Ana Sayfa Salla Gitsin ANLATTIKÇA ANILACAğIZ, DUYULACAğIZ, DUYURACAğIZ BAşKA YOLU YOK

ANLATTIKÇA ANILACAğIZ, DUYULACAğIZ, DUYURACAğIZ BAşKA YOLU YOK

28
0

Değerli okurlar, geçtiğimiz günlerde anavatan Türkiye’den Gümülcine’mizde çok iki değerli büyük gazeteci köşe yazarını ağırladık. Bir saatliğine de olsa kendilerini misafir ettik. Başta Başkonsolos Mustafa Sarnıç olmak üzere, Muavin Konsoloslardan Fatih Akarcalı ile birlikte Hürriyet gazetesi yazarlarından Doğan Hızlan, Zaman gazetesi yazarlarından Beşir Ayvazoğlu, bu iki değerli gazeteci Gümülcine Türk Gençler Birliği’ne geldiler. Bizlerde tesadüfen olsada kendilerini orada görme fırsatını yakaladık. Hazır yakalamışken Batı Trakya’mızı ve bizlerin durumunu kendilerine anlatmadan edemedim. Kendilerine bizi anlattım. Kısa bir zaman zarfına şikayetlerimizi sığdırdım ve beyinlerine gönderdim. Bizim varlığımızı biliyorlar, ancak sorunlarımızdan detaylı olarak çokta bilgileri olmadığını anladım. Bunun üzerine kendileri de zaten bizlerden bilgi almak istediler ve ben de hazır böyle iki deneyimli kalemi yakalamışken bazı şeyleri kendilerine izah etmeye çalıştım. Anlattıklarım galiba yer tutmuş olacak ki ertesi gün ilk meyvesini aldığımızı gördüm. Hürriyet gazetesinin çok değerli yazarlarından Doğan Hızlan beyefendi kaleme aldığı yazısında bizden bahsetmiş. Batı Trakya’da Gümülcine’de Cafer’in Yeri’nden bahsetmiş, Birlik gazetesi, Millet gazetesinden bahsetmiş, bunlar güzel şeyler değerli kardeşlerim. Bizi kimsenin keşfetmeye niyeti yok, biz kendimiz gündem belirleyip yaratmalıyız. Yarattığımız gündem ile de sesimizi her köşeye yaymalıyız. Batı Trakya Türkleri’nin varlığı ve sorunları ancak o zaman muhatap bulacaktır. Derler ya, “ağlamayan çocuğa meme vermezler” aynen öyle. Evet, herkes üzerine düşeni yapmalıdır. Herkes birbiriyle didişmemelidir. Herkes birbiriyle tartışacağına ilklerde bir ceviz kabuğu dolduracak kadar konuşup hareket etmeliyiz. Daha sonra çuvalı çuvallamadan doldurmaya başlamamız lazım. Biz yoğurdu kendimiz yememiz lazım. şekil önemli değil, yeter ki yoğurt yemeyi doğru düzgün öğrenelim, öğrenelim ki yoğurdu aynen bir yiğidin yediği gibi yiyelim. Buralarda da ne yiğitler var ama keşke bunu dedikodusuz, kişilerin özel yaşantılarına çamur atmadan anlayabilseniz… Ne kadar güzel olurdu bilirmisiniz? ATATÜRK’ÜN DOğDUGU EV VE 6-7 EYLÜL OLAYLARI SELANıK’e ilk defa gittiğime göre, ziyaret etmek istediğim mekânların başında Atatürk’ün doğduğu ev gelmeli. Bakım görmüş bir bina. Başkonsolosluğun hemen yanındaki evi gezdik. Doğduğu oda, çalışma masası, daha sonra getirilen kitaplar ve kişisel eşyası. Eve girer girmez aklıma 6-7 Eylül Olayları geldi. Tarihimizin karanlık sayfaları yazdırılmaya nasıl başlamıştı? 6 Eylül 1955 günü öğleden sonra yayımlanan ıstanbul Ekspres gazetesinin tahrikçi manşeti şuydu: “Atatürk’ün Selanik’teki evi bombalandı!” Ondan sonra başlayan yıkımı, ülkemizdeki cemaatlere yapılanları hatırlamak bile istemiyorum. Kozmopolit, çok dilli, çok ırklı, çok dinli ıstanbul’a ihanet gecesiydi. Gecenin ertesi günü caddeleri, yağmalanan dükkânları ve diğer olayları belleğimden silemedim bir türlü. Genç kuşağın, bu olayları öğrenmesi, tekrarını önlemesi için bu konudaki kitapları okumalarını öneririm. * * * TÜRKıYE Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk bu kentte doğdu. Kimilerine göre Ulu Hakan kimilerine göre Kızıl Sultan diye adlandırılan II. Abdülhamid de sürgüne Selanik’e gönderildi. Yıl 1909’du. Yaşadığı Alatini Köşkü’nden Balkan Savaşı üzerine 1912’de ıstanbul’a dönmüş ve Beylerbeyi Sarayı’nda yaşamaya devam etmişti. 1918’de de ıstanbul’da öldü. ıttihat ve Terakki’ciler de Beyaz Kule’nin önündeki kahvelerde buluşup, konuşurlar, tartışırlarmış. Dönüş yolumuzda otobandan sapıp Kavala’ya girdik. Her Türk öğrencisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’yı bilir. Dağın yamacındaki bu şehir çok güzel, dağ sanki denize inen bir dev gibi. şehrin anacaddesinde yürüdük, Kavala Kurabiyesi aldık. * * * DÖNÜş yolundaki ikinci durağımız Gümülcine (Komotini) idi. Başkonsolos Mustafa Sarnıç, daha önce de Kosova’da bulunmuş. Sıcak, dostça karşılama bizi etkiledi hiç kuşkusuz. Sarnıç, bizleri çok hoşuma giden bir esnaf lokantasına götürdü. Cafer’in Yeri, şimdi işin başında oğlu Tarık var. Türk yemeklerinin en doğalını yedik burada. Gazeteci dostlarımızın düşüncelerini öğrendik, sorunlarını dinledik. Lokallerinde ılhan Tahsin, Bilal Budur, Cengiz Ömer ile konuştuk. Yeni kuşak hariciyeciler, hem bulundukları yerin insanlarıyla, hem de kendi ülkelerinden gelen ziyaretçilerle yakından ilgileniyorlar. Onları bilgilendiriyorlar, gereksinim duydukları, duyacakları şeyleri söylüyorlar. Sözgelimi Hüseyin Özdemir, daha önce de burada görev yaptığı için, Yunanca konuşabiliyor. * * * SANKı tarihten bir sayfa yaşadık. Dünle bugün dalgalanması içinde.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz