Ana Sayfa Batı Trakya Haberler PROF. DR. EKREM BUĞRA EKİNCİ’NİN YAZISI YUNAN BASININDA

PROF. DR. EKREM BUĞRA EKİNCİ’NİN YAZISI YUNAN BASININDA

15
0

Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin kaleme aldığı yazı, 11 Aralık 2013 Çarşamba günü “Avrupa Birliği’nde Şeriat Hukuku” başlığıyla yayınlandı ve Yunan basınında geniş yer buldu. Bu yazı Batı Trakya’daki Müftülükler ve Vakıf idareleri ile Eğitim alanında uygulananları konu alıyor ve yazının içinde enteresan saptamalar ve tanımlamalar yer alıyor. Yunan basını da bu yazıda belirtilenleri dikkate alarak, yazarın Batı Trakya Türk Azınlığı hakkında yazdıklarının adeta savunmasını yapıyor.

Söz konusu yazıda, “Bunlar arasında Pomak, Arnavut, Torbeş ve Çingene az değildir. İskeçe’nin seçilmiş müftüsü sıfatıyla Ankara’nın desteklediği rahmetli Mehmed Emin Aga da Pomaktı. İskeçe “seçilmiş müftüsü” Mehmed Emin Aga. “Sahte müftülük yapıp vakıf mallarını sattığı” ithamıyla mahkûm olmuş; cezası paraya çevrildiği halde, davasına hizmet edeceğini düşünerek hapis yatmayı tercih etmiş; hastalığı sebebiyle erken tahliye edilmişti.

Gümülcine Resmî Müftüsü Hâfız Cemâli Meço. Ezher mezunudur. Yakın zamanda 240 imamın tamamı Yunanlı 7 kişilik bir jüri tarafından tayin edilmesine dair hükümet kararını büyük bir cesaretle tatbik etmeyerek, Atina’nın geri adım atmasını sağlamıştır” ifadeleri ise dikkat çekiyor.

İşte Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin Biyografisi ve 11 Aralık 2013 tarihinde kaleme aldığı yazısı.

Biyografi

Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci

Ekrem Buğra Ekinci, 1987’de Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Avukatlık stajı yaptı.

Ankara’da başladığı kariyerini İstanbul’da sürdürdü. Doktorasını 1996’da İstanbul Hukuk Fakültesi’nde tamamladı. Hukuk Tarihi doktoru oldu. Ürdün Üniversitesi’nde araştırmalarda bulundu. İlmî ve kültürel maksatlarla Avrupa, Ortadoğu ve Asya’da çok sayıda ülke gezdi.

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde profesördür. Hukuk Tarihi dersleri vermektedir. Arapça ve İngilizce bilir.

Yıllardır radyo ve televizyonlarda popüler tarih ve kültür tarihi üzerine programlar yapar. Gazete ve dergilerde de bu mevzularda yazıları yayınlanmaktadır

Tezler:

*Eski Hukukumuzda Vasiyet (Yüksek Lisans-Selçuk Üniversitesi-1991)

*Tanzimat Sonrası Osmanlı Hukukunda Kanun Yolları (Doktora-İstanbul Üniversitesi-1996)

 

AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ŞERİAT HUKUKU

11 Aralık 2013 Çarşamba

Yunanistan, Bizans’tan elde edilen ilk Osmanlı topraklarındandır. Dört asırdan fazla bir hâkimiyetten sonra, 1821 tarihinde başlayan Yunan İsyanı’nın muvaffakiyete ulaşması üzerine 1829’da Londra Muahedesi imzalandı. Bununla Bâbıâli, Mora ve Kiklad adalarında İstanbul’a bağlı ve yıllık vergi ödeyen bir Yunanistan Prensliği’nin varlığını tanıdı. Ertesi sene tam müstakil Yunan Krallığı kuruldu. Başına da büyük devletler tarafından Avrupalı bir prens geçirildi. Balkan Harbi’nden sonra (1913) Yunanistan, ahalisinin ekseriyeti Müslüman olan Yanya ve Tesalya ile Girit ve Ege adalarını Osmanlılardan, Batı Trakya’yı da Bulgarlardan alarak genişledi. 1911 Trablusgarb Harbi esnasında İtalyanlarca işgal edilen Rodos ve Oniki Ada ise Uşi Muahedesi gereği boşaltılacakken Balkan Harbi çıkınca İtalya sözünde durmadı. 1923 tarihli Lozan Muahedesi bazı şartlarla bu işgali tanıdı. İkinci Cihan Harbi esnasında Almanların işgal ettiği adalar, harb neticesinde Yunanistan’a geçti. Bu devrelerin hepsinde, Yunanistan’da hatırı sayılır bir Müslüman nüfus yaşamaktaydı.

Kim seçecek?

1913 tarihli Atina Muahedesi ile Yunanistan’a bağlanan Osmanlı topraklarındaki müslümanların her çeşit işlerinde kendilerinin tesis edeceği ve hükmî şahsiyeti bulunan Cemaat-i İslâmiye’nin söz sahibi olacağı kabul edilmişti. Lozan ile de bu statü aynen tanındı. Yunanistan, 1920 tarihli “Müftülük ve Başmüftü İntihabıyla İslâm Cemaatlerine ait Evkaf Vâridâtının Sûret-i İdaresine dair kanun” ile Atina Anlaşması’nın hükümlerini iç hukuk mevzuatı hâline getirdi. Müslüman azınlığın teşkilatlanması ve idaresi, Cemaat İdare Heyetleri ve Başmüftü ile müftüler vâsıtasıyla olacaktı. Cemaat heyetleri, müftü ve nâibini seçiyor; bu seçim İstanbul’daki Yunan elçisi tarafından şeyhülislâmlığa arzedilerek tasvibi alınıyordu. Şeyhülislâmlık kaldırılınca, bu prosedürden vazgeçildi.

1967 tarihinde darbeyle başa gelen Albaylar Cuntası, müftü ve nâiblerinin seçimini hükûmete verdi. Cunta düştü; ama Atina, son müftünün, Konsoloslukla irtibatını bahane ederek eski hâle dönmedi. Zamanla yeni âzâ seçilemediği için Cemaat Heyetleri de fonksiyonsuz kaldı. Bunun üzerine 24 Aralık 1990 tarihli bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile 1920 tarihli ve 2345 sayılı kanun yürürlükten kaldırılarak, müftüler, on yıllık imamlar arasından Vâliler tarafından tayin edilmeye başlandı. Ankara’nın bunu kabul etmemesi, bugün diplomatik bir mesele teşkil eder.

Lozan’da iki taraf nüfus mübadelesi yaptığı için, bugün sadece Batı Trakya’da 150 bin kişilik bir Müslüman topluluğu yaşar. Lozan Anlaşması, Yunanistan’daki Türklerden değil, Müslümanlardan bahseder. Zira o zaman Ankara hükümeti, bir İslâm hükümeti idi; henüz milliyetçi bir politika benimsemiş değildi. Bu sebeple Atina, resmî işlerde “Türk” yerine, “Müslüman” tabirinin kullanılmasında ısrarcıdır. Bunlar arasında Pomak, Arnavut, Torbeş ve Çingene az değildir. İskeçe’nin seçilmiş müftüsü sıfatıyla Ankara’nın desteklediği rahmetli Mehmed Emin Aga da Pomaktı.

“Şeriat olduğu müddetçe…”

Batı Trakya Müslümanlarının adlî ve hukukî otonomisi vardır. Buna göre şahıs, aile ve miras davalarını bulundukları şehrin müftülerine arzeder. Burada şeriata göre hüküm verilir. Hanefî mezhebi tatbik edilir. Bu işlere dair vesikalar Osmanlı alfabesi ile tutulup, tasdikli Yunanca tercüme nüshası resmî makamlara bildirilir. İslâmiyetin sadece namaz, oruçtan ibaret bir din olmadığı; mensuplarının bütün dünyasını tanzim etme iddiasında bulunduğu malumdur. Müslümanların, evlenme, boşanma, miras, alışveriş gibi hususlarda, şer’î prensiplere uyması, dinin icabıdır. Müftü ayrıca, Müslüman vakıflarının idaresi, imam tayini, fetvâ ve Kur’an-ı kerim tedrisatı gibi Müslümanların dinî ihtiyaçları ile meşgul olur.

1946’da mülkiyet dağılımını kontrol altında tutabilmek maksadıyla miras meselelerinde isteyenlerin Yunan hukukuna tâbi olma alternatifi getirildi. Buna rağmen geçenlerde Yunan yüksek mahkemesi, itiraz hâlinde mirasta da şer’î kaidelerin tatbik olunacağına hükmetti. Malının tamamını eşine vasiyet etmiş bir müslümanın vasiyetini, kız kardeşinin itirazı üzerine bozdu. Şer’î hukukta vasiyet ancak mal varlığının üçte birinden muteberdir. Şu halde Müslümanlar için Yunan miras hukukunun tatbiki için, tarafların hepsinin anlaşmış olması gerekmektedir.

1984’te solcu Papandreu hükûmeti, Kilise’nin muhalefetine rağmen, evlilik hususunda, isteyenlere Yunan makamlarına gidip, Yunan hukukunun tatbikini isteme imkânı getirdi. O zamana kadar Müslümanlar müftülükte, Hristiyanlar kilisede evlenebiliyordu. İnançsızlar için belediyede evlenme imkânı, bir bakıma Ankara’nın baskısı sayesinde getirilmiştir. Yine de belediyede evlenenlerin sayısı çok azdır. Belediyede evlenen müftülükte, müftülükte evlenen de Yunan mahkemesi huzurunda boşanamaz. Müftülük, kadının mehr alacağını da teminat altına alır.

Atina, hem Kilise’ye, hem de sıkı ihracat yaptığı Arab ülkelerine şirin görünmek maksadıyla bu sistemi muhafazaya taraftardır. Arab ülkeleri, Yunanistan’dan ithal ettiği malları, Gümülcine müftüsünün tasdikini aramaktadır. Eski dışişleri bakanı Dora Bakoyanni gibi bazı solcu politikacılar ve bazı ulusalcı Batı Trakyalılar, şer’î hukukun tatbikini Avrupa İnsan Hakları prensiplerine aykırı bulmakta ve kaldırılmasını istemektedir. ABD, 2013’te Yunanistan hakkında hazırladığı insan hakları raporunda, müftülerin sadece dinî işlerle sınırlandırılarak, şeriatı tatbik salahiyetinin kaldırılmasını tavsiye etti. Eski başbakanlardan sağcı Mitçotakis, “Şeriat olduğu müddetçe, müftüler tayin edilir” diyerek işin özünü kendince ortaya koymaya çalışmıştır. Hükûmet, hukukî hayatı kendi kontrolü altında tutmak istemektedir.

Mühür kimin elinde?

Şimdi Gümülcine, İskeçe ve Dimetoka’da 3 resmî müftü bulunur. Rodos, 12 Adadan olduğu için ve II. Cihan Harbi’nden sonra Yunanistan’a katıldığı için bütünüyle Lozan hükümlerine tâbi değildir. Yunanistan hükûmeti, resmî müftüyü üç aday arasından seçer. Ayrıca Gümülcine ve İskeçe’de Ankara’nın “maddi / manevi desteklediği” 2 “seçilmiş müftü” vardır. Fakat mühür, resmî müftünün elindedir. Ankara, desteklediği bu müftülerin gerçekte bir salâhiyeti bulunmadığı için, onları güçlendirmek adına Yunanistan’da şer’î hukukun kaldırılmasına taraftardır.

Gümülcine Müftüsü Hüseyin Mustafa 1985’de ölünce, hükûmet o zamanki teamüllere aykırı olarak Hâfız Cemâli Meço’yu müftü tayin etti. Bir kesim, Ankara’yı da arkasına alarak bu tasarrufa karşı çıktı. 1990’da da İskeçe Müftüsü Mustafa Hilmi vefat etti. Oğlu Mehmed Emin Aga (1931-2006), babasının nâibi idi. Ankara’ya yakınlığından endişelenen Atina, yüksek tahsili olmadığı gerekçesiyle onu tayin etmedi. Bunun üzerine Mehmed Emin Aga, bazı köy câmilerinde parmak kaldırma usulüyle yapıldığı iddia edilen bir seçimle “seçilmiş müftü” ilan edildi. 1992’de de İbrahim Şerif aynı şekilde Gümülcine Müftüsü ilan edildi. Türkiye’de tahsil yapmış; daha evvel Gümülcine resmî müftülüğünde memur iken Hâfız Cemâli Meço tarafından bir sebeple vazifeden uzaklaştırılmıştı. Resmî müftü/ seçilmiş müftü meselesi bu tarihlerden sonra ortaya çıkmış bir meseledir.

Atina, bu müftüler hakkında “sahte müftülük” gerekçesiyle adlî takibat yapmışsa da, Ankara’yla münasebetlerin düzelmesi üzerine vazgeçmiştir. Câmilerin çoğunda her iki müftünün tayin edip maaşını verdiği iki imam vazife yapar. Resmî imamın maaşı, geliri çok sınırlı olan vakıflardan gelir. Diğerininki, bunun iki katıdır. Mamafih bu imamlar arasında bir geçimsizlik yaşanmamaktadır. Resmî müftü de, kargaşaya sebebiyet vermemek için bu hâle müdahale etmez. Bu otonomi muhafaza edildikten sonra, müftünün tayin edilmiş veya seçilmiş olması doğrusu çok da ehemmiyet taşımıyor. Zira resmî müftü de, gereken vasıfları taşıyanlar arasından tayin edilmektedir. Şer’î prensibe göre, bir İslâm memleketi gayrımüslimler tarafından istilâ edilirse, oradaki Müslümanlar içlerinden bir müftü seçer veya istilâcıların tayin ettiği Müslüman müftünün etrafında toplanırlar. Bu müftü, şeriatı tatbik eder.

Buradaki Müslümanlara resmî bir ideoloji empoze edilmez. Yunan okullarında başını örtmek serbest; Türk okullarında yasaktır. İsteyenler Cuma günü tatil yapabilir; fes giyip sarık sarabilir; Arab alfabesi ile yazabilir. Cuma tatilinin en yaygın olduğu yer, Mehmed Emin Aga’nın memleketi Şahin’dir. Bayram ve kandiller tatildir. Batı Trakya’da, bugün sadece iki Medrese (Gümülcine ve Şahin Medresesi) aktiftir. Atina, bunlara lise statüsü tanıyarak mezunlarını Selânik Pedagoji Enstitüsü’ne alıp Türk okullarına öğretmen yapardı. Ankara’nın muhalefetiyle bu enstitü kapanmıştır. Zira Ankara, beldeye kendi ideolojisini yayabilecek evsafta öğretmenler göndermek isterdi.

Türklerin yaşadığı köy ve kasabalarda Türk ilkokulları; Gümülcine ve İskeçe’de ise iki Türk lisesi bulunur. İlkokulların öğretmenleri Türktür; din derslerini ise köy veya mahalle imamı verir. İmamlar, aynı zamanda Kur’an-ı Kerim kursu hocasıdır. Türk öğretmenlerin bir kısmı Türkiye’den gelir. Alâkalı derslerde Rum öğretmenler de vardır. Ders kitapları, kesintili de olsa Türkiye’den gelir; ancak hükûmet menfi baktığı için Atatürk’e dair bahisler rötüşlanarak talebelere dağıtılır. Türkler çocuklarını Rum veya Türk mektebine verebilir. Türkler, eskiden kolay kolay ev inşa edemez, satamaz, aktaramaz, traktör ehliyeti alamazdı. Çeşitli bahanelerle araziler istimlâk edilirdi. Vakıflar, büyük bir harabiyete terkedilmişti. Milletvekili Sadık Ahmed bu gibi meselelerle mücadele etti. Avrupa Birliği’ne giriş ve zenginleşme ile beraber Ankara ile münasebetler düzelmeye yüz tutunca sonra bu gibi problemler de azaldı. Yunanistan ve İngiltere, Müslümanlar arasında şeriat hukukunun tatbikine izin veren iki AB ülkesidir.

Yunanistan’daki Müslümanlar, bizzat Ankara eliyle Cumacı ve Pazarcı diye ikiye bölünmüş ve Atina karşısında elleri bir kat daha güçsüz düşmüştür. Konsolosluk, Cumacı diye fişleyip “Kara Defter”e geçirdiği isimlere vize zorluğu çıkarmıştır. Bunun, Atina’nın işine geldiği şüphesizdir. Turgut Özal’ın vizeyi kaldırması ile bu muamele de tarihe karışmıştır. Zaten Ankara’nın Dış Türkler politikası her zaman problemli olmuştur. Zira bunlara yalnızca resmî ideoloji ihracı derdine düşmüş; bu da onların vaziyetini güçleştirmiştir. Atina, din hürriyeti bakımından Ankara’dan geride değildir. Türkiye’deki gayrımüslimlerin, hatta Müslümanların, kendi dinlerinin hukukunu tatbikini isteme hakları yoktur. Seçimle gelmesi şöyle dursun, imamların eline okuyacakları hutbeyi bile yazıp veren Ankara’nın, Atina’ya bu yolda baskı yapması ciddiye alınmamaktadır. Osmanlılar zamanında şeyhülislâmı padişah tayin eder; müftüler ise, bulundukları yerdeki imam, müezzin gibi din adamlarının seçimiyle gelirdi. Bu usul 1966’ya kadar devam etmiştir.

İskeçe “seçilmiş müftüsü” Mehmed Emin Aga. “Sahte müftülük yapıp vakıf mallarını sattığı” ithamıyla mahkûm olmuş; cezası paraya çevrildiği halde, davasına hizmet edeceğini düşünerek hapis yatmayı tercih etmiş; hastalığı sebebiyle erken tahliye edilmişti.

Gümülcine Resmî Müftüsü Hâfız Cemâli Meço. Ezher mezunudur. Yakın zamanda 240 imamın tamamı Yunanlı 7 kişilik bir jüri tarafından tayin edilmesine dair hükümet kararını büyük bir cesaretle tatbik etmeyerek, Atina’nın geri adım atmasını sağlamıştır.

 

H ΑΛΗΘΕΙΑ ΓΙΑ ΤΗΝ ΘΡΑΚΗ ΣΤΗΝ…¨ΤΟΥΡΚΙΓΙΕ¨!

Posted on Ιανουαρίου 5th, 2014

H αλήθεια για τη Θράκη στην … «Τούρκιε»!

Είχαμε κι άλλες φορές αναφερθεί στους έντιμους εκείνους Τούρκους που λένε για τα ελληνοτουρκικά ζητήματα όσες αλήθειες δεν τολμούν να πουν συχνά ούτε οι πιο εύστομοι «δικοί μας». Ένα τέτοιο φωτεινό παράδειγμα αποτελεί ο 48χρονος καθηγητής ισλαμικού Δικαίου Εκρέμ Μπουγρά Εκιντζή που έγραψε ένα άρθρο (με τίτλο «Ο νόμος της σαρίας στην Ευρωπαϊκή Ένωση») στην εθνικιστική εφημερίδα «Τούρκιγε» στις 11 Δεκεμβρίου 2013. Παραθέτουμε κατωτέρω όλο σχεδόν το άρθρο του Εκιντζή και ελπίζουμε να το διαβάσουν κι εκείνοι οι καλόπιστοι Έλληνες που ακόμη πιστεύουν ότι στη Θράκη αδικούμε κάποιους ή ασκούμε …«εθνικιστική πολιτική».

Τις προάλλες ο Γ.Γ. του υπουργείου Παιδείας της Ελλάδας Γιώργος Καλαντζής δήλωσε πως ¨Είμαστε η μοναδική χώρα στην Ευρώπη που εφαρμόζει τον ισλαμικό νόμο¨. Πραγματικά είναι εκπληκτικό το ότι εκεί οι μουσουλμάνοι έχουν κάποια θρησκευτικά δικαιώματα που δεν υπάρχουν στην Τουρκία.

 

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz