Ana Sayfa Batı Trakya Haberler BAŞMÜFTÜ SEÇİMİ VE MÜFTÜ SEÇİMİ HUSUSUNDA GALİBA YANLIŞ ANLAŞILMALAR VAR

BAŞMÜFTÜ SEÇİMİ VE MÜFTÜ SEÇİMİ HUSUSUNDA GALİBA YANLIŞ ANLAŞILMALAR VAR

30
0

Batı Trakya’da Başmüftülük konusunda yanlış anlaşılmaya sebebiyet veren duruma açıklık getirilmesi gerektiğine inanıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Yunanistan ziyaretinin Atina ayağının ilk andan itibaren başlamasıyla birlikte, ülkemiz Yunanistan’ın Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopulos ile yaptıkları görüşmede, ilk olarak Başmüftülük’ten bahsetmesi Yunanistan’da siyasiler, Yunan halkı ve Yunan basını tarafından yanlış algılandığı görülmektedir.

Başmüftülük seçimi bir bakıma Müftülük seçimi olarak algılanmışa benziyor. Ve halen onun yankıları sürüyor. Bugün halk arasında ve Yunan basınında bu durumun hakim olduğu görüyorum. Oysa Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan Müftülük seçimi cümlesini asla kullanmadı. Atina’da yapmış olduğu konuşmasında, akabinde Gümülcine ziyaretinde de yapmış olduğu konuşmasında hep Başmüftülük’ten bahsetti.

Durum böyle iken, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın sözleri kamuoyunda sanki Müftülük seçimi olarak bir yer edindi. Oysa işin aslı öyle değil. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan Başmüftü seçiminden bahsetti. Nereye dayanarak mı?

Bu olayı bir irdeleyelim.

Kısaca değinmek gerekirse, Atina Antlaşması (1913), 14 Kasım 1913 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu ve Yunanistan Krallığı arasında Balkan Savaşlarının sonunda imzalanmış bir barış antlaşmasıdır.

Bu antlaşmanın bazı şartları şunlardır:

1. Osmanlı İmparatorluğu Yanya, Selanik ve Girit’in Yunanistan’a ait olduğunu kabul etti.

2. Yunanistan’da kalan Türklerin durumu da düzenlendi.

1913 Atina Antlaşması ve 3 Nolu Protokolünün bazı bölümlerinde Başmüftülük ile ilgili şu hususlar yer almaktadır.

11. Maddede, bırakılan topraklarda oturanların hayat, mal, şeref, din ve gelenekleri güvence altına alınmakta, bunların Yunan yurttaşlarla aynı medeni ve siyasi haklara sahip olacakları, dinlerini açıkça uygulayabilecekleri belirtilmektedir.

Halife olarak Padişah’ın ismi hutbelerde okunmaya devam olunacaktır. madde ayrıca, Müslüman cemaatlarının yönetimi konusunda önemli hükümler getirmektedir. Mevcut veya oluşacak bu cemaatların muhtariyyetine ve hiyerarşik yapısına dokunulmayacak, sahip oldukları fonlara ve gayri menkullere ilişilmeyecektir.

Müslümanlarla manevi önderleri arasındaki ilişkilere karışılmayacak, bu dini önderler İstanbul’daki Şeyhülislamlık makamına bağlı olacaklardır.

“Müftüler Müslüman seçmenlerce seçilecektir. Başmüftü, Yunanistan’daki bütün müftülerin toplanarak seçecekler.”

Müftüler Müslüman seçmenlerce seçilecektir. Başmüftü, Yunanistan’daki bütün müftülerin toplanarak seçecekleri üç aday arasından Yunan Kralı tarafından atanacak, bu atama üzerine Osmanlı Padişahı kendisine bir “menşur” ile onun fonksiyonlarını yerine getirmesini ve diğer müftülere karar ve fetva yetkisi vermesini sağlayacak bir “mürasele” gönderecektir.

Böylece, en azından manevi olarak Müslüman cemaatının İstanbul ile ilişkileri sürdürülmüş olmaktadır. Müftüler yalnız din konularında ve vakıfların yönetimine nezaret etmekte değil, Müslümanların evlenme, nafaka ve mütevelli tayini gibi dünyevi meselelerinde de yetkilidirler. Kararları Yunan makamlarınca uygulamaya konacaktır.

12. madde, her türlü vakfın güvence altına alındığını, bırakılan topraklarda bunların cemaat tarafından yönetileceğini, gelirleri Osmanlı İmparatorluğu’nda bulunan kurumlara bırakılmış olsa bile bu vakıfların Evkaf Vekaleti tarafından satılana dek Müslüman cemaatlarınca yönetilmeye devam olunacağı hükmünü getirmektedir. Vakıf rejimi ancak uygun ve peşin tazminat verilerek değiştirilebilecektir. Eğer çeşitli din ve hayır kuruluşları yeterli gelirden yoksun kalacak olurlarsa, devlet yardım edecektir.

1913 Antlaşması’na üç protokol eklenmiştir. Antlaşmanın 2. maddesi hükmüyle “bütün Yunanistan topraklarında” geçerli kılındığını gördüğümüz 3 numaralı protokol gene Müslümanlara birtakım azınlık hakları getirmektedir. Buna göre, Başmüftü ve Müftüler Yunan memurlarının hak ve görevlerine sahip olmakta, Başmüftü, Müftüleri malî ve dînî bakımdan denetleyebilmektedir.

Bu Müftüler ancak Yunan Krallığı anayasasının 88. maddesi gereğince görevden alınabileceklerdir. En önemlisi, Protokol, Müslüman cemaatlarının tüzel kişiliğini tanımaktadır (md. 13). Protokol Müslüman özel okullarını ve bunların gelirlerini de tanımaktadır. Bireylerden veya İslam ileri gelenlerinden oluşacak komisyon tarafından kurulacak okullar da aynı statüde olacak, buralarda eğitim resmi programa uymak ve Yunanca zorunlu olmak şartıyla Türkçe yapılacaktır.

Görüldüğü gibi, 1913 Antlaşması herşeyden önce Müslümanların mülkiyet haklarını titizlikle güvence altına almakta, can, din, gelenek gibi temel noktalara atıf yapmakta ve cemaat yönetimlerinin muhtariyeti, müftü seçimi, vakıfların yönetimi ve hatta İstanbul’la ilişkilerin sürdürülmesi ve kimi vakıf mallarının satışı konusunda Osmanlı Evkaf Vekâleti’ne atıf yapmaktadır. 3 numaralı protokol ise cemaatların tüzel kişiliğini açıkça tanımakta, Müslüman okullarının muhtar yönetimine ve buralarda Türkçe eğitim yapılmasına imkan vermektedir.

Yunan Dışişleri Bakanlığı’na göre;

Yunan Dışişleri Bakanlığı’na göre, 1913 antlaşması yerine 1923’te imzalanan Lozan antlaşması geçmiştir ve bugün Yunanistan’ı Türk kökenli azınlıklar konusunda bağlayan tek antlaşma da bu Lozan antlaşmasıdır.

Yunan Dışişleri’nin iddiası ilginçtir, çünkü Yunanistan’ı azınlıklar açısından asıl bağlayan genel anlaşma olan 1920 Yunan Sevr’ini hiç yapılmamış varsayarak doğrudan doğruya 1913’ten 1923’e atlamaktadır. Bunun sebebi, Yunan Sevr’inin Yunanistan’a tek taraflı azınlıkları koruma yükümlülüğü getiren bir uluslararası metin olması olsa gerektir ve Yunanistan, en azından Türk kökenli azınlıklar açısından, mütekabiliyet göstermeyen koruma hükümlerini tanımamak eğiliminde gözükmektedir.

Lozan Konferansı görüşmeleri de, bu Konferans’ta imzalanan barış antlaşmanın 1913 Atina Muahedenamesi’ni (dolayısıyla, 3 numaralı Protokol’u) yürürlükten kaldırmadığının delilidir.

Nitekim Venizelos, 19 Aralık 1922 oturumunda Türkiye’deki azınlıkların korunması hükümleri görüşülürken, 1913 Antlaşması’nın 11. maddesini okumuş ve yeni Türkiye’nin de böyle geniş güvenceler vermesi gerektiğine örnek olarak göstermiştir.

Daha da ötesi, 29 Aralık 1922 tarihli oturumda Türk heyetinin İstanbul Rum Patrikliği’nin yurt dışına çıkarılması konusunda direnmesi üzerine söz alan Yunanistan delegesi Kaklamanos, Müftüleri Müslümanlara seçtiren, Başmüftünün de İstanbul’a bağlı olmasını öngören Atina Antlaşması’ndaki hükümlerin bu durumda yürürlükte kalmasını kabul edemeyeceklerini söylemiş, fakat buna Fransız delegesi Laroche, konumuz açısından son derece önemli olan bir cevap vermiştir.

Yapılması söz konusu olan Antlaşma (Lozan) Yunanistan’ın ve Türkiye’nin daha önce doğrudan doğruya girişmiş bulundukları hukukî yükümlülüklerden hiç birini değiştiremez ve Konferans’ın bu çeşit yükümlükleri kaldırmak ya da doğrulamak yetkisi de yoktur.

Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın Müftü seçimi değil de Başmüftü seçimi hususunu ortaya atması bir tesadüf asla olamaz, aksine Müftülük sorununun çözülmesi konusunda baştan başlanması gerekliliğini bir kez daha ortaya çıkarmıştır.

Yunan kamuoyu ve basınında, Batı Trakya’da Azınlık arasında son döneme konuşulan, ki bana göre bilinçli bir şekilde yapılmaktadır ve bu şartlar altında, Başmüftü seçimi olmadan Müftülük seçimi Yunanistan’ın işine yarayacağı gibi, Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı’nın uluslararası anlaşmalardan doğan hakları doğrultusunda yaptığı Müftü seçimini de yok hükmünde sayacaktır. Dolayısıyla da uzun yıllardan beri var olan ve halen günümüzde devam eden Müftülük sorununu çözüme kavuşturmayacaktır.

Onun için Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan Atina ziyaretinde sağlıklı, kalıcı ve uluslararası anlaşmalara uygun ve tanınan haklar dahilinde soruna çözüm sağlayacak bir sürecin başlatılmasına yönelik bir adım atmıştır.

Ancak uzun yıllardan beri ülkemiz Yunanistan’ın gündemini meşgul eden Müftülük sorunu eğer çözülmek isteniyorsa, ülkemiz Yunanistan’ın uzun uğraşlar verdiği ve yürürlüğe koyduğu o meşhur “240 imam yasası” uygulaması ile çözüme kavuşturulamayacaktır.

İlhan Tahsin

BİRLİK Gazetesi

Genel Yayın Yönetmeni

    

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz