoto Tourkos!’ Faikoğlu diyordu ki, ‘Bakın Türklüğümüzü inkar ediyorlar, ama bize Türk diye küfrediyorlar. Bu iki hatıra bende devamlı kalacaktır. MUSTAFA ALı ÇAVUş: “BATI TRAKYA TÜRKÜNE YUNANıSTAN BıR ÖZÜR BORÇLUDUR VE BıZ BUNU BEKLıYORUZ.” 23 yıl geçmiş hala Yunanlı yetkililerden 1990 ‘da olan vandalizm olaylarıyla ilgili bir özür gelmemiştir. Ülkemizdeki Yunanlı siyasi temsilcilerden veya herhangi bir aydından bu konuyla ilgili bir özür gelmemiştir. Batı Trakya Türküne Yunanistan bir özür borçludur ve biz bunu bekliyoruz… 23 yıl geçmesine rağmen hayatımızda neler değişti? Birazcık vatandaşlık haklarıyla Yunan Devleti bizleri oyalıyor. Bizi Lozan Antlaşması ile buraya bırakanlar köle olarak bırakmadılar. Biz bu toplumda üçüncü sınıf vatandaş olarak yaşamayı kabul etmiyoruz. Bıçak kemiğe dayanmıştır. Biz bundan sonra AB üyesi olan vatanımıza şöyle sesleniyoruz: Gelin Lozan Antlaşması’ndan doğan hakları masaya yatıralım. Gelin bunları çözelim. Bunlar sadece bizlerin kazancı olmayacaktır, sizlerin de kazancı olacaktır. AHMET FAıKOğLU: “MÜFTÜLÜK SEÇıMı KONUSUNDA “BUNLAR YUNANLININ OYUNUDUR!” Biz Müftü seçimini 1913 Atina Anlaşması’na, Yunanistan’ın iç hukukuna dahil etmiş olduğu 2345/1920 sayılı kanunlar gereği yaptık. 1923’te de bizlere Lozan Antlaşması gereği din özerkliği verilmektedir. Biz bunlara dayanarak müftülerimizi seçtik. Onların papazları gelecek, ölünceye kadar mitropolitlik yapacak, onlara saygı gösterilecek Hıristiyan vatandaşlar tarafından, biz, düne kadar kendi seçtiğimiz müftülere, ‘Hadi bakalım, siz beş sene müftülük yaptınız, hadi gidin şimdi bakalım’ diyeceğiz. Olmaz böyle dalga. Böyle Ali Cengiz oyunlarına düşmeyelim. Bunlar Yunanlının oyunlarıdır. Kim müftülük konusunda seçim isterse ki seçim kanunu olmadan neye göre seçim yapılacak? Bir kanunun feshedilmesi için onun yerine başka bir kanun getirilmesi gerekir!… Biraz önce belgeselde Antonis Samaras’ı gösterdiler. Ama kimse söylemedi, peynirin kurdu içinde. Samaras’ı ziyaret etti Cemali Meço buradan bir basın mensubuyla beraber. Ondan sonra bizim yapmış olduğumuz bütün mücadelelerin başka bir kaynaktan geldiğini ve bizi başka taraftan uzaktan kumandayla bunları yaptığımızı dile getirdi… Mehmet Emin Aga’yı 1990’da ilk defa Batı Trakya’da müftülük seçimleri yaptırdık. Arkadan müftü rahmetlendi gitti. Yine ikinci defa nasip oldu bana, Danışma Kurulu Başkan yardımcısı olarak Rodoplu’yla imzaladık ve Ahmet Mete kardeşimi seçtirdik. BU ÖYLE ÇOCUK OYUNCAğI DEğıL! (27 Aralık 2010 tarihli son Danışma Kurulu toplantısında gündem maddesi olarak tekrar karara bağlanan seçilmiş müftülerin devlet tarafından tanınması kararını kastederek) Benim için, Ahmet Faikoğlu olarak acizane görüşümü, benim teklifimi kabul ettiler diye bütün üyelere çok teşekkür ediyorum. Dedim ki ‘Bu iş olmaz! Bu öyle çocuk oyuncağı değil! Müftü seçildi. Ve 65 yaşından sonra bir müftü saygınlık kazanacak, topluma istediğini yapacak tecrübeye sahip olacaktır.’ Onun için kendi aramızda bunları bırakalım… YUNAN-TÜRK DOSTLUğU ELBETTE GÜZEL, FAKAT BUNA ıNANAMIYORUM! Türkiye ile Yunanistan arasında kardeşlik, dostluk elbette güzel. Fakat ben buna inanamıyorum. Çünkü sayın Başbakan, sevgili arkadaşım Yorgo Papandreou Erzurum’a gitti, “Sevgili Erzumlular” dedi. Erzurum’da olay çıktı tabiî biliyoruz, gördük. Kıbrıs konusunu ve diğer meseleleri koydular. Akabinde Papanreou Yunanistan’a geldiğinde bu devletin başında bulunan ve kendisiyle uzun yıllar Parlamento’da bulunduğum Karolos Papoulias’la görüştü. Cumhurbaşkanı dedi ki Sarkisyan’la, Ermenilerle görüşürken, “Sizi katleden barbarlar, aynı oyunları bize de yaptı.” Biz o barbarların torunlarıyız. Demek ki bizim atalarımızı barbar olarak vasıflandırıyor. Biz buraya turist olarak gelmedik. O milletin evlatlarıyız; aslımız, neslimiz meydanda! şimdi devletin başında olan bir kimse Türkler için böyle söylerse, dostluk nasıl olacak? Elbette bunları dikkate almamız lazım. SAMı TORAMAN: “AZINLIğI KıMSE ARTIK KıMLığıYLE SINAMA ıHTıYACINI DUYMASIN.” 1983’ten sonra adında “Türk” sözcüğü bulunduğundan dolayı yasaklı olan bir kuruluşun başkanlığını yapmaktan onur duyuyorum. Azınlık, 29 Ocak 1988’de o hareketi macera olsun diye yapmadı. Bu doğrudan doğruya bıçağın kemiğe dayandığı için yapılmıştır. 29 Ocak 1988 Türk Azınlığı’nın kimliğini inkar edenlere dur dediği gündür. Azınlığı kimse artık kimliğiyle sınama ihtiyacını duymasın. ıkincisi tanrı bize bir daha o kimliğinin sınandığı günleri yaşatmasın ve dik durmayı göstersin. FERRUH ÖZKAN: “ALLAH BıZLERI BU 29 OCAKLARLA BıR DAHA KARşI KARşIYA GETıRMESıN.” Tarihe baktığımızda iki tane 29 Ocak vardır. Ve diyorum ki, Allah bizleri bu 29 Ocaklarla bir daha karşı karşıya getirmesin. Kıymetli hemşehrilerim, Batı Trakya’nın üç ayağı vardır. Danışma Kurulu, ABTTF ve Türkiye’deki BTTDD’dir. Bu kurumlarla Batı Trakya davası en üst seviyede sürdürülmektedir. Demokrasiye inancımız çerçevesinde bu kurumların yöneticileri seçimle işbaşına gelmektedir. Acizane tavsiyem dere geçerken at değiştirilmemesidir. Yani fes dururken püskülüyle oynamayalım. Biraz evvel Sayın Faikoğlu kurumlarımızın tabelalarının asılması gerektiğini söyledi. Doğrudur. ıki tane milletvekilimiz var. Ben de diyorum ki bu iki milletvekiline bugün bu tabelaları asmazsak ne zaman asacağız? Önümüzdeki Mayıs ayında ıstanbul’daki derneğimizin seçimleri söz konusudur. Ve bu seçimlerde bu göreve tekrar talip olduğumu belirtirim. Ve diyorum ki, inşallah bu göreve seçildiğimde bu tabelaları asmak da bize nasip olacaktır. Kıymetli Batı Trakyalılar, Hepiniz biliyorsunuz ki ıstanbul’da bulunan derneğimiz 63 yıldır Yunanistan tarafından illegal konumdaydı. Gelişen konjonktür sayesinde bizler göreve geldiğimizde ıstanbul derneği olarak ıstanbul’da bulunan Yunanistan Başkonsolosluğu’na başvuru yaparak kendileriyle bir nezaket ziyareti yapmak istediğimzi bildirdik ve bu hüsnü kabul gördü. Peşinden de benim Başkanlığım döneminde 15 defa ıstanbul Başkonsolosluğu ile zaman zaman bir araya geldik. Biliyorsunuz, bu derneğin başında olan yönetici arkadaşlarımız Yunanistan tarafından devamlı yasaklı konuma getirilmekteydi. Benim Başkanlığımda ilk girişimimiz bizim öncelikle T.C. nezdinde girişimlerde bulunarak Atina üzerinden bu yasakların kaldırılması girişimini temin ettik. Fakat ilerleyen 7 aylık süreçte bir netice alamadığımızı gördük. ıstanbul Yunan Başkonsolosluğu ile daha sonraki temaslarımızda bu yasakların kalkması girişiminde bulunduk. Ve çok şükür, hepinizin bildiği gibi hayattaki en eski dernek başkanımız Selattin Yıldız’ın tam 69 yıl sonra yasağı kaldırıldı. Hakeza eski başkanlarımızdan Aydın Ahmet Baydalı beyefendinin de yasağı kaldırıldı ve ikisinin Yunanistan’a girme imkânını sağladık. Bu açılımlar yeterli midir? Değildir. Tabii bu mücadelenin bire bir işin muhatplarıyla yapılması gerektiğine inanıyorum. 63 yıldır bizler hep Yunan Başkonsolosluğu’nun karşısında siyah çelenk koyarak, dostluk kapılarından uzak durarak böyle bir mücadele içerisinde bulunduk. Ben inanıyorum ki, bu önümüzdeki dönem çok farklı bir dönem olacaktır.” Törende söz alan son konuşmacılar ise Dr. Hasan Ahmet ile Celalettin Dülger’di. Dr. Hasan Ahmet yazdığı bir şiiri okurken Celalettin Dülger ise 29 Ocak’a katılan bayanlardan neden bahsedilmediğini ve seçilmişlerin neden salonu boşalttıklarını sordu. Bunun bir eksiklik olduğunu ve düzeltilmesi gerektiğini vurguladı.