ASAM-Avrasya Bir Vakfı’nda düzenlenen konferansta “Türk-Yunan İlişkileri” ele alındı.
ASAM-Avrasya Bir Vakfı’nda düzenlenen konferansta “Türk-Yunan İlişkileri” ele alındı. Konferansa, Bahçeşehir Üniversitesinden Dr. Viron Matarangas, Yunanistan Türkleri Derneği Genel Başkanı Ferruh Özkan ve Batı Trakya Türkleri Derneği eski Genel Başkanlarından Taner Mustafaoğlu ve Avrasya Bir Genel Müdürü Ömer Özkaya katıldılar.
Dr. Viron Matarangas, Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Görevlisi, eski diplomat:
“Petrol ve doğal gaz kaynaklarının, Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs tarafından ortaklaşa işletilmesini öneriyorum”
“Türkiye’nin gerek Doğu Akdeniz’de gerekse Ege Denizi’nde, kıyıdaş ülke olarak hakları vardır. Doğu Akdeniz’de petrol ile alakalı olmayan amaca erişebilmek suretiyle, Türkiye’yi bölgenin petrol kaynaklarındandışlayarak, siyasi bir oyunun oynandığı aşikârdır.
Doğu Akdeniz’de kıyıdaş ülkelerin Münhasır Ekonomik Bölge’lerini saptamak zor bir girişim değildir. Doğu Akdeniz için, özellikle doğu Rodos’tan Batı Kıbrıs’a kadar uzanan deniz alanının petrol ve doğal gaz kaynaklarının, üç devlet yani Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs tarafından ortaklaşa işletilmesini öneriyorum.
Ege denizinde durum karışık olduğundan dolayı iki aşamalı bir öneri yapıyorum. Birinci aşamada Türkiye ve Yunanistan, bir tahkimname tanzim ederek, Uluslararası Adalet Divanı’ndan iki ülkenin Münhasır Ekonomik Bölge’lerinin sınırlandırılmasını talep edecekler.İkinci aşamada her bir devletin kendi hesabı için petrolü çıkaracak petrol şirketlerinin bir konsorsiyum oluşturmalarını öneriyorum.
Zaten petrol çıkarma sürecinin yüksek maliyetinden dolayı her bir devletin kendi hesabı için çalışacak petrol şirketi, maliyeti tek başına üstlenmek istemeyebilir. Dolayısıyla, petrol çıkarma çabasını ve maliyetini başka bir şirketle veya şirketlerle paylaşmayı tercih edebilir.
Bu konsorsiyum, yani her bir devletin kendi hesabı için Ege Denizi´nde petrol çıkarmak amacıyla bir araya gelecek petrol şirketleri, iki devletin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı göstermek kaydı ile, iki devletin çıkarlarına hizmet edecekler.
Elde edilecek sonuçların ticari değerlendirilmesi her iki taraf için tatminkâr ise, bu işten kaynaklanan menfaatlerin ortak niteliği belirgin olacaktır.
Tatmin edici ortak ekonomik menfaatler, refah ve zenginlik unsuru olmanın yanısıra, işbirliği yapan kıyıdaş ülkeler arasında güçlü bir bağ oluşturup istikrar ve barış sağlar.”
Ferruh ÖZKAN, Yunanistan Türkleri Kültür Ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı:
“Türkiye Akdeniz’de oynanan oyunları tek tek bozmaya devam ediyor”
“Türkiye- Libya anlaşmasının tüm dünyada yankıları sürerken, Türkiye Akdeniz’de oynanan oyunları tek tek bozmaya devam ediyor. Kıta sahanlığı ve Münhasır ekonomik bölgenin Libya ile anlaşılması sonucunda Yunanistan Türkiye aleyhinde kapı kapı dolaşsa da tatmin olacağı bir destek bulamamıştır.
Yunanistan’ın Ege’de işgal ettiği ve ayrıca Lozan’a aykırı olarak silahlandırdığı Ege adaları sorunu ve Taşöz adası açıklarında uluslararası anlaşmalara aykırı olarak çıkardığı petrol sorunu yanı sıra bir de artık kırmızı alarm veren Batı Trakya sorunu vardır.
Yunanistan, Neuilly Barış Antlaşması sonrası Batı Trakya’yı Bulgaristan’dan kendisine veren 4 ülke (İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya) ile bir de ”Azınlık haklarının korunmasına dair” 1920 yılındaki Sevr antlaşması imzalamıştır. Yunanistan, Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığın özerklik haklarını gasp etmesiyle birlikte aslında bu anlaşmalara da uymamaktadır.
“Yunanistan Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığın özerklik haklarını iade etmelidir”
Yunan Sevr’inin azınlıkların korunmasıyla ilgili olan I. Bölümü, bu antlaşmanın getirdiği azınlık hükümlerinin Milletler Cemiyeti güvencesi altında olduğunu, Konseyin çoğunluk kararı olmadan değiştirilemeyeceğini, ayrıca bu hükümler konusunda Yunanistan ile antlaşmaya taraf veya Milletler Cemiyeti (Birleşmiş Milletler) Konseyi üyesi olan herhangi bir ülke arasında bir anlaşmazlık çıkarsa, bu ülkelerin istedikleri takdirde Yunanistan’ı zorunlu olarak Uluslararası Daimi Adalet Divanı’na götürebileceklerini, bu durumda Divan’ın kararının kesin olacağını öngören 16. Madde ile son bulmaktadır.
Bu sebeplerden ötürü Batı Trakya şu anda Yunanistan’ın anlaşmalara uymamasından dolayı aslında boşa çıkmakta, kimsenin sahip olmadığı bir bölge konumuna gelmektedir. Yunanistan bu şekilde Batı Trakya üzerinden Balkanlarda yeniden bir istikrarsızlık yaratmakta, Balkanları savaşa götürecek tehlikeli bir yolun taşlarını döşemektedir. Bazı ülkeler de buna göz yummakta, Balkanlarda haritaların değişmesini istemektedir. Bu tehlikeli oyuna Yunanistan derhal son vermeli, Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığın özerklik haklarını iade etmelidir.
Aksi halde Batı Trakya´dan zorunlu göç politikası yüzünden giden ve vatandaşlığını kaybedenlerle birlikte bugün yaklaşık 1.000.000 Batı Trakyalı’nın bölgenin kaderini tayin etmek üzere plebisit yapmak zorunda kalacağı kaçınılmaz bir hukuki gerçektir.”
Ömer Özkaya:
“Türkiye, Ortodoks âlemiyle çatıştırılmak isteniyor”
“Küresel sistem, çatışmaların devamı, çatışma yoksa icadı, sönmek üzere ise alevlendirilmesi üzerine kuruludur. Türk-Yunan ve Rumlar arasındaki anlaşmazlıklar da, yabancı güçlerin yelkenlerini dolduruyor. Birbirimize karşı üstünlük sağlamak için takviye güç arayışı, yabancıların aramıza girmesini kolaylaştırıyor.
Gürcistan, Rusya, Romanya, Bulgaristan, Yunanistan, Mısır, Kıbrıs, Suriye, Irak ve Ermenistan… Dünyada yaklaşık 500 milyon Ortodoks var. Her dört Ortodoks´tan üçü bizim çevremizde bir yerde yaşıyor. Yani Türkiye, Ortodoks denizinin ortasında. Bu durum Türkiye için ciddi bir avantajdır.
Bugün, Ortodokslar’ın liderinin kim olacağı hususunda ABD ve Rusya arasında bir rekabet ve çatışma var. Ortodoksluk’un merkezi İstanbul’dur. Öteden beri, Türkiye, Ortodoks âlemiyle çatıştırılmak isteniyor, bu tuzağa düşülmemeli. Türkiye Hıristiyan mezhepler arasında sürdürdüğü dengeyi muhafaza etmeli.”