Ana Sayfa Türkiye | Dünya Av. Namık Havutça: “Ege’nin İki Yakasında Barış”

Av. Namık Havutça: “Ege’nin İki Yakasında Barış”

2
0

EGE’de ve Doğu Akdeniz’de adil ve hakça bir barış istiyoruz. Halklarımız bunu istiyor.

Av. Namık Havutça

24.25.26. Dönem Balıkesir Milletvekili Av. Namık Havutça; Ege‘de ve Doğu Akdeniz’de adil ve hakça bir barış istiyoruz. Halklarımız bunu istiyor.

Barış, ışın demetleridir yaz tarlalarında,

İyilik alfabesidir o, dizlerinde şafağın.

Herkesin kardeşim demesidir birbirine, yarın yeni bir dünya

Kuracağız demesidir;

ve kurmamızdır bu dünyayı türkülerle. Barış budur işte.

Çocukluğumuz onların göç hikayelerini dinlemekle geçti. Selanik’ten vapura nasıl binmişler? Nasıl gelmişler? Yolda neler, ne meşakkatler çekmişler? Biz, Misakça köyündeki dedelerimizden, ninelerimizden göç hikayelerini dinleyerek büyüdük. 1924 LOZAN Antlaşması ile Yunanistan’dan mübadele ile gelen göçmenlerden, atalarımızdan bahsediyorum. Bandırma ve Erdek ilçemizin köylerinin çok büyük bir bölümü 1924 LOZAN mübadili köyleridir. Rumların zorunlu göçü sonrası boşalan köylere yerleştirilen muhacirlerdir onlar. Bu yaşanan tarihi dramdan, kim bilir ne hikayeler, ne romanlar çıkar, yazılanlar neler anlatır?

Bandırma Misakça Mahallesi (eskinin köyü), ahalinin yarısı Yunanistan Selanik ili Langaza ilçesi Ligvan köyünden, yarısı da Kavala İlçesi Köseilyas köyünden gelmişler. Benim ailem de, ana tarafım Selanik baba tarafım da Kavala’dan gelmiş bizim memleket topraklarına. Misakça’ya yerleştirilmiş. Misakça, Erdek körfezinde deniz kenarında, Gönen çayının deniz ile buluştuğu noktada şirin bir köy.

Tabi dedim ya bizim kuşağın çocukluğu, dedelerimizin   memleket diye andıkları toprakların, Selanik ve Kavala hikayelerini dinleyerek geçti. Mutuş dedemin (benim namıdiğer Gazi Çolak Mustafa dedemin) ”Eeeey  be kızanlar, Atatürk olmasaydı biz ne yapacaktık nereye gidecektik? ”sözleri, aklıma, o yıllardan beri  çocuk hafızama çivi gibi çakılmıştı. Dedelerimiz yüzlerce yıldır yaşadıkları, babalarının mezarlarının bulunduğu topraklardan kopmak zorunda kalması ne büyük travmadır.

Bugün Yaşanan, Yunanistan ve Türkiye’yi silahlı çatışma noktasına getirmesi bana çocukluğumda dedemin anlattıkları anılara götürdü. Yaşadıkları bunca acıya rağmen, biz onlardan, Yunanlı komşuları için hiçbir düşmanca tavır ve nefret sözü duymadık. Onlar yüzlerce yıllık komşularıydı, arkadaşlarıydı. Karşılıklı dayanışma ve işbirliği içinde yaşadıkları dostlarıydı.

İlginç değil mi? Neden böyle peki, yüzlerce yol yan yana, acıyı kederi sevinci paylaşan Rum ve Türk halkı düşman değildi, onlar komşuydu, üreticiydi, kutsal günlerde bayramlaşan dosttu. Çünkü düşman halkları savaşa kışkırtan, emperyalist silah tacirleri, sömürgeci devletlerdi. İşte bu sezgi ile Mutuş dedem Selanik’teki Rum Hiristiadis’e, Kavala’daki Dimitri’ye düşman değildi. Düşman bu halkları birbirine kırdırmaya çalışan sömürgeci emperyalizm idi. Bugün de öyle değil mi? Ege’de, Akdeniz’de emperyalist güçlerin tezgahı yine sahnede değil mi? Oysa gerçek BARIŞ Ege’yi ve Akdeniz’in ekonomik kaynaklarını, Türk ve Yunan halkının çıkarlarına uygun adil bir şekilde hakça paylaşarak BARIŞ denizi haline getirerek kurabilir.

Her iki yaka halkının yaşadığı acılar ödenen bedeller hala hafızlarda yerini koruyor. Yunan ve Türk halkı emperyalizmin 1920 lerde yaşattığı acıları sarmasının yolu karşılıklı ekonomik, kültürel, tarihi bağlarını güçlendirmek için 1924 te yaşanan travmayı karşılıklı kardeşlik bağları İle yeniden dostluğa, dayanışmaya çevirmek Yunan ve Türk siyasetçilerinin Görevi olmalıdır. Bunun şartları ve tarihi altyapısı da hazırdır.

Yukarıda anımsattığım gibi Türkiye’de milyonlarca Yunanistan, Yunanistan’da milyonlarca TÜRKİYE göçmeni, bu barış ve kardeşliği, dostluğu tesis edecek en önemli sosyal ve siyasal güçtür. Selanik -İzmir, Bandırma-Kavala arasında halkların elleri harmandalı zeybek ve sirtakide buluşursa un, buğday ve zeytin ve zeytinyağı ticareti ile cüzdanlarda, hakça paylaşılan enerji kaynakları fabrikalarda buluşursa, her iki ülke halkını Ekonomik olarak ihya etmeye yeter de artar bile. Şimdi siyasi ve diplomatik taraflar masaya otururken, bu acıları yaşayan ataları Selanik’ten gelen ve Bu topraklarda yetişen bir siyasetçi olarak ben, bir hatırlatma yapmak istedim. Siyaset ve sivil demokratik harekete bir hatırlatmak istedim.

Ege‘nin iki yakasında aynı yemekleri yiyen, aynı müzikleri dinleyen aynı çalgılarla zeybek ve sirtaki oynayan, dilini duymasan kendini Bandırma’da İzmir’de zannedeceğim kadar benzeşen, bayramlarda ve düğünleri de birlikte eğlenen, yüzlerce yıldır komşuluk ve kardeşlik yapan bu halklar barış içinde yaşamaya mecbur ve mahkumdurlar. Dedim ya ben, dedemden Hiristo için kötü söz işitmedim. Yunan Başbakanı Fransız emperyalizmine değil halkına güvenmeli. Egenin iki yakasında Barış ve kardeşlik türküleri, zeybek ve sirtaki oynayıp omuz omuza halaylar çekmek, şehit çocuklarının başında ağlayan, ağıt yakan anaları görmekten çok daha anlamlı ve kutsal değil mi?

Barış sımsıkı kenetlenmiş elleridir insanların

Sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın.

Barış, bir annenin gülümseyişinden başka bir şey değildir.

Ve toprakta derin izler açan sabanların

Tek bir sözcüktür yazdıkları:

Barış

Ve bir tren ilerler geleceğe doğru

Kayarak benim dizelerimin rayları üzerinden

Buğdayla ve güllerle yüklü bir tren.

Bu tren, barıştır işte.

EGE’de ve Doğu Akdeniz’de adil ve hakça bir barış istiyoruz. Halklarımız bunu istiyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz