Ana Sayfa Batı Trakya Haberler 2009 YILINDA YAZMIŞTIM; “2019 VEYA DAHA ÖNCE HEP BİRLİKTE TÜRKİYE’YE SALDIRACAĞIZ VE...

2009 YILINDA YAZMIŞTIM; “2019 VEYA DAHA ÖNCE HEP BİRLİKTE TÜRKİYE’YE SALDIRACAĞIZ VE ALACAĞIZ, BUNU BÖYLE BİLSİNLER”

25
0

Bugünkü gibi hatırlarım, “Ben askerliğimi Limnos (Limni) adasında yapıyorum. Bizi her gün CIA Amerikalı subaylar eğitiyor, 2019 veya daha önce hep birlikte Türkiye’ye saldıracağız ve alacağız, bunu böyle bilsinler.” Demişti bir asker.

Bu köşe yazısını 2009 yılının 26 Haziran tarihinde yazmıştım. Hem de öyle böyle değil, gece saat 02:00 civarında kaleme aldım. Çünkü bizzat bir askerin ağzından duyduklarım o kadar ciddiydi ki, Türkiye’nin etrafında neler döndüğünü, kimlerin neyin peşinde olduğunu o yıllarda anlamış, hata bazen de köşe bucak dolaşınca görüyordum.

Yıl 2009 aylardan 26 Haziran, bugün yıl 2018 aylardan Ağustos 10, aradan 9 yıl geçmiş. Zaman ne kadar da çabuk geçmiş değil mi? Unutmadan şunu da hatırlatmak istiyorum, 10 Ağustos 1920 tarihi aynı zamanda “Sevr Antlaşması”nın yıldönümü.

Türkiye’de “Sevr Antlaşması” denince, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasını belgeleyen uluslararası metin akla gelir. Oysa, aynı yer (Sevr) ve tarihte (10 Ağustos 1920) Osmanlılarla ilgili olarak imzalanmış bir değil, tam üç tane Sevr Antlaşması söz konusudur.

Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayan antlaşma, Batı Trakya’yı Yunanistan’a resmen veren Trakya konusundaki antlaşma, üçüncüsü de Yunanistan’daki azınlıkların korunmasıyla ilgili olarak yapılan antlaşma ki, “Yunan Sevr’i” olarak bilinmektedir.

Bugüne gelindiğinde, 2009 yılında o askerin söyledikleri sanki yaşanır gibi, ABD ve onunla birlikte hareket eden şer odakları, 15 Temmuz 2017 de silahlarıyla yapamadıklarını, bugün ekonomi üzerinden saldırarak yapmaya çalışıyor. Dolar ve Euro üzerinden Türkiye’yi diz çöktürmeye çalışıyorlar. Bunu yaparken Yunanistan’ı da kullanmaktan geri kalmıyorlar. Keşke ülkem Yunanistan’ı yönetenler, ve komşularımız Yunanlılar bunu anlasa da hep birlikte barış işerisinde yaşabilsek. 

Zaman birlik beraberlik zamanı, bölünürsek yok oluruz, birbirimize kenetlenir sarılırsak iri ve diri oluruz.

İşte 2009 yılında kaleme aldığım yazı.

Acı Ama Gerçek

Cuma, 26 Haziran 2009 02:00

Değerli okurlarım, bu hafta size iyi bir haberin ardından, iyi bir köşe yazısı yazmak istedim, hepsi sadece bundan ibaret. Ancak yazmaya karar verdiğim yazıyı sizler de okuduktan sonra gerçekleri göreceksiniz. Tabii ki görmek istemeyen zaten her zaman görmek istemez, ancak ben de yazmaya devam edeceğim.

Ülkemiz Yunanistan Dışişleri ve Savunma Konseyi (KİSEA), Kara Kuvvetleri’nde zorunlu askerlik süresinin kısaltılması ile silah harcamalarında indirime gitme kararı aldı. BİRLİK Gazetesi olarak yaklaşık iki yıldan bu yana defalarca yazmış ve silah alımının ülkemiz için bir felaket olduğunu söylemiştik. Nihayet sonunda ön tahminlerimizde ne kadar haklı çıktığımız bu gün daha açık bir şekilde ortaya çıkmış oluyor.

Türkiye ve Yunanistan iki komşu ülke. Aynı coğrafyayı paylaşıyor, ancak aralarında ciddi sorunların olduğu da bir gerçek. Ülkemiz Yunanistan bir taraftan Anavatan Türkiye ile dost olmak istediğini belirtirken, diğer yandan ülke içerisinde başta sözde “Pontus Soykırımı” olmak üzere, Ermenilerle işbirliği içerisinde Türkiye aleyhinde çalışmalar yapıyor.

BİRLİK Gazetesi olarak bir kez daha yazıyoruz, gerçek dostluğun olabilmesi için bu tür gizli emellerin ortadan kalkması lazım. Unutmayın, Türkler ve Yunanlılar 600 yılı aşkın bir süre birlikte yaşamışlar, bu tür düşmanlıklara ne gerek var diyoruz. İki komşu ülkenin gerçek anlamda dost olması düşük bir ihtimal olsa da, yine tünelin ucunda bir parıltı var. Bu parıltı önce bir ışığa, daha sonra da ışıklandırmaya doğru gidebilir.

Biliyorum bu yol ince, uzun ve sancılı, ancak Yunan halkı başta olmak üzere Yunan gençleri, komşuları olan Türkiye’deki Türk gençliğini örnek almalıdır. Birlikte yaşamanın, dost olmanın yolu gizlice birbirine kin bağlayıp kazık atmaktan geçmez ve olması da mümkün değil.

Geçtiğimiz yıl Gümülcine’de meydanda bulunan kafelerden birinde, TRT’nin Türkiye’den gelen bir ekibiyle oturduk kahve içeceğiz. Oturduğumuz masanın yanında yaklaşık on kişilik gençlerin oluşturduğu bir grup var. İçlerinden birinin doğum günü kutlaması varmış meğerse, daha sonra öğrendim.

Tabii ki yanlarına oturduk ancak kameramız da yanımızda ve TRT logosuyla masanın üzerinde duruyor. Hafif çakır keyifli 20 yaşlarında bir Yunanlı genç yanımıza sokuldu, selam verdi ve kendisinin o gece doğum gününü kutladığını söyledi bize. Biz de kendisini tebrik ettik ve “nice yıllara” dedik. Ardından doğum günü pastasından masamıza bir tabak uzanıverdi ve inanın ki sevindim. Yanımızda doğum gününü kutlayan Yunanlı gençler, bizde onların hemen yanında Batı Trakyalı ve Türkiye’den gelmiş Türkler, oturmuş neredeyse hep birlikte eğleniyoruz.

Bir ara kameramanımız bana döndü ve şunu söyledi, “İlhan abi, bizim Yunanlılarla bir sorunumuz yok aslında, işte bak ne kadar güzel bir hareket” dedi. Duraksadım ve cevap vermekte acele etmedim. Bilirsiniz bir atasözümüz, “sütte ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş” der. Ben de, “İlhan, sağlı sollu bir tart ve biç bu olayı” dedim içimden ve cevap vermedim, konuyu dağıttım. Çünkü hacı bekler gibi birşeyleri bekliyorum. Yaşadıklarım bana bunları öğretti de ondan beklentim var, pozitif veya negatif.

Aradan çok geçmeden doğum gününü kutlayan genç arkadaşlarına birşeyler fısıldadı, yanıma geldi ve “arkadaşlar nereli?” diye sordu. Ben de “Türkiye’den geldiler ve bazı çekimler yapıyorlar” dedim. Devam etti, “sen onlara söyle Konstantinupolis (İstanbul) bizim” dedi. Ben, bizim saf tertemiz kalpli Yunan dostu Türk genç kameramana doğru eğildim ve o gürültülü ortamın içinde Yunanlı gencin söylediğini aktardım.

Kameraman şöyle bir bozguna uğradı, yaklaşık 10 saniye sonra bana döndü ve “eh o zaman alabilirse gelsin alsın” dedi ve hafif tebessümle gülerek bana baktı. Yunanlı gence aynısını aktardım. Yunanlı genç devam etti, “tabii ki alacağız, ben askerliğimi Limnos (Limni) adasında yapıyorum. Bizi her gün Amerikalı subaylar eğitiyorlar, 2019 veya daha önce hep birlikte Türkiye’ye saldıracağız ve alacağız, bunu böyle bilsinler” dedi.

Devamını anlattım bizim kameramana ve yüzüme bakarak şunu söyledi. “İlhan abi, biraz önce ben Yunanlı halkla aramızda bir sorun olmadığını söylemiştim gecenin başında, sen de cevap vermedin. Şimdi anlıyorum ki neden susmuşsun” dedi. Meydandan kalktık ve Gümülcine Türk Gençler Birliği’nin bahçesine doğru ilerledik gecenin karanlığı içerisinde. O gece sustum ve konuşmadım. Sonraki sabah konuşmaya karar verdim ve aynen şunları söyledim bizim kameraman genç arkadaşıma.

“Bak kardeşim, davulun sesi uzaktan bir hoş gelir insanın kulağına, sen İstanbul’da yaşıyorsun ve işin gücün kendi yaşamın ve geleceğin. Ama burada durum değişik, Türk kelimesi Yunanlıların hafızasında bir alerji olarak gizli duruyor. Bunu da Yunan medyası yıllarca yaşattı ve halen günümüzde yaşatmaya devam ediyor. Türkler ve Türkiye hakkında bunu düşünen 20 yaşında Yunanlı bir genç, nasıl dostluk tohumları ekilsin ki? Demek ki daha çok uzun yıllar sancılı birliktelik devam edecek. Sen Ege adalarında karşılıklı uzo ve rakı içen büyük gazetecilere bakma, onlar gerçekleri, çıkarları doğrultusunda görmek istemiyorlar. Sen bari şunu unutma, “Türkün Türk’ten başka dostu yoktur, gerisi hikaye” dedim.

Keşke olabilse Türk-Yunan dostluğu. Önce isteyenlerin başında geliyorum ve onun için de yazıyorum. O doğrultuda da çalışmalar yapıyorum.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz