Ana Sayfa Yunanistan Haber İstanbul Rumları Hakkında Çok Konuşulacak Bir Yazı

İstanbul Rumları Hakkında Çok Konuşulacak Bir Yazı

26
0

Kathimerini gazetesinin 27.10.2020 tarihli sayısında, İstanbul Rumları ve Türkiye’de kendilerine karşı davranış ve yaşam şekillerine yönelik kaleme alınan çok konuşulacak bir yazı. Yazı gerçek dışı bir şekilde Yunanistan’da kamuoyuna bu dönemde bu şekilde sunulmaya çalışılmış.

Yazıda, İstanbul Rumları’nın yaşamlarını İstanbul’da sanki baskılar ve ayrımcılık ve tehdit altında devam ettirdikleri ön plana çıkarılmış. Oysa İstanbul Rumları’nın Türkiye’de yaşadığı eşitlik ve serbestliği, Batı Trakya’daki Türkler dörtte birini dahi yaşayamıyor.

Hazır sırası gelmişken bunu da belirtmekte fayda var. Keşke Yunanistan da farklı kimlik ve dine mensup olan Batı Trakya’daki Yunanistan vatandaşlarına, Türkiye’nin Rum Azınlığa davrandığı gibi davransa, verdiği hakları verse de Batı Trakya’daki Türk Azınlık da Lozan’da verilen hakları refah içinde eksiksiz yaşabilse.

Batı Trakya’daki Türkler her daim İstanbul’daki Rum Azınlığın yaşam kalitesini gıpta ile izlemiş, Türkiye hükümetlerinin Rum Azınlığa davranışlarını hep kıskanmıştır ve Yunanistan’ın da bunu örnek almasını arzulamıştır. Ama melesef aradaki fark her zaman olduğu gibi dağlar kadardır.

Dolayısıyla da böyle bir yazının bu dönemde kaleme alınması ve Yunan kamuoyuna servis edilmesi akıllara soru işaretlerini de beraberinde getiriyor.

Kathimerini gazetesindeki yazıya özetle şöyle bir bakacak olursak şu başlıkla aktarılmış.

“İstanbullu Rumlar hayatta kalmak için “kelimeleri gizliyorlar”

“İstanbul’un Rumları siyasi konular hakkında fazla konuşmamayı öğrenmişler. Kimisi Yunanistan ile Türkiye arasındaki mevcut gerilimden hiç bahsetmek istemiyor, kimisi de telefonda kısık sesle konuşuyor ve herkes sözlerini tutuyor.

Rum Cemaati Vakıflarını Destekleme Derneği Başkanı Antonis Parizianos, Kathimerini’ye yaptığı açıklamada, “Ben çok şey bilenlerdenim ve düşündüğümüz gibi dile getiremediğimiz pek çok şey var, ancak biraz örtülü olmalıdır. Bir endişemiz var” diyor.

Son on yılda yaşadığı İstanbul Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesörü Dimitris Triantafillu, “Soydaşlarımız artık kriz çıktığında verdikleri tepkiyle – başlarını eğip hayatta kalma moduna giriyorlar, kendilerini ifade etmemeyi öğrendiler,” değerlendirmesini yapıyor.

1948 yılında İstanbul’da doğan bay Parizianos, zorlu olayların görgü tanığı olmuş. Yaşanan 1955 Eylül olaylarında bir çocuktu, 1964’teki zulümlerde bir ergen, 1974’te Kıbrıs’ın Türk işgali sırasında bir yetişkindi.

Şimdi durum o kabus dönemlerine benzemiyor – devlet koruma istekliliği gösteriyor, komşularıyla hiçbir sorunları yok, diyor bay Parizianos – ama anlattığı bu endişe her zaman İstanbul Rumları’nı takip ediyor.

“Ne zaman bir sorun olsa, kabaklar kafamızda kırılır, ve o zaman bütün bunlar kötüleşen siyasi durumun bir sonucuydu, bu yüzden korkarım ki benzer bir şeyimiz olmasın.” Diyerek, son yıllarda Türkiye’nin kamu hizmetleriyle azınlık diyaloğunun ve buna hizmet etme istekliliklerinin azaldığını da sözlerine ekliyor.

İstanbul’un Yunanlıları veya başka bir deyişle Rumları, 15 milyonluk bir İstanbul’da Helenizm’in varlığını canlı tutmaya çalışan yaklaşık 2.000 kişilik bir azınlıktır.

İstanbul’da üç Rum okulu – Zografio, Zappion ve Büyük Millet (Ruhban) Okulu -, bazı Rum Ortodoks kiliseleri ve tabii ki Patrikhane halen açık vaziyette. Ancak Yunan azınlık belirsizlik içinde var – ve belki de şu anki gibi gerilim zamanlarında koruması bu şekildedir.

“İstanbul Rum Azınlığın işine geliyor”

Yunan Savunma ve Dış Politika Vakfı (ELIAMEP) Türk programı Başkanı İoannis Grigoriadis, Ermenistan’daki durumun, Rum Azınlık için Yunan-Türk sorunlarından daha fazla tehlike oluşturabileceğine işaret ediyor. Grigoriadis, Yunan hükümetinin durumun ciddiyeti konusunda bir fikir sahibi olduğunu ve tırmanışı önlemeye çalıştığını düşünüyor, ancak bir kaza olayının da göz ardı edilemez olduğunu ileri sürüyor. Türkiye’nin sadece Yunanistan’ı değil, genel olarak Batı’ya karşı olması, Azınlığı doğrudan hedef alınmadığı için de bu İstanbul’daki Rum Azınlığın işine geldiğini belirtiyor.

39 yaşındaki tur rehberi Giannis Kurteşoğlu, “Şu anda yaşanacak olumsuz bir şey yok, çünkü her zaman olduğu gibi bilinen-bilinmeyen biziz, bu popülasyonda hedef değiliz” diyor.

Eşi Türk, o ve iki çocuğu Hristiyan Ortodoks olarak vaftiz edilmiş, özel Yunanca dersleri alıyorlar ve ikisi de Yunan-Türk meselelerini tartışıyor, ancak gerilimin amacının halkın dikkatini başka yönlerden uzaklaştırmak olduğuna inanıyor. Bunu da Türkiye’yi etkileyen ekonomik krize bağlıyor. Bunun bizi hiçbir şekilde bölmeyeceğini söylüyoruz çünkü yaratmaya çalıştıkları siyasi bir mesele, eğitimli ve kültürlü yurttaşlar, insanlar internetle araştırıyor artık. Eğer bir kimse İstanbul’un herhangi bir bölgesine giderse insanların çoğunlukta Anadolu’nun derinliklerinden olduğunu ve “tek konuştuğu konu dinler” olduğunu görecek ve meseleler daha değişik olacaktır.”

“Yüksek sesle konuşmuyoruz”

Kadir Has Üniversitesi’nde Profesör olan Triantafillu, artık daha fazla dikkat ettiğini, bir Yunan arkadaşla buluştuğunda da yüksek sesle konuşmadıklarını söylüyor. 26 yaşındaki Stefania ise iki ülke arasındaki (Yunanistan-Türkiye) gerilimin daha fazla yayılmayacağına inanıyor. Türkiye’de Ermenice konuşulduğunda ise şu an tepkinin daha yoğun olacağını düşünüyor.

Adını vermek istemeyen 63 yaşındaki bir Rum soydaş, telefonda siyasi konular hakkında pek bir şey söyleyemeyeceğini çünkü dinlenebileceğinden korktuğunu söylüyor ve ekliyor, “Bunlar o kadar hassas konular ki, Erdoğan yüzünden konuşmaktan korkuyoruz, çünkü her şey duyuluyor.” Yunanistan ile Türkiye arasındaki uçuşlar dururuldu, Yunan soydaş olan eşi şu an Yunanistan’da ve Türkiye’de oturma izni bulunmayan eşi artık Türkiye’yi hiç ziyaret edemediğini söylüyor.

“Tayyip Erdoğan da ne istediğini bilmiyor.”

80 yaşındaki siyaset bilimci bay Millas’ı korkutan tek şey, hayatında ilk kez tam olarak ne olduğunu anlamamasıdır. Millas şöyle diyor. “Ne olduğunu anlamıyorum ve bu iyiye işaret değil, çevremdeki Türk arkadaşlarım da neler olduğunu anlamıyor. Türkiye’yi anlamak için bir kişiyi anlamalıyız – Tayyip Erdoğan da ne istediğini bilmiyor. Bir rakibimiz ve uyumu olmayan, öngörülebilir olmayan ve ne yapacağını bilmeyen bir düşmanımız var.” Millas, Türkiye’nin tarihinde ilk kez uluslararası alanda bu kadar izole bir halde kaldığını, ekonominin iyi gitmemesine ek olarak, Erdoğan’ın islamcıların zihniyetiyle Kemalist aklını ve Gülencileri de kaybettiğini ekliyor.

“Kalabalıkta kayboluyoruz”

Yıllardır Atina’da yaşayan İstanbul merkezli siyaset bilimcisi İraklis Millas, Kathimerini’ye verdiği demeçte, “Önemsiziz, bizi çok sık duymazlar, bizi görmezler, bir şekilde izimizi kaybettiler. Üzerinde ismimizin yazılı olduğu dükkanlar vardı” diye ekliyor ve devam ediyor. “Ama şimdi azınlık kalabalıkta kayboldu ve bu nedenle, ne olduğu konusunda endişelenmenin yanı sıra, Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki savaş nedeniyle artık düşman olan Ermenilerin aksine artık korku içinde yaşamıyorlar.”

Profesör Dimitrios Triantafillu, “Türkiye AB’ye katılmak istemediğini ve üye olamayacağını anlamıştır ve dolayısıyla da özerk bir güzergah seçiyor. Ancak bu özerkliğe şu anda kolayca ulaşılamaz ve bu yüzden biz de baskı altındayız” diyor.

40 yaşındaki İstanbullu Manolis Minaoğlu, “Son 20 yılın en yoğun durumu” diyerek, iki ülke arasında ne ciddi bir sorun olduğunu ne de halkın birbiriyle sorunu olduğunu vurguluyor. “Umarım bu gerilim çabuk biter” diyor.

“Üssümü Yunanistan’a taşıyacağım”

Ticari gemilerde ikinci kaptan olan 33 yaşındaki  Aleksandros Gargaridis, ise üssünü Yunanistan’a taşımak istediğini, çünkü Türkiye’de işlerin hem mali hem de İstanbul Rumları açısından kötüye gittiğini söylüyor. Artık sokakta rahatlıkla Yunanca konuşmadığını, duyduklarında gözlerinin değiştiğini, bazılarının düşmanca konuştuğunu vurguluyor. Aracıyla İpsala Sınır kapısı’na geldiğinde gümrük memurlarının Yunan plakasını görünce kendisine motoru kapatıp beklemesini söylediklerini belirtiyor. Ancak daha sonra gümrük memurlarıyla Türkçe konuşunca ve Türk vatandaşı olduğunu gösterince de “tamam seni Yunan sandık” dediklerini ifade ediyor.

“Yunanistan ile Türkiye arasında bir kötülük, bir kaza olursa eğer ilk kurşunu bizimkiler, Rumlar yiyecek, çünkü 1955 Eylül olaylarında öyle olmuştu ve şimdi babam komşusundan korkuyor, daha önce korkmuyordu çünkü korkmasına bir neden yoktu.”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz