Ana Sayfa Batı Trakya Haberler BALKANLAR’I ANADOLUYA BAĞLAYAN “DRİNA KÖPRÜSÜ “BELGESELİ, 1 ARALIK’TA TRT HD’DE

BALKANLAR’I ANADOLUYA BAĞLAYAN “DRİNA KÖPRÜSÜ “BELGESELİ, 1 ARALIK’TA TRT HD’DE

18
0

TRT-HD’DEN DEV BELGESEL: DRİNA KÖPRÜSÜ: TÜRK SPOR TARİHİNE DAMGASINI VURMUŞ BALKAN KÖKENLİ SPORCULAR VE YAKIN TARİHİMİZİN BİR ÖYKÜSÜ…

Drina Köprüsü: Yakın Tarihimizin Bir Öyküsü…

TRT-HD tarafından yapılan ve kısa bir süre sonra yayımlanmaya başlanacak olan “Drina Köprüsü” Belgeselinde, Türk Spor Tarihine damgasını vurmuş; genç kuşaklar açısından “iz” bırakmış; sporseverlerin bir dönem idolü haline gelmiş; Balkan kökenli sporcuların sportif yaşamlarının öyküsü üzerinden, Osmanlı’dan bugüne geçerli tarihi ve kültürel bağlarımız bulunan Balkan coğrafyasının yakın dönemdeki öyküsü de anlatılmaktadır.

Kariyerinin Zirvesinde Türkiye’yi seçenler ya da Zirveye Türkiye’de Erişenler…

• “Drina Köprüsü” Belgeselinde, her birinin toplumsal hafızamızda ayrı bir yeri olan, ülkemizin önde gelen kulüplerinde forma giyen, ter döken, kimileri antrenör ve spor yorumcusu olarak da hizmet veren, dahası, Olimpiyatlarda, uluslar arası müsabakalarda ay yıldızlı formayla büyük başarılar elde eden; kariyerlerinin zirvesinde Türkiye’yi seçen ya da zirveye Türkiye’de yükselen onlarca sporcunun öyküsü işlenmiştir. Bu belgeselde,Ali Şen, Elvir Boliç,Georgehe Hagi,Mirsat Kovaçeviç,Naim Süleymanoğlu,Zoran Mirkoviç;Zoran ,Nevriye Yılmaz,Neriman Özsoy,Simoviç, Cevat Prekazi, Şeker Begoviç, Harun Erdenay, Tarık Hodziç ve daha nice sporcu ve spor adamının öyküsünü izleyebileceksiniz.

Dev Belgesel: 5 Ülkede Yapılan Çekimler, onlarca bilim insanı ve yazardan görüşler:

“Drina Köprüsü” Belgeselinin yapımı için, başta Türkiye’miz olmak üzere çok sayıda ülkede, mahallinde, yerinde çekimler yapılmıştır. Bu ülkeler; Bulgaristan, Makedonya, Belgrad, Bosna-Hersek ve Karadağ’dır. Çekimlerin yapılacağı yerler konusunda ve çekimler sırasında aralarında, Prof.Dr. Hasan Ünal-Siyaset Bilimci, Prof.Dr. Tanıl Bora-Sosyolog, Prof.Dr. Gjorgiev Dragi-Tarihçi-Makedonya gibi bilim insanlarının ve Ali Ece, Uğur Meleke, Branko Vlijisic-Karadağ, Zlotka Klanski-Makedonya, Seid Tefterijova-Bosna Hersek, gibi spor yazaralarının görüş, öneri ve arşivlerinden yararlanılmıştır.

TRT-HD ve TRT Belgesel Ekibinin Tam Mesaisi ve İş Birliğiyle:

TRT Belgesel tarihinin belki de en önemli yapıtlarından birini teşkil edecek “Drina Köprüsü” Belgeseli için projenin isim ve öncüsü, TRT-HD Kanal Koordinatörü Kürşat Özkök’ün yönetiminde ve yönlendiriciliğinde, TRT-HD ve TRT Belgesel Programlar Müdürlüğünden uzman bir takım oluşturulmuştur ve bu ekip aylar boyunca ve gece-gündüz süren çalışmaların sonucunda, Drina Köprüsü Belgeseli’ni izleyicilerimizin beğenisine sunulmak üzere hazırlamıştır.  Belgeselin Çekim Ekibinde: Genel Koordinatör Kürşat Özkök, Zeynep Keçeciler-Yönetmen, Zeynep Keçeciler ve Mahmut Yalav-Yapımcılar, Sezai Zabun ve Sabri Avcı- Görüntü Yönetmenleri, Nuri Leblebici-Kurgu, Uran Aydın- Kaynak Metin Yazarı Turan Aydın, Göknur Birincioğlu-Metin Yazarı, olarak yer almış; müzikleri ise Zlatko Origanksi yapmıştır. 

 

30’ar Dakikalık 5 Bölüm Halinde Yayınlanacaktır…

“Drina Köprüsü” Belgeseli Birinci Bölüm 1 Aralık Pazar  Saat 20.30’da…

“Drina Köprüsü” Balkanların Hüzünlü Öyküsü belgeselimizin, birinci bölümü 1 Aralık Perşembe Saat 20.30’da yayına girecek. Haftada bir olmak üzere her biri 30 dakikalık bölümler, 5 bölüm halinde TRT-HD ekranlarından yayınlanacaktır. Aynı gün TRT ANADOLU kanalından saat 22:30’da yayınlanacak, TRT SPOR kanalında 6 Aralık Cuma günü saat 21:30’da ilk bölümü yayına girecektir. Bir birinden ilginç sportif yaşam öykülerinin işlendiği, bununla birlikte, yüzlerce yıl Osmanlı toprağı olan Balkanların son dönemde yaşadığı trajedilerden de kesitlerin yer aldığı, belgesel, spor temalı olsa da arka planında; tarihi, kültürel, toplumsal konuların da yer aldığı bir yapım. Bu niteliği ve içeriğiyle, “Drina Köprüsü” belgeselimiz, kısa süre içinde yurt dışından talep alabilecek ve çeşitli televizyon kuruluşları tarafından yabancı dillerde de yayınlanma potansiyeline sahip bir belgesel.

HD ses ve görüntü kalitesiyle

“Drina Köprüsü”nü TRT-HD ekranlarında izlemeye davetlisiniz…

Not: “Drina Köprüsü”nün tarihteki yeri:

Halen Sırbistan  toprakları içinde Vişegrad’da bulunan Drina nehri üzerindeki Drina Köprüsünü, Osmanlı İmparatorluğu’nun en büyük Sadrazamlarından biri olan Sokullu Mehmet Paşa tarafından  yaptırılmıştır. Köprünün bulunduğu yerleşim yerine Saraybosna’dan birkaç saatlik yolculuk ve çok sayıda tünellerden geçilerek ulaşılabilir. Drina nehri “ağlayan nehir” olarak da tanımlanır. Nitekim Balkanları kasıp kavuran iç savaş ve çatışmalarda da çok dramatik olayların bu civarda cereyan ettiği bilinmektedir. Tarihi önemdedir.

Öte yandan, İvo Andriç adlı yazarın, 1942 Temmuz- 1943 Aralık tarihleri arasında bu köprü üzerine yazığı ve 1945’te Belgrad’da yayınlanmış bir romanı da bulunmaktadır.

TRT HD kanalı nasıl izlenebilir?

TRT HD; 

Türksat 3A uydusunda şifresiz olarak, Frekansı 11041 MHz dikey (V) SR: 8400,FEC:3/4 // Digitürk 333. Kanalda // D -Smart 66. kanalda // Kablolu TV Teledünya 6. kanalda // TT net Tivibu  302.kanalda//   Web www.trt.net.tr ve mobil uygulamalar dan izlenebilir.

TRT-HD  1 Aralık Pazar günü Saat:20.30

TRT -ANADOLU  1 Aralık Pazar günü Saat:22.30

TRT-SPOR 6 Aralık Cuma 21.30

VİDEO İZLE: http://www.youtube.com/watch?v=ZdwwFmsM5qk&feature=youtu.be

 

KONUSU:

Ortak bir tarihsel ve kültürel mirasa sahip olduğumuz Balkan Coğrafyası Türkiye açısından her zaman önemini korumuştur. Acımız ve sevincimiz bu coğrafyanın insanıyla hep bir olmuştur.

Kanlı savaşlara, hüzünlü göçlere sahne olan coğrafyayı bu sefer başarılarıyla, dünya spor tarihine damgasını vuran yıldız isimlerle izleyici karşısına taşımak hedeflenmiştir.

Bu isimlerin hepsi hafızalarımızda çok derin izler bırakmıştır. Başarılarını büyük bir coşku ile izlediğimiz her bir isim Türk Sporuna büyük katkılar sağlamıştır.

Bu proje bir anlamda göğsümüzü kabartan her bir isme Türk Spor severlerin vefa borcudur.

30 dakika 5 bölüm olarak hazırlanan projede aşağıda belirtilen isimlerle görüşülerek, Türkiye ile ilgili anıları izleyiciye aktarılmaya çalışılmıştır.

Savaşın yakasını hiç bırakmadığı Balkan Coğrafyasından gelen bu isimlere geçici sürede olsa ev sahipliği yapmıştır Türkiye…

Sevgi ve mutlulukla andıkları bu ülkeden sıcak ve güzel anılar ile ayrılmışlardır.

 

AMACI:

Türk Spor Tarihine damgasını vurmuş Balkan Kökenli Sporcular ve Spor adamları üzerinden eski bir Osmanlı vatanı olan Balkan Coğrafyasının ve Tarihinin izleyiciye aktarılması hedeflenmiştir.

 

KONUK LİSTESİ

  • Ali Şen
  • GeorgeheHagi
  • PetarNaumovski
  • MirsatTürkcan
  • NaimSüleymanoğlu
  • HalilMutlu
  • EnverTürkileri
  • İvan Abadjiev
  • NeshkaRobeva
  • CevatPrekazi
  • ZoranSimoviç
  • Emil Kostatinov
  • ElvirBoliç
  • ŞekerBegoviç
  • MirsatKovaçeviç
  • TarıkHodzic
  • BogdanTanjevic
  • HarunErdanay
  • İbrahim Kutluay
  • Nihatİziç
  • NevriyeYılmaz
  • NerimanÖzsoy
  • TümerMetin
  • Theofanis Gekas
  • ZoranMirkoviç
  • HüseyinBeşok
  • Mustafa Hasanagaiç
  • ArtimŞakiri
  • PetarMiloshevski
  • JovannaBrekoceviç
  • TarıkÜstün-SporYazarı
  • Ali EceSporYazarı
  • UğurMelekeSporYazarı
  • Prf. Dr.Tanıl Bora-Sosyolog
  • Prf.Dr.HasanÜnal-SiyasetBilimci
  • Prf. Dr GjorgievDragi-Tarihçi-Makedonya
  • ZlotkaKlanski- SporYazarı-Makedonya
  • BrankoVlijisic-SporYazarı-Karadağ
  • SeidTefterijova-SporYazarı-BosnaHersek
  • VeliSpaho-SporYazarı-Bosna

 

ÇEKİM YAPILAN ÜLKELER

 

1.Türkiye

2.Bulgaristan

3.Makedonya

4.Belgrad

5.Bosna-Hersek

6.Karadağ

Çekim Ekibi

Genel Koordinatör: Kürşat Özkök

Yönetmen: Zeynep Keçeciler

Yapımcılar:Zeynep Keçeciler-Mahmut Yalav

Görüntü Yönetmenleri: Sezai Zabun-Sabri Savcı

Kurgu:Nuri Leblebici

Yardımcı Yönetmen:Hacer Çalışkan

Kaynak Metin:Turan Aydın

Metin Yazarı:Göknur Birincioğlu

Müzik:Zlatko Origanski

 

 

Naim Süleymanoğlu:

 

 

 

Zeynep Kececiler: Sayın Süleymanoğlu bu hatıranızı pek çok kez yazılı basında ve görsel medyada paylaştınız. Ancak izleyicilerimizin hafızalarını tazelemek adına Bulgaristan’dan Türkiye’ye ilitica öykünüzü bizimle bir kez daha paylaşır mısınız?

 

 

 

Naim SÜLEYMANOĞLU – 00:03:41 –Tabii biz Melbourne’a gittikten sonra, ulaştıktan sonra oradaki Türkler yine ziyarete geldiler. Türkler olsun, Bulgarlar olsun sporcuları ziyarete geliyorlar. Gene aynı arkadaşımız, 85 yılında bana yardımcı olmak isteyen arkadaş yine geldi.  Dedi: “fazla seninle konuşmayacağım, niyetin varsa sana yardım edelim; yoksa bizi uğraştırma fazla.” Ben dedim: “yok dedim niyetim” arkadaş: “tamam” dedi. Bir arkadaş daha var yanında, kolundan tuttum “ben dedim müsabaka gecesi iltica etmek istiyorum yardımcı ol” dedim. “Tamam” dedi. Gittiler, bunlar ve o akşam müsabakalar yapıldı. Müsabakalar yapıldıktan sonra onlar organizasyonu otelin önüne yapmışlar otelden beni kaçırmaya hazırlamışlar. Biz müsabakaya gittikten sonra ben Dünya Kupası’nı ben kazanmıştım tek sporcuya veriliyordu. Banke yapıldı müsabakalardan sonra bankede otelden kaldığımız otelden 25-30 km bir yerde organize ediyorlardı. Biz orada arabalar, otobüsler aldılar oraya götürdüler yağmurlu bir geceydi. Orada eğlenirken tam masalar oturacağız kokteyller vardı kokteylden sonra masalara oturacağız tam oturdum masaya baktım arkadaş bar kısmında oturmuş orada gelmiş nasıl öğrendiyse orada banke olduğunu ben de dedim “ben dışarı çıkıyorum” dedim o zaman yanımdaki Bulgar çocuk “ben de geleyim” dedi “gel dedim sende” öbürü de geldi. 2 kişi daha geldi benimle birlikte. O zaman karşıdaki arkadaş dedi ki yanıma gelme gibi hareket yaptı anlamasınlar diye bende öbür tarafa da lobiye oturdum. Lobide de diğer arkadaş oturuyordu dedi ki “Naim, her şey hazır. Otelden orada sana yardımcı olacağız. Ne gerekiyorsa her şeyi yaptık.” Ben dedim ben oteli artık bekleyemem artık irtica etmem etmek istiyorum buradan kaçmak istiyorum.”  O zaman dedi “ben çıkıyorum 30 saniye sonra gel” dedi “1 dakika sonra gel dedi araba kapının önünde olacak” çok yağmurluydu. Tamam dedim 1 dakika geçti mi geçmedi mi bilmiyorum o heyecanla kapı zaten açılır kapanır bir tekme vurdum çıkar çıkmaz hemen anlamışlar zaten hemen arabaya bindim kaçtım. Yani arkadaş arabayı sürmeye başladı diğer arkadaşlar hemen geri dönmüşler Naim kaçtı diğer arkadaşlara söylemişler. Oradan biz tabi otelin yanına gittik. Otelin yanında diğer arkadaşlar bekliyorlardı. Durdu ışıkları yaktı karşılıklı dedi “git dedi şu karşıdaki arabaya bin bundan sonra biz sana sahip çıkamayız. Bizi tanıyorlar çünkü. Onun için senin, o arkadaşlar dedim ben bunları tanımıyorum e tabi biz o zaman Doğu Bloğundan ne olacağınızı bilemezsiniz bir yakalasalar çevirseler artık hayatınız kayar. O korkular yok dedi onlar dedi bizim insanlarımız problem yok. Ben arabadan çıktım birine karşı taraftan sarıldım “hoş geldin.” Oradan arkadaşın evine gittik arabayı kullanan arkadaşım yanında iki kişi daha vardı. Evine vardıktan sonra o diğer iki arkadaşa “siz gidebilirsiniz” dedi. İşte hanımı çay yaptı, çay içtik ondan sonra Birsen telefon etti. Dedi “yalnız mısın hanım çocuklar Türkiye’ye gidiyor” dedi. Bu akşam yarın sabah o zaman dedi gel dedi sana bir şey söyleyeceğim geldi işte geldi bu arkadaş Naim Süleymanoğlu. İşte Naim dedi Bulgar takımına irtica etti ona dedi sahip çıkacaksın senin evinde saklanacak senin evinde olduğunu benden başkası bilmeyecek. O arkadaş beni aldı o çok sakindi böyle bir marketin önünde dururdu. İşte gazete falan almak için tabi o çok sakin ben çok heyecanlıyım. Yani sanki hiçbir şey olmamış gibi bu da herhalde farkında değildi olayın nasıl olduğunun. Evine gittik işte ertesi sabah bunu ailesi Türkiye’ye gitmek için hava limanına götürdü Türkiye’ye gitmek için. Orada 4 gün kaldım o ertesi gün artık bütün televizyonlar patladı ilk haberler olarak benden başlıyorlar işte kayboldu teröristler tarafından kaçırıldı. O zaman farkına vardı herhalde benim nasıl bir işe bulaştığını. Orada 4 gün kaldıktan sonra işte elçiliğe gittik elçilik vasıtasıyla orada yabancılardan sorumlu polisler geldiler sorular sordular ben kendi isteğimle irtica ettiğimi, orada Türklere zulüm yapıldığını, insanların hapislere atıldığını ve 2 milyondan fazla insanın isimlerini değiştirdiklerini, onun için ben irtica etmek istedim. “Nereye gitmek istiyorsun” dedi. “Türkiye’ye” dedim. Önce Türkiye’ye bir sorun çıkıyordu daha sonra bu halloldu o dönemin Dışişleri Bakanı, zannedersem, Mesut Yılmaz işte aralarında konuşuyorlar Bakanlar Kurulunda. İşte Türk asıllı biri Melbourne’dan irtica etmiş Türkiye’ye gelmek istiyormuş. Özal’da kulak misafiri olmuş “bana da anlatın” demiş. Anlatmışlar, “kendisi gelmek istiyorsa kendi isteğiyle devreye girin, getirin” diyor Rahmetli Özal. O zaman Türkiye ve Avusturalya hükümeti arasında anlaşıp beni Londra’ya uçakla yanımda bir diplomat onunla birlikte Londra’ya. Londra’da bir gece kaldıktan sonra rahmetli Özal’ın uçağıyla Londra’dan Ankara’ya getirttiriyor.

 

 

 

Halil Mutlu

 

Zeynep Kececiler: Sayın Mutlu, Naim Süleymanoğlu Türkiye’ye iltica etmeden önce siz de orada halte sporuyla ilgileniyordunuz. Sayın Süleymanoğlu’nun ilticası sizin orda ki yaşamınızı etkiledi mi?

 

Halil Mutlu – 00:02:41 – O dönemlerde spor okulunda okuyorduk. Naim Süleymanoğlu’nun 86 yılında Melbourne’dan ülkemize iltica ettikten sonra önce ailesine ve sonra dolayısıyla halter ailesine geldi. Bizim yaşımızda o zaman ufaktı. 13 yaşlarındaydık. Bizde tabi ki okulda gerek öğretmenlerimiz ve antrenörlerimiz kısmında bazı sıkıntılar yaşadık. “biz sizi okutacağız, yetiştireceğiz ve sizde yeri ve zamanı gelince Türkiye’ye gideceksiniz” şeklinde böyle söylemler muhakkak hocalar tarafından olmuştur. Ama o zamanlarda benim için bir rüyaydı bir hayaldi Türkiye’ye gelmek. O zaman deseydiniz ki bana “Halil Amerika’ya gidebilirsin.” Amerika benim için daha evet olurlar arasında idi. Çünkü o tarafla ilgili okullarda pek sıkıntı yaşamadık, hep iyi kısmından okundu halbuki Türkiye ile Bulgaristan sınır komşusu, hatta benim şehrimde tam sınırda aramızda belki bir dağ var. Ama benim için Amerika bir o kadar yakınken Türkiye sınırı uzaktı bana çünkü öyle bir eğitim sisteminden gelmiştik. O zamanda hocalarımız derlerdi yani “biz sizi okutacağız, eğiteceğiz yetiştireceğiz sizde böyle Naim Süleymanoğlu gibi kaçacaksınız. İhanet edeceksiniz.” Noktasında bazı baskılar ve söylemlerde bulunuyorlardı. Ben her zaman şöyle düşünmüşümdür evet ben bazen rüya görüyorum ama bu büyüklerimiz benden daha fazla rüya görüyorlar diye düşünmüştüm ama gerçekten de hocalarımızın dediği olay 1989 itibariyle gerçekleşti. İşte orada yaşayan Türk vatandaşları, hocalarım, arkadaşlarım hepsi ülkemize geldi. Ben orada geriye kalanlardandım. Tabi ki belli bir zaman sonra aralık ayının sonlarında bende geldim. Yani böyle. Naim ile başlayan bir süreçti, Naim’in Türkiye’ye gelişiyle birlikte bize karşı yapılan  psikolojik veya yıldırmamı diyelim buna hoş olmayan bir tarzdı bunlar. Daha sonra bazı hocalarında faaliyete geçtiğini gördük. Nedir sporcu haklarımız elimizden alındı, sadece okuyabileceğimiz ve bundan sonra Kırcaali bölgesinde halter branşı olmayacağı, işte yarın öbür gün bizlerinde gideceği, tekrarlanarak söylenen bir şeydi.

 

 

 

Mirsat Türkcan

 

SORU

 

Zeynep Kececiler: NBA’de oynayan bir sporcusunuz. NBA sürecinizi de bizimle paylaşır mısınız? Nasıl geçti bu süreç ve Balkan kökenli olmanız işlerinizi kolaylaştırdı mı ya da zorlaştırdı mı?

 

Mirsat Türkcan: Tabi şimdi ben ilk önce alt yapılarda başarılı olmaya çalıştım. Orada da oldum. İşte Türkiye’de en genç basketbolcu seçildim. Avrupa’da en iyi genç basketbolcu seçildim. Türkiye için bir ilkti bu. Avrupa’da da en iyi basketbolcu seçildiğim zaman Türkiye için de bir ilkti. Ondan sonra döndüm bir gün Aydınörs’e dedim ki “Abi dedim ben NBA’e gitmek istiyorum.” Ya dedi hadi sen kendi işine bak. Sen burada oynamaya… Valla ben dedim ki gitmek istiyorum. Sonrasında arkadaşların etrafında ben NBA’e gitmek istiyorum. Herkes gülüyorlardı. Ya herkes Aaa Mirsat sen rüya görüyorsun falan filan ama onu 96 da söyledim. Biz Koraç Kupası’nı kazandığımız zaman ondan sonra seçildim orada ilk anda 18. Seçildim. Tabiki bu Türkiye için güzel olaydır. Çünkü yani tarihinde hiç kimse gitmemiş daha önce. Zaten Avrupa ülkelerinde herkes gitti. İspanya’da gitti. Eski Yugoslavya’da üç kişi beş kişi bilmiyorum şimdi sayısını ama onlar da gittiler. İtalya’dan NBA e gittiler. Ben de ilk oldum tabiiki hem de tarihe girmiş olduk. Hem de Efes Pilsen için güzel bir olay oldu. Ama tabi NBA’e gittikten sonra biraz acele ettim ben. Yani keşke şimdi 20 sene sonraya dönsem keşke biraz bekleseydim bir iki sene daha. Bilseydim Efes Pilsen’de ya da başka bir takımda Avrupa takımda ondan sonra gitseydim. Ama tabi şimdi geçmiş zamanı karıştırmak istemiyorum. Ama NBA’de bence en büyük olay doğru zamanda doğru bir takımda bir oyuncu olması lazım. Ben de ne doğru zamanda ne doğru takıma gittim. Ama mücadele ettim tam oynamaya başladım sakatlandım. Ondan sonra ben de tabiki biraz sabırsızdım hemen döndüm geriye. Efes Pilsen’e. Pişman da olmadım. Yani çünkü hakikaten Avrupa’da çok güzel bir kariyere sahip oldum. Zaten sporda biliyorsunuz ne kadar siz yetenekli olursanız olun ne kadar siz iyi oynarsanız oynayın sağlık olmadıktan sonra her şey boştur. Ben de 35-36 yaşıma kadar basketbol oynadım. 20 sene boyunca Allah bize sağlık vermiş ve büyük bir başarıyla noktaladım sonuçta.

 

 

 

Neriman Özsoy

 

Zeynep keçeciler: İlk Milli maçınızda neler hissettiniz? Duygularınızı bizimle paylaşır mısınız?

 

 

 

Neriman Özsoy: 00:31 – İlk milli takıma davet edildiğimde hakikaten profesyonel anlamda bu kadar kariyerli bir sporcu olduğumu düşünmemiştim. Yalnızca voleybolun içinde ki bir diril bir smaç vurmak benim çok hoşuma giderdi o sertliği hissetmek beni voleybola çekenlerden bir tanesi olmuştur. Ben sadece smaç vurmayı öğrenip ondan sonra voleybolu bırakmayı düşünürdüm ama daha sonra ablamın antrenmanları’ndan sonra antrenmanlarım konuldu beni voleybola bir şekil de  ilk başladığım antrenörlerim itmeye başladı. Ondan sonra da sevmeye başladım açıkcası kendimden iki jenerasyon önce milli takımla birlikte oldum ablalarımla diyebilirim. Orda hep en küçük bendim ve hep onlardan bir şey öğrendim hep kendimi geliştirdim hep yanlarında dolaşırdım bir şeyleri yapa bilmek için bunlarda benim çok hoşuma gitti. Ondan sonra ben hakikaten voleybola gerçekten kariyer sahibi olmak için devam ettim. İnanılmaz bir duyguydu ben ilk milli maçımı hatırlıyorum da çok heyecanlanmıştım oraya çıkmak o bayrakla birlikte o bayrağı göğsünüzde taşımak bütün herkesin içinde kendi bildiğiniz marşı okuyor olmak sizi hakikaten ayrı bir yere koyuyor diye düşünüyorum. Aslında sizin özel olduğunuzu hissettiriyor insanların size bakış açısı, saygısı değişiyor diye düşünüyorum. Ve gururla göğsümde taşıdım.

 

 

 

Nevriye Yılmaz

 

Zeynep Keçeciler: Yunanistan ‘da oynadığınız yıllara ilişkin anılarınızı bizimle paylaşır mısınız? Sizin Yunanistan ‘da olduğunuz yıllarda komşumuzla aramızda siyaseten gerginlikler yaşanaıyordu? Sporcu olarak siz bunu hissettiniz mi?

 

Nevriye Yılmaz 06.51 – Yani ben İsrail’den sonra gitmiştim. Yunanistan’a ve açıkçası ve o dönemlerde de birazcık kriz vardı iki ülke arasında biraz tedirgindim. Hani ama gençtim küçüktüm 21 yaşındaydım çok fazla olaya vakıf değildim olaya oraya gidince hani sonuçta ben bir kin ve düşmanlık beslemiyordum Yunanistan’a karşı ama onlarda onların halkına adar inmişti onu gördüm ben. Hani böyle ön yargı vardı. Hani böyle her an savaşmaya hazırlarmış gibi böyle bir durum vardı o dönem hani sonra çok yakın arkadaşlıklar kurdum hala on yıl geçti ama hala çok yakın arkadaşım var görüştüğüm Yunanistan’dan ben giderim o gelir. Yani öyle dışardan gözüktüğü gibi değil halka inildiğinde onlarda çok bize benzer hani böyle kendi ülkeleri için onlarda çok milliyetçiler bir kere ama benim için çok güzel geçti özellikle İsrail’den sonra kendi evimde gibiydim yani Türkiye’de oynuyormuş gibiydim. İnanılmaz çok yakın sadece din farklı onun dışında ki her şey birebir aynı diye bilirim. İnsanların sıcaklığı sohbeti dışardaki ortam onların yaşayış tarzı tamamen Türkiye’yle aynı eş.

 

 

 

 

 

İbrahim Kutluay

 

Zeynep Keçeciler: Yunanistan’da oynayan ilk Türk Basketbolcumuzsunuz. Bu yıllara ait anılarınızı bizi

 

İbrahim Kutluay: 00:03:26 – Şimdi Yunanistan’da oynayan ilk Türk basketbolcusuyum. E tabii bunun belli başlı sorumlulukları vardı. Ben oraya ilk gittiğimden itibaren bu sorumlulukları üstümde taşıyarak hep yaşadım. Attığım adımlara dikkat ettim gerek saha içerisinde gerekse saha dışında sosyal hayatımda bunlara hep dikkat ettim. Çünkü yapacağım en küçük bir hata hem benim ülkemi zor durumda bırakabilirdi çünkü insanların  gözü benim üzerimdeydi. Bir Türk olarak ne yapıyorum, nasıl bir performans gösteriyorum sahada, takım arkadaşlarımla ilişkilerim nasıl, sosyal hayatımdaki ilişkilerim nasıl? Bunların hepsini irdeliyordu insanlar. Bu sorumluluğu taşıyarak yaşadım ve gerçekten de iki ülke arasında bir dostluk bağı oluşturduğumu düşünüyorum. 2002 yılında Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Ödülü’nü aldım. Buna benim hayatımda aldığım en önemli ödüllerin başında geliyor zaten. Çok mutlu olmuştum onu aldığımda çünkü gerçekten her yıl Türkiye’den Yunanistan’a,  Atina’ya gelen birçok insan, arkadaşım tanıyayım ya da tanımayayım beni bir şekilde buluyordu. Benimle sohbet ediyordu, benimle bir ilişki kurmaya çalışıyordu. Orada ne yapacaklar, nereye gidecekler, nerede yemek yiyecekler? Bunların hepsini bana soruyorlardı. Ya da İstanbul’a gelmek isteyen insanlar benden bilgi alıyordu. Benim yönlendirmeme güveniyorlardı

 

 

 

Peter Noumovski

 

Zeynep Kececiler. Türkiye’de ki yıllarınıza ait anılarınızı bizimle paylaşabilir misiniz?

 

Peter Naoumovski

 

Gerçekten Türkiye benim her zaman kalbimde olacak. Hiçbir zaman Türkiye’yi, Türk insanını da unutamadım, unutmayacağım. Bir de Türkiye’ye ne zaman gidiyorum kendim ülkem görüyorum. Çok rahat hissediyorum kendimi. O yüzden Türkiye’ye karşı svegim büyük

 

 

 

Cevat Prekazi

 


ZK:Türkiye’ye ilk geldiğiniz de Türk Futbolu’nun durumu nasıldı. Değerlendirir misiniz?

 

Cevat Prekazi Ben ilk gelince İstanbul’a GS tesislerinde o zaman yeni yapılmıştı. Bi baktım o toprak saha şaşırdım, çünkü biz o zaman toprak saha hiç oynamıyorduk ve Simon’a sordum biz burada mı çalışıcaz. Dedi evet. Ohoooo dedim süper. Tabii ki süper bir antrenör olan Jupp Derwall vatdı takımın başında.  Muhteşem şeyler yaptı Türk Futbolu için. Zaten o ilk adımları attı. Türkiye’nin futbol geleceğini o yaptı. Muhteşem bir antrenördü. Onunla ben sık sık konuşuyordum. Hep sordu ve o bizi öyle yaptı ki takımı birbirini her anda saha içinde dışında bir arkadaş bir grup olarak normal. Tek biz yapabileceğiz bir şey o da şampiyonluk için, kavuşmak şampiyonluğa. Tabii ki 12 sene geçmiş, GS şampiyon olmamış. Öyle bir atmosfer yarattı ki Derwall. Biz sadece Şampiyon olmayı düşündük. İşte ilk sene biz maalesef gol averajda şampiyon olamadık. Ondan sonra üst üste 2 sene şampiyon olduk. Tabii ki o adamı yani Derwall’i hiçbir zaman unutmamak lazım.

 

 

 

Soru: Türkiye’de nasıl karşılandınız? Türkiye’ye dair anılarınızı bizimle paylaşır mısınız?

 

Cevat Prekazi

 

Vallahi ben Türkiye’ye geldim, kendimi hiç yabancı hissetmedim. İnsanlar bambaşka futbolu sevenler. O kadar yaklaştılar, hepsi sırf bana değil herkese yaklaşıyorlardı. O yüzden ben kendime hiç yabancı hissetmedim. Bana daha kolay geldi. Her maçta öyle. Söyleyebilirim benim kötü maçlarım vardı, hiçbir zaman bana kötü bir şey söylemediler. O bana daha fazlasıyla veriyordu. Moral yükseliyordu. Her maçta yükseliyordu ki başka öteki futbolculara değildi öyle. İlk saygı sevgi bana gösterdiler. Tabii ki ben her maçta her idmanda kendimi gösteriyordum. Oluyordu ki ben rezil oynuyordum maçları ama hiçbir zaman ben onu hissetmedim ki bana duymadım bile kötü bir söz. O benim için çok kolaydı o zaman. Ben her maçta kendimi göstermek istiyordum çünkü sırf burada alıştım. Maçları oynarken çünkü Türkiye’de tezahürat. Burada en özel tribündü en özel taraftarlar vardı. Ben ne zaman sahaya çıkıyordum ben tabii ki gelenler için oynuyordum. Kendim için hiç düşünmüyordum. Ne zaman Türkiye’ye geldim, çok daha güzel idi. Her taraf bütün tribünlerde herkes şarkı söylüyordu

 

 

 

Elvir Boliç:

 

Zeynep Keçeciler: Sizin futbol kariyerinizde pek çok unutulmaz an var ama; 1996 yılında Mancester’a attığınız gol Türkiye’de çok büyük etki yarattı. O anı bizimle paylaşır mısınız? Yani neler hissettiniz, o maça nasıl hazırladınız, biraz anılarınızdan bahseder misiniz?

 

Elvir Boliç: Tabi yani bu soru hep sorulur bana. Yani şimdi mesela ne kadar zaman geçse bu golü ve bu maçı sanki daha çok önem kazanıyor. Yani ben baktığım zaman beni her gören insan yani Türk olan insan yani fark etmez hangi taraftar olursa olsun yani o maçı ve golü hatırlar. Yani ilk görüşünde hep onu söylerler yani. Beni görüp “aa Mancester, gol” falan yani güzel bir duygu. Yani biz mesela o maça çıkarken yani bu kadar önemli bir şey olacağını pek düşünmezdik çünkü; yani normal bir maç oynuyoruz. Açıkçası ben Mancester United’ın o kendi sahasında öyle bir 50 senedir kimse yenmediğini bilmiyordum yani. O yüzden biz de öyle bir duyguyla çıkmadık. Şimdi biz çıkıp yeneriz falan. Böyle bir şey olunca maçtan sonra öğrendik biz. E tabi ki yani çok sevindik. Aslında benim en sevindiğim konu mesela o maçtan sonra yani İstanbul’daki, Türkiye’deki o sevinci falan görünce çok şaşırdım yani. O kadar insanın sevinmesi falan biz öbür gün gelince o insanları hava limanında karşılaması falan yani tabii ki insana çok gurur veriyor ve çok mutlu ediyor. Ama dediğim gibi yani sanki ne kadar zaman geçse özellikle benim açısından bu maç daha önem taşıyor çünkü; yani inanın küçük çocuklar mesela o maçı, o zaman doğmayan çocuklar, beni sokakta gördüğü zaman hemen Mancester’i hatırlatıyor yani benim için çok güzel bir olay yani.

 

 

 

GHEORGIA HAGI:

 

ZK: Hagi için Türkiye ne ifade ediyor? Galatasaray ne demek?

 

Hagi: Benim hayatımdan büyük bir bölüm, tek bir maçla kalamam. Önemli bir kariyere sahip olmak için çok çalıştığım, kendi hayatımdan çok önemli bir bölüm. Kariyer sonumun da bir kısmı, belki de olanlar arasındaki en güzellerinden bir tanesiydi. 5 sene oyuncu olarak ve diğer 2-3 sene de hoca olarak. Bunlar benim hayatım için çok önemliydiler. Hem profesyonel olarak hem de ailevi olarak. Kendimi çok iyi hissettim Türkiye’de, İstanbul’da… Ve her zaman büyük bir zevkle geri dönebilirim veya her zaman benim yanımda… Hiçbir zaman oradan gitmişim gibi düşünmüyorum.

 

Ve aslında ben daha gitmedim, hala ordayım. İnanmıyorum. Her zaman bana yakın, bana ve aileme yakın. Biz zaman zaman geliyoruz, İstanbul’u ziyaret ediyoruz. Bizim hayatımızdan önemli bir bölüm. Bunu bütün kalbimle söyleyebiliyorum çünkü biliyorum, benim eşim de çocuklarım da orada kendilerini çok iyi hissediyorlar.  Çok güzeldi, çok güzel. Çok güzel yaşadık, o yüzden

 

ZK: Galatasaray da unutmadığın önemli bir an. Yaşadığın en güzel an…

 

Hagi: Bir an mı? Hım… Final maçı. Kazandığın zaman, en güzel zaman o zamandır işte. Biz finali kazandık, UEFA Kupasını ve Süper Kupayı… Bunlar en önemlileri. Biz şampiyonluklar ve iç maçlardan bahsediyoruz. Kişisel performanslar… kazandığımız zaman, en güzel o zamanlardır. Avrupa’da o zaman güzeldi. En güzel an, en güzel anlar bunlardı, en zirvede olan anlar bunlardı. Diğerleri bir maç, bir kazanılan şampiyonluk, bir maç bir gol olarak kalırlar.  Ancak Avrupa’nın en iyisi olmak önemli bir şey. O zaman kendinle gurur duyuyorsun, yaptığın her şeyden.  Galatasaray’ın başardığı büyük iş bu… Bunun dışında; sadece Galatasaray için kazanmadı, Türkiye için kazandı, değil mi?

 

Theofanis Gekas

 

ZK: Siz Samsun Spor’da oynarken gol atınca tribünler de Sirtaki Çalıyordu? Türk izleyicisinin bu tepkisini nasıl karşıladınız

 

GEKAS: Sirtaki’nin Türkiye’ye girmesi bence ayrı bir öneme sahipti. Beni daha fazla motive ediyordu ve daha fazla gol atmama yardımcı oluyordu. Benim için burada asıl önemli olan insanların beni, bu şekilde kabul etmiş olmalarıydı.

 

 

 

Zoran Mirkoviç:

 

 

 

ZK: Türkiye ve Fenerbahçe ile ilgili düşüncelerinizi ve hiç unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

 

 

 

Zoran Mirkoviç:

 

 

 

Fenerbahçe’nin en büyük gücü onun taraftarlarıdır. İnanın, bütün dünyayı gezdim, bütün kıtalarda oynadım, üç büyük derbi oynadım: Belgrad, Torino ve İstanbul’daki. Onlarınki gibi hiç bir yerde taraftarları görmedim. Şu fanatizmi, onların ilettiği sıcaklığı, onların bütün ekibe ve sahaya ilettiği pozitif enerji – çarpıcı bir şeydir. Tekrar söylüyorum, onlar Fener’in en büyük gücüdür.

 

Pek çok anım var Fenerbahçe ile ilgili.Biri şu Antep’e karşı evde oynadığımız ve ilk yarıda 3:0 yenildiğimiz efsanevi maçıdır. O zaman ikinci yarıda futbol ustasının, Milan Rapajić’in (Rapayiç), girişi geldi. Bütün skor değişti, şu maçı 4:3 kazandık. O bilimkurguya yakın olan bir maç idi, birinciliği alacak bir takımla oynadık. Tabelada ikinci oldular. Çok güçlü bir ekibiydi, ilk yarıyı 3:0 yeniliyorduk, ama skoru değiştirmek için gücümüzü topladık. Söylediğim gibi, öncellikle Milan Rapayiç’in sayesinde, ama taraftarların da. Hatırlıyorum, ikinci yarıya çıkarken herkes bir ağızdan bağırdı: “Biz inanıyoruz, siz de inanın!”  O muhteşem bir şeydir, o kadar etkileyiciydi ki onu asla unutmayacağım. İkisi, kupayı alına oldu, iyi hatırlıyorsam Samsun’dan dönerken. Dönünce çok geç oldu, belki gece saat bir oldu. Sokaklarda o kadar insan vardı, taa saat altıya kadar, tesislere gelmemize kadar. Beş saat otobüste geçirdik ve koskoca kalabalık bizi Avrupa yakasında takip etti. Köprüyü geçip Bağdat Cad. geldik – orada kaç kişi

 

olduğunu karar veremiyorum. Orada o gece 300-400 bin kişi olduğunu söylenir. Ertesi gün stadyumda yedi yıl alamadığımız kupa için kutlama yapıldı.

 

 

 

Jovana Brakočević

 

Çin ve Japonya’da kalırken çoğu insanlar Sırbistan ve Balkan nerede olduğunu bilmiyordu.  Bulamadılar, duymamışlar da. Ama şu bana engel olmadı çünkü bir oyuncuya olarak saygı gösteriyorlardı. Genelde, sporcuya bir oyuncuya olarak bakıyorlar once, sonra onun memleketi. Bu da kötü bir taraf değil. İyidir aslında, bizim Balkan zihniyeti dolayı.  Bütün gelen yabancı sporcuların Türk sporunun gelişmesine yardım ettiklerini düşünüyorum. Tabii Türkiye’de onların kariyerinde hep önemli bir yere sahip oldu. Özellikle Balkanlardan gelen, benzeyen zihniyetmiz dolayı. Bu sistemde alışmak daha kolaydır. “Sıcak gönüllü” da olduğumuz için her şey daha kolay yürüyor, Türk sporu kesinlikle çok ileri gitti. Sadece Balkanlardaki insanlar dolayı değil tabii, bütün gelenler dolayı. Türkiye spora çok veriyor, o da çok etkilendi.

 

 

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz