Ana Sayfa Arşiv AKPM RAPORTÖRÜ MICHEL HUNAULT, BATI TRAKYA İLE İLGİLİ RAPORUNU YAYIMLADI

AKPM RAPORTÖRÜ MICHEL HUNAULT, BATI TRAKYA İLE İLGİLİ RAPORUNU YAYIMLADI

16
0

21 Nisan 2009 tarihinde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, „Türkiye’deki Gayri-Müslim Azınlıklar ile Trakya (Doğu Yunanistan)’daki Müslüman Azınlığın Din Özgürlüğü ve Diğer İnsan Hakları” konulu raporunu yayımladı. Yayımlanan raporda Hukuk İşleri ve İnsan Hakları Komitesi, Türkiye ve Yunanistan’ın vatandaşları olan dini azınlıklarına karşı 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması’nda öngörülen „karşılıklılık” ilkesi yerine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin hükümlerine uygun şekilde davranması gerektiğini ifade ediyor. 24 Mart 2009 tarihinde Hukuk İşleri ve İnsan Hakları Komitesi Avrupa Demokrat Grubu üyesi Fransız parlamenter Michel Hunault tarafından kaleme alınan rapor ile ilgili olarak bir taslak karar kabul edilmiş, Yunanistan ve Türkiye’ye azınlıkların korunması konusunda modern bir yaklaşım çağrısında bulunulmuştu. Raporda Komite, sorunun „duygusal olarak hayli yüklü” olduğunu kabul ederken her iki ülkenin de komşu ülkenin kendi vatandaşlarına nasıl muamele ettiğine bakmaksızın tüm vatandaşlarına ayrımcılık yapmama ilkesine uygun olarak davranması gerektiğini vurguluyor. Komite, raporda Lozan Antlaşması ile güvence altına alınan hakların uygulanmasının reddedilmesi hususunda karşılıklılık ilkesinin temel alınmasının „çağdışı” olduğunu ve bu durumun her iki ülkenin ulusal bütünlüğüne zarar verebileceğini ifade ediyor. Bu anlamda Komite, özellikle eğitim ve mülk edinme hakkı olmak üzere dini azınlıkları konusunda ülkeleri önlem almaya davet ederken bu azınlıklara mensup kişilerin daha fazla kendi ülkelerinde yabancı olarak algılanmamaları için harekete geçme çağrısında bulunuyor. ”AZINLIKLARIN KİMLİK(LER)İ” Raporun amacının geçmiş tarihi yargılamak değil ancak bahse konu azınlıkların mevcut durumunu analiz etmek olduğunu dile getiren Hunault, tarihi ve yasal çerçeve ile bahse konu azınlıkların rakamı hakkında bilgi veriyor. Lozan Antlaşması’nın her iki azınlık grubu için de herhangi bir tanımlama ya da coğrafi konumlamada bulunmadığını ifade eden Hunault, Trakya’da Müslüman azınlığın bugün 80.000 ila 120.000 arasında bir rakama sahip olduğunu dile getiriyor. Hunault, raporunda Müslüman azınlığın üç etnik-dilsel gruptan oluştuğunu, bunlar içerisinde „Türk orijinli Türkçe konuşan Müslüman”ların yüzde 40 ila 50 arasında bir orana sahip olduğunu not ediyor. Ayrıca „Osmanlı İmparatorluğu döneminde İslam’a dönen Slav diyalekti konuşan yerli halk” olarak tanımlanan Pomakların ise yüzde 35 ila 40, Roman/Çingene Müslümanların ise yüzde 15 ila 20 arasında bir orana sahip olduğu iddiası raporda yer buluyor. MÜFTÜLÜK SORUNU Raporda Hunault, Trakya’da Rodop, İskeçe ve Gümülcine olmak üzere üç seçilmiş, iki atanmış müftü, 270 imam ve 300 civarında cami olduğunu dile getiriyor. Müftülük sorunu ile ilgili olarak ise 2345/1990 sayılı yasa ile müftülerin Milli Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı tarafından aday gösterilen kişiler ile yerel bölge ve devlet tarafından seçilen Müslüman önde gelenlerinden oluşan bir komiteye danışılmasının ardından Başkanlık Kararnamesi ile seçildiğini dile getiriyor. Yasa değişikliğinin ardından Müslüman toplumun kendi azınlığını seçtiğini dile getiren Hunault, seçilmiş Müftüler ile ilgili yargılama sürecine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına atıfta bulunuyor. Atanmış ve seçilmiş müftüler ile konuştuğunu dile getiren Hunault, iki tür müftünün birlikte var olduğunu doğrularken Yunan makamlarının durumdan rahatsız olmadıkları izlenimini edindiğini ifade ediyor. Böylesi durumlarda Hunault, Mahkeme’nin makamların görevi çoğulculuğu yok ederek gerilime son vermek yerine çelişen grupların birbirlerini hoşgörü ile karşıladıklarını garanti altına almak olduğu yönündeki kararına atıfta bulunuyor. Diğer yandan Hunault, devletin dini topluluk arasında yapay bir bölünme yaratmak sureti ile dini işlere karışmaması gerektiğini dile getirerek müftülerin yalnızca dini liderler olarak nasıl formüle edileceği ile birlikte müftülerin seçiminin azınlığa bırakılması sorunlarını gündeme taşıyor. Ayrıca raporda müftülük sorunu ile ilgili olarak müftülük makamının ekonomik bir boyutu olduğu dile getirilirken atanmış müftülerin Azınlık’a ait malların çoğunu ellerinde bulundurmalarından azınlık üyelerinin rahatsızlık duyduğun not ediliyor. Yanı sıra, Müftülük sorunu ile ilgili olarak raporda müftülerin aile ve miras hukuku konularında Şeriat Hukuku’ndan kaynaklanan yargısal yetkilere sahip bulunmaları ile ilgili olarak eleştirilere oldukça geniş yer veriliyor. Çözüm olarak ise müftülerin yalnızca dini liderler haline getirilmeleri durumunda müftülerin azınlık tarafından seçilerek bu karmaşaya son verilebileceği ifade ediliyor. Son olarak ise 3536/2007 sayılı yasa ile 240 imamın Yunan devleti tarafından atanmış müftülere bağlı olarak işe alınmasına azınlık üyelerinin tepki gösterdiği raporda dile getiriliyor. VAKIFLAR Raporda, 3647/2008 sayılı yasa ile vakıfların yasal statüsü ile ilgili olarak devam eden problemlere çözüm getirilmesi gerektiği ifade edilirken yeni yasanın beklenen sonuçları getirmesi durumunda diğerinin tersine gerçek anlamda uygulanması gerektiği not ediliyor. Bununla birlikte Türk delegasyonun konu ile ilgili olarak bahse konu yasanın Azınlık’ın görüşü alınmaksızın hazırlandığı ve azınlık tarafından talep edilen değişikliklerin yapılmadığı yönündeki yorumu ayrıca not ediliyor. Ayrıca tapınak ve ibadet yerleri inşa etme hakkı ile ilgili olarak 3467/2006 sayılı yasaya karşılık olarak Türk delegasyonunun ifade ettiği üzere azınlığın yeni cami inşa etme özellikle de minarelerin yüksekliği konusunda zorluklar yaşandığını ifade ettikleri not ediliyor. Son olarak 3554/2007 sayılı yasa ile Müslüman vakıflarının gelir vergisinden muaf olacakları ve kayıtlı borçları, ceza ve devam eden ödemelerinin silineceği yönündeki karara karşın Türk delegasyonunun bahse konu yasanın halen yürürlüğe girmediği yönündeki şikâyeti raporda ayrıca yer buluyor. EĞİTİM Türk Azınlık’ın eğitim sorunu ile ilgili olarak ilk olarak raportör, öğretmen sayısı konusunda yaşanan problemi dile getirerek Türkiye’nin Batı Trakya’da görev yapacak 35 öğretmenden oluşan bir liste sunmaya devam etmesine rağmen Yunanistan’ın tek taraflı olarak 35 olan öğretmen sayısını 16’ya indirdiğini dile getiriyor. İkinci olarak azınlık okullarının sayısı sorununu gündeme taşıyan Hunault, azınlık üyelerinin yeni okullar açılmasını talep ettiğini not ediyor. Buna karşılık azınlık arasında genç kesimin Yunanca öğrenmenin önemini kavradıkları ancak yaşlı kesimin Türkçe konuşmaya önem verdikleri raporda not edilirken raportörün gözlemine dayanarak çocukların yüzde 20’sini az ya da çok Yunanca konuşabildikleri ifade ediliyor. Pozitif ayrımcılık ile ilgili uygulamalara örnek olarak Trakya’da beş okulda Türkçe dersinin yabancı dil olarak okutulduğu not edilirken Türk delegasyonun devlet okullarında verilen Türkçe dersinin azınlık eğitim sistemi hakkının yerine geçemeyeceği yönünde yorumlarına ayrıca yer veriliyor. Müslüman Çocukların Eğitimi ve Türkçe kitabımız ile ilgili paragrafların yanı sıra raporda Selanik Özel Pedagoji Akademisi (SÖPA) ile ilgili soruna yer verilerek SÖPA mezunlarının Yunanca ve Türkçe dillerinde yeterli kapasitede olmadıkları, azınlık üyesi bir kesimin SÖPA’nın fakülte ya da daha yükse bir düzey ile değiştirilmesini talep ettikleri not ediliyor. Ayrıca ana okullar sorunu ile ilgili olarak Türk Azınlık’ın azınlık (iki dilli) anaokulların yok olmasından şikâyet ettikleri ifade edilirken raporda, azınlık okulları Encümen Heyeti seçimlerinde yaşanan sorun ile ilgili olarak Türk ve Yunan delegasyonlarının yorumlarına yer veriliyor. ŞİDDET/BASKI Raporda, Yunan makamları ya da Yunanistan’daki çoğunluk tarafından azınlık üyelerine karşı herhangi bir saldırıda bulunulmadığı ifade ediliyor. Buna karşılık olarak ise azınlığa ait bazı binalara zarar verildiği not ediliyor. Raportör, Trakya’daki Müslüman azınlığın etnik olarak homojen olmadığını gözlemlediğini ifade ederek Roman ya da Pomak olarak kendilerini tanımlayan kişilerin Azınlık içerisinde Türk kısmı ile zorla bütünleşmesi yönünde girişimlerde bulunulduğu yönündeki yorumlara ayrıca yer veriyor. Raportör, „Azınlık içerisinde çoğunluğun bazıları tarafından azınlık içerisinde azınlığa karşı tehdit olarak kabul edilmesi son derece ironiktir, fakat gerçek budur” şeklinde bir yorum getiriyor. DERNEK KURMA ÖZGÜRLÜĞÜ Konu ile ilgili olarak raporda Yunan Hükümeti’nin özel gruplar ya da derneklerin adlarında „Türk” kelimesini kullanmaları konusunda gösterdikleri isteksizlik endişe ile not edilirken bu durumun Yunanistan’ın Trakya’daki „Müslüman” azınlık dışında etnik, dini veya dilsel azınlıkların olmadığı yönündeki yorumundan kaynaklandığı ifade ediliyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları referans gösterilerek Lozan Antlaşması ile getirilen sistemin ulusal değil dini kriter üzerine kurulu olduğu bu anlamda dernek isimlerinde „Türk” kelimesine izin verilmesinin sembolik anlamda „koruyucu devlete daha büyük bir önem yükleyebileceği kabul ediliyor. Ancak raporda, Yunan makamlarının azınlık üyesi kişilerin dernek isimlerini özgürce seçmesini reddetmesinin gerçeği reddetmek yönünde boş bir çabadan başka bir şey olmadığı belirtiliyor. Bununla birlikte Pomak ya da Romanların dernek isimlerinde etnik aidiyeti ifade eden sıfatları özgürce kullandıklarının iddia edildiği not edilirken raportörün Dresero-İskeçe Roman Kadın Derneği Başkanı ile görüştüğü, bu anlamda gerekçesiz bir ayrımcılık olduğu ayrıca ifade ediliyor. VATANDAŞLIK SORUNU Raporda, Yunan Vatandaşlık Kanunu 19. Maddesi ile Trakya’daki Müslüman azınlık üyelerinin bir kısmının vatandaşlıktan çıkarıldığı ifade edilirken kanunun 1998 yılında kaldırılmış olmasına rağmen geriye dönük bir etkisi olmadığı not ediliyor. Bu anlamda halen vatansız olarak tanımlanan kişilerin sosyal korunma, sağlık, emeklilik ve kimlik kartları konusunda sorun yaşadıkları belirtiliyor. Raportörün gerçekleştirdiği görüşmelerde bu konunun gündeme getirilmediği ancak bu konuda Yunan makamlarına çağrıda bulunmanın önemli olduğu ifade edilerek Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri şomas Hammarberg tarafından hazırlanan rapor referans gösterilerek Yunan makamlarının harekete geçmesi talep ediliyor. Yanısıra raporda azınlıkların korunması alanında daha modern bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiği not edilerek ayrımcılığın sona ermesi gerektiği ifade ediliyor. Ayrıca medyanın rolü ve ekonomik bütünleşme konularında da yorumlar getiriliyor. Rapor ile ilgili olarak Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu (ABTTF) Başkanı Halit Habipoğlu, „Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi Hunault tarafından kaleme alınan rapor, Türk Azınlık’ın sorunlarının gündeme taşınması bakımından önem taşımaktadır. Taslak rapor ile ilgili gerçekleştirdiğimiz çalışmanın raporun nihai şekline kısmi anlamda yansıtılmış olması oldukça önemlidir. Ancak Batı Trakya Türk Azınlığı’nın sorunlarına genel anlamda detaylı şekilde yer verilmesine karşın, rapor Türk Azınlık’ı memnun etmemiştir. Öncelikle Batı Trakya Türk Azınlığı’nın sayısı konusunda Yunanistan Devleti ve temsilcisi hükümetin görüşü etkili olmuştur. Raporunda Hunault, Müslüman Azınlık’ın rakamının 80.000 ile 120.000 arasında olduğunu ancak Azınlık’ın üç etnik gruptan oluştuğu ifade edilerek Yunanistan’ın savını kabul ederek Türk Azınlık’ın görüşü rapora yansıtılmamıştır. Dahası Türk Azınlık’ın, Müslüman azınlık olarak ifade edilen grup içerisinde yüzde 35 ila 40 oranında nüfusa sahip olduğu ifade edilerek Batı Trakya’da yaşayan Türklerin sayısı daha az gösterilmektedir. İkinci önemli nokta ise müftülük sorunudur. Batı Trakya Türk Azınlığı’nın dini alanda özerk bir yapıda olduğu göz ardı edilerek müftülük sorunu konusunda Yunanistan’ın tezine destek verilmiş, Müftülerin yalnızca dini liderler olarak görev yapmaları durumunda Azınlık tarafından seçilmesi talep edilmiştir. Bu durum ikili anlaşmalara aykırıdır. Vakıflar sorunu konusunda ise taslak rapora nazaran Türk Azınlık’ın görüşleri rapora yansıtılmış, ancak bu durumda da raportör hüküm vermek yerine yalnızca yapılan yorumları metine taşımıştır. Bu anlamda raporun pek çok alanda sorunları gündeme taşımak ile birlikte zayıf bir metin olduğunu ifade etmek mümkündür. Konu ile ilgili görüşümüzü içeren çalışmamızı 27-30 Nisan 2009 tarihlerinde gerçekleştirilecek AKPM ilkbahar oturumuna katılarak yapacağımız görüşmelerde taraflara aktaracağız” açıklamasında bulundu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz