Ana Sayfa Türkiye | Dünya “Neden Türkiye Mücadeleyi Suriye’ye Taşıdı?”

“Neden Türkiye Mücadeleyi Suriye’ye Taşıdı?”

9
0

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 11 Ekim 2019 tarihinde “Neden Türkiye Mücadeleyi Suriye’ye Taşıdı?” başlıklı bir makale yayınladı.

Bakan Çavuşoğlu makalesinde önemli noktalara işaret ediyor. Bakan Çavuşoğlu makalesinde, “Harekete geçmek durumundaydık. Bazıları Suriye’deki Kürt nüfusunun güvenliği konusunda endişe dile getirdi. Türkiye’nin mücadelesinin Kürtlere karşı olmadığını tekrar etmek ve vurgulamak istiyorum. Bizim mücadelemiz teröristlere karşı. Durumun “Kürtlere karşı Türkler” olarak sunulması kötü niyetli ve yanlıştır. Kürtler bizim düşmanımız değildir.” İfadelerine yer veriyor.

Sayın Çavuşoğlu’nun makalesi aynen aşağıdaki gibidir.

“Neden Türkiye Mücadeleyi Suriye’ye Taşıdı?”

ANKARA, Türkiye – Türkiye’nin kuzeydoğu Suriye’deki askeri harekâtının, Amerikan basınında, Kürtlere yönelik bir saldırı, DEAŞ’ın (ya da sözde İslam Devleti) kalıntılarıyla mücadeleyi zayıflatıcı ve Amerika’nın müttefikleri nezdindeki güvenilirliğine zarar verici olarak yorumlanması üzüntü verici. Yanlış anlamaları ortadan kaldırmak durumundayım çünkü Türkiye’nin ABD ile 67 yıllık NATO müttefikliği, geçici, taktiksel ya da tartışmaya açık değildir.

Türkiye, teröristlerin sınır bölgelerinde oluşturduğu tehlikeyi ortadan kaldırarak ulusal güvenliğini sağlamak amacıyla harekâtı başlatmıştır. Bu harekât, orada yaşayan Suriyelileri terör örgütlerinin tiranlığından kurtaracak ve Suriye’nin toprak bütünlüğü ile siyasi birliğine yönelik tehdidi ortadan kaldıracaktır. Bu iki gelişme, yerlerinden edilmiş Suriyelilerin güvenli ve gönüllü geri dönüşünü kolaylaştıracaktır.

Türkiye, sınırlarında bir terör örgütünün kontrolü altında bir koridoru hiçbir zaman kabul etmedi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu da dâhil olmak üzere, defalarca güvenli bölge tesisini önerdik. ABD’ye teröristlere maddi destek sağlamayı bırakma çağrısında bulunduk.

Ancak ABD’nin güvenlik bürokrasisi, kısaca PYD/YPG olarak bilinen grupla bağlantısını kesmeyi başaramadı. Üstelik, bir Savunma Bakanı da dahil, ABD’li yetkililer, Suriye Demokratik Güçleri’nin çekirdeğini oluşturan PYD/YPG’nin, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve NATO tarafından terör örgütü olarak tanınmış Türkiye’deki PKK’dan ayrılmaz niteliğini kabul etmişlerken. Amerikalı muhataplarımız bu güçlerin sınırlarımıza mücavir bölgelerin dışına çıkarılması gerektiğine ikna olmuş göründüler ve hatta bunun takvimi üzerinde mutabık kaldık. Yakın zamanda, Ağustos ayındaki askeri görüşmeler, PYD/YPG’nin çıkarılacağı güvenli bir bölge tesisinde karşılıklı taahhütle sonuçlandı. Ancak, Amerika Birleşik Devletleri, bunu nihayete erdiremedi ve bizde, terör grubunun Suriye’deki konumunu daha da sağlamlaştırması için zaman kazanmaya çalıştığı yönünde güçlü bir izlenim doğurdu.

PYD/YPG kendisini dünyaya DEAŞ’la savaşan grup olarak tanıtmaya yeltenebilir, ancak aynı zamanda Türk topraklarına tüneller kazmak suretiyle PKK’ya patlayıcı tedarik ettiği de bir gerçektir. Mensupları, hapisten çıkarılan DEAŞ mahkûmlarını Türkiye’ye yönlendirmiştir. Kasım 2017’de BBC, Rakka kentini kurtarmak için düzenlenen koalisyon harekâtı sırasında Suriye Demokratik Güçleri’nin yüzlerce DEAŞ teröristinin kaçmasını sağlayan bir gizli anlaşma yaptığını haberleştirmiştir.

Harekete geçmek durumundaydık. Bazıları Suriye’deki Kürt nüfusunun güvenliği konusunda endişe dile getirdi. Türkiye’nin mücadelesinin Kürtlere karşı olmadığını tekrar etmek ve vurgulamak istiyorum. Bizim mücadelemiz teröristlere karşı. Durumun “Kürtlere karşı Türkler” olarak sunulması kötü niyetli ve yanlıştır. Kürtler bizim düşmanımız değildir.

Hedefimiz, PKK ve PYD/YPG’nin birlikte yürüttükleri, kontrolü altındaki bölgelerde çocuk askerleri silah altına alan, muhalifleri sindiren, demografik yapıyı değiştiren ve zorunlu askerliği mecbur kılan terör yapılanmasıdır.

PYD/YPG boyunduruğu altında acı çeken Kürtler, Araplar, Hristiyanlar ve diğerleri, özgürlüklerine kavuştuklarında daha iyi durumda olacaklardır. Dünya Arami Hristiyanlar Konseyi, ısrarla bu nokta üzerinde durmaktadır.

Bu harekata başlamadan önce, sivillere yönelik riski en aza indirmek ve insani bir krizi önlemek için tüm adımları attık. Geçtiğimiz birkaç yıl boyunca Türkiye; Araplar, Kürtler ve Türkmenler dahil olmak üzere, kuzeydoğu Suriye’den çok sayıda mülteciye barınma sağlamıştır.

300 binden fazlası Kürtlerden oluşan bu mültecilerin çoğu teröristler tarafından evlerinden sürülmüşlerdir. Biz, Türkiye’de, bu insanlara güvenlik, barınma ve geçim kaynağı sunduk. Ekmeğimizi paylaştık ve kamu hizmetlerimizden yararlanmalarını sağladık. Türkiye, dünyada insani yardım konusunda en cömert ve dünya çapında en çok mülteciye evsahipliği yapan ülkedir.

Türkiye, son üç yılda, güvenilir bir model oluşturmuştur. Türkiye’nin 2016-7’de Cerablus ve civarında ve 2018’de Afrin’de olmak üzere Suriye’nin kuzeybatısında yürüttüğü operasyonlar geniş bir bölgeyi teröristlerden temizlemiştir. Bu operasyonlardan sonra, teröristler yüzünden mağdur olan topluluklar barış içinde yaşamaya ve düzenli bir yönetimden faydalanmaya başlamışlardır. 365 bin mülteci, kuzeybatı Suriye’deki evlerine dönmüşlerdir.

Sağladığımız kamu hizmetlerine, 230 binden fazla öğrenci için tesis edilen okullar da dâhildir. Kuzeybatı Suriye’de özgürlüğüne kavuşturulmuş bölgelerde 55 adet ambulansa sahip 6 hastane, 2 binin üzerinde Suriyeli ve Türk personel istihdam etmektedir. Bir adet futbol sahası dahil olmak üzere çok sayıda sosyal tesis ve spor tesisleri inşa edilmiştir. İşyerleri ıslah edilmiş ve ticareti kolaylaştırmak için bir sınır kapısı açılmıştır. Maddi destek sağlanması suretiyle tarım ve hayvancılık başlamıştır.

Türkiye’nin daha önceki operasyonlarını koalisyonun Rakka’da yaptığı yıkımla kıyaslayın; o zaman terörle mücadele operasyonlarını ne kadar dikkatle yönettiğimizi göreceksiniz. Bu operasyonlardan çıkarılan dersler, bu kez daha da iyi işler çıkarmamıza yardım edecektir.

PKK ve PYD/YPG, onlar olmazsa DEAŞ’la mücadelenin güç kaybedeceğini ileri sürerek küresel topluma şantaj yapmaktadır. Ancak, bu vahşi teröristlere karşı mücadele, bilhassa müttefiklerimiz sonuna kadar dayandıkları ve Türkiye ile işbirliğini sürdürdükleri takdirde güç kaybetmeyecektir. Biz, DEAŞ’a karşı bizzat savaş alanına çıkan tek milletiz.

DEAŞ ve diğer terör örgütleriyle mücadele, herkesin katkıları ve işbirliği ile devam edecektir. Bazı Avrupa ülkeleri, bu örgüte katılmış olan vatandaşlarının geri iadesine izin verme konusunda biraz gönülsüz davranmışlardır. Ne var ki, sorunun çözülmesini dilemek bir politika olamaz. Onlar da kendi paylarına düşen yükü omuzlamak zorundadırlar.

Biz Türkiye olarak, Suriyeli mültecilerin evlerine dönmeleri ve DEAŞ ve diğer terör gruplarının yeniden ortaya çıkamayacakları bir ortam sağlamak için zemin hazırladığımıza inanıyoruz.

Suriyeli mültecilerin güvenli ve gönüllü bir şekilde eve dönmelerinin dikkatlice planlanıp yönetilmesi gerektiğinin bilincindeyim. Bu süreç, uluslararası hukuka uygun ve ilgili Birleşmiş Milletler ajansları ile işbirliği içerisinde ilerlemelidir. Suriye birçok etnik yapıyı barındırmaktadır ve Suriye krizi siyasi bir çözüme kavuşana kadar uygulanabilir ve temsiliyete dayalı yerel meclislerin kurulması gerekmektedir.

Son terörle mücadele operasyonumuzun ardından, Kürtlerin çoğunlukta bulunduğu bölgelerde Türkiye, nüfusu yansıtması amacıyla Kürtlerin çoğunlukta olduğu yerel yönetim meclisleri oluşturulmasını hızlandırmıştır.

Suriyeliler artık evlerine gitmek istiyorlar. Gereğinden fazla acı çektiler. Milyonlarca mültecinin eve dönüşü için gerekli olan barışçıl koşulların oluşturulmasına yardım etmek üzere inisiyatif alıyoruz.

Hüküm süren yanlış algıların aksine, operasyonumuz sorunun insani boyutuna eğilmeye, ülkenin bütünlüğünün korunmasına ve siyasi sürece katkıda bulunmaya yardımcı olacaktır.”

Mevlüt Çavuşoğlu
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz