Ana Sayfa Avrupa ve Balkanlar “ALBAYLAR CUNTASI’NI HALK; DARBELERİ YENİ ANAYASA BİTİRDİ”

“ALBAYLAR CUNTASI’NI HALK; DARBELERİ YENİ ANAYASA BİTİRDİ”

15
0

 

“Siyasi cinayetlerle darbeye zemin hazırlandı; parlamento itibarsızlaştırılmaya çalışıldı; provokatif eylemleri suikastlar izledi; ajan gazeteciler darbe için çalıştı; devlet içinde gizli güç odakları vardı…” Türkiye kamuoyunun Ergenekon soruşturmalarından aşina olduğu bu ifadeler, Yunanistan’da 1967’de darbeyle iktidara gelen Albaylar Cuntası’na karşı ilk sivil direnişi başlatarak tarihe geçen Yunan aydınlarına ait. 

Albaylar Cuntası’na karşı ilk sivil direnişi başlatarak halk hareketine öncülük eden ana muhalefetteki Radikal Sol İttifak (SYRİZA) Milletvekili Manolis Glezos (90), Tarih Profesörü Antonis Liakos ile anayasa hukukçusu ve eski İçişleri Bakanı Nikolaos Alivizatos, Cihan Haber Ajansı’na konuştu. 

Albaylar Cuntası’nın iktidarda olduğu 1967-1974 yılları öncesinde darbe hazırlıkları için işlenen faili meçhul cinayetleri, insan hakları ihlallerini ve darbe sonrasındaki demokratikleşme sürecini Cihan Haber Ajansı’na anlatan Yunan aydınlar, darbecilerin ölüm cezasına çarptırılması ve yapılan anayasal düzenlemelerle ordunun bir daha çıkmamak üzere kışlaya gönderildiğini ve sivil yönetimin emri altına girdiğini açıkladı.

‘Ajan gazetecilerin’ darbe yapılması için çalıştıklarını belirten Manolis Glezos, “Darbe öncesi gazetelerde cunta yanlısı büyük bir propaganda vardı” dedi. 

“Cunta düştüğünde hiç kimse darbecilerin yargılanacaklarına inanmamıştı” diyen eski İçişleri Bakanı Alivizatos ise darbecilerin anayasada yapılan hızlı bir düzenleme dışında, askeri suçlarla ilgili yasalardaki “devlete ihanet” suçlamasıyla yargılandıklarını açıkladı. 

Bu konudaki öncülüğü Konstantinos Karamanlis hükümetinin ve bizzat Karamanlis’in yaptığını kaydeden Alivizatos, Türkiye’de de darbecilerin yargılanmasını ve Ergenekon davalarını çok önemsiyor.

KAOS İÇİN SUİKASTLAR YAPILDI

“Yunanistan’da darbeden önce politik sistemin işe yaramaz olduğunu gösterebilmek için yoğun bir ideolojik çaba vardı. Gazetelerde her gün diktatörlük olması gerektiğini savunan yayınlar yapılıyordu” diyen Manolis Glezos, darbe öncesinde Yunanistan’da yaşanan terör eylemlerine ilişkin, “Ülkeyi kaosa sürüklemek isteyenlerin çabaları istikametinde suikastlar yapıldı, cinayetler işlendi. Cuntacılar sayısız kişiyi infaz etti. Bu çok kötü; ama daha kötüsü ve işin özü demokrasiyi infaz ettiler.” değerlendirmesini yaptı. 

Albaylar Cuntası’nın ‘ilk gözaltına alınacaklar’ listesinin başında olan Glezos, darbecilerin sağ-sol, sivil-politikacı ayrımı yapmadan 10 binden fazla insanı gözaltına aldığını söyledi. Cunta döneminde hayatının 4 yılı aşkın bir süresini gözaltı ve sürgünde geçiren Glezos, şöyle konuştu: “Darbeciler, solun tamamını, merkezde olanları; sağdan insanları ve sağcı Başbakan Kanellopoulos’u gözaltına aldı. Bütün siyasi güçleri topladı. Bizi Goudi’deki Zırhlı Eğitim Merkezi’ne kapattılar. Lider üç cuntacıdan biri olan Pattakos, buranın komutanıydı. Eski başbakanlar Andreas Papandreu ve Konstantinos Miçotakis ile birlikteydim. Herkesi işkenceden geçirdiler. Darbenin yapıldığı ilk günden itibaren cinayetlere başladılar. Sivil vatandaşlar bu cinayetlere kurban gitti. Darbe döneminin ilk kurbanı Elis’i, hızlı yürümediği için öldürdüler.”

1963 yılında derin devletin ‘jandarma ve polis’e işlettiği faili meçhul cinayete kurban giden dönemin önemli siyasi figürlerinden milletvekili Yorgos Lambrakis cinayetini örnek veren Glezos, “Lambrakis dışında daha başka insanları da katlettiler. Böylece darbenin yapılmasına zemin hazırlandı.” dedi. 

CUNTA DESTEKÇİSİ AJAN GAZETECİLER

Yunanistan’da 1967 darbesi öncesi ‘ajan gazeteciler’in darbe yapılması için çalıştığını belirten Glezos, şu tespitte bulundu: “Darbe öncesi gazetelerde cunta yanlısı büyük bir propaganda vardı. Darbe olmasını isteyen gazeteler vardı. Bunlar, ideolojik olarak darbeye hazırlık yapıyordu. Gazetelerde CIA için çalışan veya CIA ile özdeşleşmiş gazeteciler vardı.” 

Darbe öncesi ve cunta döneminde basının susturulduğuna değinen Glezos, şöyle devam etti: “Cunta iktidara geldiğinde hemen sansür uygulama kararı aldı. Gazeteler bunu kabul etti. Kathimerini gibi kabul etmeyen gazeteler ise kapanmak zorunda kaldı. Cuntanın yayın organı olmayı kabul eden “Ta Nea” ve “To Vima” gazeteleri ise yayına devam etti. Ancak diktatörlüğün son dönemlerinde bu gazeteler de eleştiriye başladı.” 

Cunta sonrası dönemde Yunan silahlı kuvvetlerinin, hükümetlere itaat ve asıl işi dışında hiçbir rolünün bulunmadığını söyleyen Glezos, “Ordunun ülke siyasetinde hiçbir rolü olamaz. 1974’ten beri askeriye, yürütmenin kararlarına itaat eden bir kurum haline geldi.” dedi.

Türkiye’yi çok yakından izlediğini anlatan Milletvekili Glezos, şöyle konuştu: “Bugün Türkiye’deki demokrasi ve insan hakları hareketleri, halkın devasa mesafe kat ettiğini gösteriyor. Bu, hem bölge hem de Türk ve Yunan halklarının dostluğu açısından en önemli faktördür.” 

PROVOKATİF EYLEMLER ARTTI

Yunanistan’ın ünlü anayasa hukukçusu ve Atina Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Nikolaos Alivizatos ise darbe öncesinde provokatif eylemlerin arttığına dikkat çekti. Yunanistan Danıştay’ı ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde avukatlık yapmayı sürdüren Alivizatos, o günleri şöyle dile getirdi: “Milletvekili Lambrakis cinayeti derin devlet tarafından işlendi. Devlet içinde gizli güç odakları vardı. Silahlı kuvvetler, emniyet ve istihbarat teşkilatının bazı şubeleri hükümet tarafından kontrol edilemiyordu. Muhtemelen hükümetin gıyabında bazı işler de yaptılar. Lambrakis cinayeti gibi bazı münferit cinayetler oldu. Albayların dayandığı gerekçe çok netti. Mayıs 1967’de seçimler olsaydı komünistler olmasa bile Andreas Papandreu’nun komünizme bir yol açacağı varsayıldı. Ancak komünizm tehlikesi bahanesiyle buna fırsat vermemek için yönetime doğrudan el koydular.”

Darbe öncesinde cinayetler işlendiğini belirten Alivizatos, cuntacıların iktidarda olduğu 1973 yılında, Politeknik Üniversitesi’nde öğrencilerin düzenlediği olayları kanlı şekilde bastırdığını ve en az 15-20 kişinin sadece burada hayatını kaybettiğini söyledi. Alivizatos, “Çok fazla işkence vardı. Bu yüzden Yunanistan, Avrupa Konseyi tarafından cezalandırıldı. İşkence, darbe yönetiminin sıradan uygulamalarından biriydi.” şeklinde konuştu.

YUNAN SOLU DARBEYE ‘HAYIR’ DEDİ

Yunan solunun cuntacıları desteklemediğinin altını çizen Prof. Alivizatos, şu ifadeleri kullandı: “Cuntanın ana hedefi soldu. Darbenin olduğu sabah ilk etapta çoğunlukla komünistler gözaltına alındı. Gazete ve kitaplara el konuldu. Yunan solu, darbenin faturasını herkesten daha pahalıya ödedi.” 

KİMSE İNANMIYORDU; AMA CUNTA SANIK SANDALYESİNE OTURDU 

“Cunta düştüğünde hiç kimse yargılanacaklarına inanmamıştı” diyen Prof. Alivizatos, “Herkesin aklında siyaseten tecrit edilmeleri vardı. Silahlı kuvvetlerde o zaman bile çok güçlüydüler. Tutuklandıktan sonra bile ordu içerisinde cuntacıların kalıntıları vardı.” dedi.

Darbecilerin yargılama sürecini başlatan kişinin, ilk dava dilekçesini Eylül 1974’te veren Avukat Aleksandros Likourentzos olduğunu hatırlatan Alivizatos, bu konudaki öncülüğü Konstantinos Karamanlis hükümetinin ve bizzat Karamanlis’in yaptığını ifade etti. 

Darbecilerin yargılanmasına ilişkin bir anayasal düzenleme yapıldığını belirten Prof. Alivizatos, darbecilere yönelik ilk tutuklamaların bu süreçte gerçekleştiğini söyledi. 

“Silahlı Kuvvetlerin Anayasal Durumu” isimli bir kitabı da bulunan Prof. Alivizatos, şöyle devam etti: “Anayasa, çok net olarak silahlı kuvvetlerin hükümetin emrinde olduğunu ifade ediyor. Zorluk, hükümetin bu işi idaresi altındaki dostlarına yardımcı olmaksızın yürürlükteki yasalara göre nasıl yapacağı meselesiydi. Ordu, ilgili hükümete itaat edecek; ancak hükümet de parti politikası gözetmeyecek. Bu denge çok zor. Yunanistan’da şimdiye kadar işler çok iyi gitti.”

DARBECİLERE ÖLÜM CEZASI

Anayasa hukukçusu Prof. Alivizatos, darbecilerin anayasada yapılan hızlı bir düzenleme dışında, askeri suçlar kapsamındaki yasalarda var olan “devlete ihanet” suçlamasıyla yargılandıklarını vurguladı. Alivizatos, Cihan muhabirine şunları aktardı: “Darbe sonrası 3 büyük dava açıldı. İlki cuntacılar, ikincisi Politeknik Üniversitesi olaylarında cinayete sebep olanlar ve üçüncüsü işkenceler içindi. İşkencecilerden daha çok EAT-ESA’cılar (Jandarma) cezalandırıldı. Öte yandan poliste işkence yapanların çoğunluğu ceza almadan kurtuldu. Darbecilerden 25 kişi sanık sandalyesine oturdu. Albaylar Cuntacısı’nın üç lideri: Albay Yorgos Papadopulos, Tuğgeneraller Stilyanos Pattakos ve Nikolaos Makarezos idam cezasına çarptırıldı. Daha sonra Başbakan Karamanlis, cezaların ömür boyu hapse çevrilmesini sağladı. Şu an sadece Nikos Derdilis içeride.” 

ERGENEKON DAVASINI OLUMLU BULUYORUM

Türkiye’de darbe dönemlerinin araştırılması ve Ergenekon davalarına tam destek veren ünlü anayasa Profesörü Nikolaos Alivizatos, “1980 darbecilerinin yargılanmasını ve Ergenekon davalarını çok olumlu buluyorum. Türkiye’de parlamenter bir gelenek var. Silahlı Kuvvetler karışmadan parlamenter sistem çok güzel işleyebilir. Başka türlü demokrasi olamaz zaten. Başbakan Erdoğan, yaklaşık 6 ay başbakan olamıyordu. Bu Avrupa Birliği üyesi olmak isteyen bir ülke için çelişki.” dedi. 

CUNTA ÖZGÜRLÜKLERİ RAFA KALDIRDI

Cunta döneminde altında hak ve özgürlükler konusundaki ihlallere dikkat çeken Tarih Profesörü Antonis Liakos, o günleri şöyle anlattı: “Demokrasiye tam anlamıyla son verildi. Basın özgürlüğü yoktu, sansür vardı. Olağanüstü askeri mahkemeler faaliyete geçti. Olağanüstü kanunlar hayata geçirildi. Sivil vatandaşlar, yasal düzenleme veya yargı kararlarıyla sürgüne gönderildi. Tam anlamıyla keyfi uygulamalardı. Kurumlar asker ve askere yakın kişilerin yönetimine verildi. Üniversitelerin yönetiminde askerler işbaşı yaptı. Eğitimde hiçbir özgürlüğe izin verilmiyordu. En hafifi işten uzaklaştırma cezasıydı. Ya da sürgüne veya cezaevine gönderiliyordu.”

YARGI DARBECİLERİ DESTEKLEDİ 

1967’deki darbe öncesi silahlı kuvvetler içinde ‘generaller’ ve ‘albaylar” arasında kimin darbe yapacağına ilişkin bir yarış yaşandığına ve bu yarışta yargının darbecileri desteklediğini anlatan Prof. Liakos, şunları aktardı: “Darbe yapmak isteyen bazı generaller vardı. Generallerin altında bir başka grup vardı: Albaylar. Aynı şekilde bunlar da diktatör olmayı hedefliyordu. Generaller biraz kararsız olunca, albaylar hızlı hareket ederek diktatörlüğü getirdi. Hükümet kurunca da yargıda arzulu bir destek buldular. Başka kurumlar tarafından da desteklendiler. Saray (krallık) ise daha sonra diktatörlüğü kabul etmek zorunda kaldığını savundu. Ancak ilk aylarda açıkça destekledi. Darbeciler, ABD ve NATO’nun da ‘uygun gören tarafsızlığını’ garantilemişlerdi. Darbe yapan albaylarla değil de generallerle işbirliği yapan partiler vardı. Anlayış olarak da Yunan sağına yakındılar. Sol ve Merkez Birliği Partileri, silahlı kuvvetlerden tamamen kopuktu.” 

Cuntacılar tarafından falakaya yatırılan Antonis Liakos, darbe öncesi silahlı kuvvetlerde bazı gizli örgütlerin varlığından şüphe edildiğini; ancak ispatlanamadığını kaydetti.

ÖĞLEN GÖZALTINA ALINDIM, AKŞAM BBC’DE HABER OLDU

Cunta döneminde basına uygulanan sansüre değinen Liakos, “Sansür vardı. Cuntayı ilgilendiren konuların yazılmasına izin vermiyordu. Ancak gazeteciler diktatörleri ima eden farklı yollar buluyordu. Örneğin, çok büyük puntolarla ‘Diktatörlük düştü’ yazıp altına da çok küçük puntolarla ‘peruku’ diyorlardı. Gazetecilerin sansürü aşmak ve ülkede yaşananlara ilişkin yurtdışındaki yabancı basına devamlı bilgi akışı sağladıklarını belirten Liakos, Yunan halkının bu yolla işin özünü öğrenebildiğini, ülkede yaşananlara dair yurtdışına hızlı bilgilendirme yapıldığını söyledi. 

Bu konuda kendisinin Eylül 1969’un öğlen saatlerinde gözaltına alınmasını örnek veren Prof. Liakos, “Aynı gün akşamüzeri Deutsche Welle ve BBC’de bana ilişkin haberler çıkmıştı. Yıldırım gibi bir yöntemdi” ifadelerini kullandı. 

Yunan toplumunun o dönemde çok tutucu olduğunu ve darbecilerle birlikte bunun değiştiğini belirten tarihçi Prof. Liakos, “Toplum diktatörlük sonrası merkez sol diye tanımladığımız ruha sahip oldu.” dedi.

CUNTACILARA İLK BÜYÜK TEPKİ CENAZEDE VERİLDİ

Diktatörlük yıllarında halka açık toplantı ve gösterilerin yasaklandığını söyleyen Prof. Liakos, cuntacılara karşı ilk direnişin bazı küçük gruplar tarafından yapıldığını; ancak asıl ses getiren gösterinin bir cenaze töreninde yapıldığını açıkladı. Liakos şunları anlattı: “İlk büyük gösteri, Yorgo Papandreu’nun (Torun Yorgo Papandreu’nun dedesi ve eski başbakan) 1968 yılındaki cenaze töreni sırasında oldu. Diktatörler bunu engelleyemedi. Cenazede toplananlar sadece öleni hatırlamayı değil ancak diktatörlere karşı bir tepkiyi de göstermek istediler. 1 milyon insan toplanmıştı. 1973 yılında Yunanistan’ın iki büyük üniversitesinde direniş başladı. Öğrenciler Atina’da Hukuk Fakültesi ve ardından Selanik’teki Politeknik üniversitelerini işgal etti. Bunlar, diktatörlüğü ve kurumlarını reddetme ruhu verdi. Diktatörlüğü reddetmenin bir başka yöntemi ise karikatür, taklit, ironi ve tiyatroydu. Bunlar çok kabul gördü.”

Tarihçi Liakos, yargılamanın önde gelen cuntacılarla sınırlı tutulmasının halkı öfkelendirdiğine dikkat çekerek, “Vatandaş, çok geniş bir cezalandırma istiyordu. Yargılamada öncüler sınırlı tutuldu; ama kısa sürede tutuklanarak hapse gönderildiler.” dedi.

DARBECİLER ‘ÜLKEYİ KURTARMAK İÇİN YAPTIK’ DEDİ

Darbecilerin “ülkeyi kurtarma” gerekçesine sarıldıklarını belirten Prof. Liakos, şöyle konuştu: “Onlar, darbe yaptıkları 21 Nisan 1967 günü dile getirdikleri gerekçeleri yani Yunanistan’ı kurtarmak için darbe yaptıklarını tekrar ettiler. Yani sadece komünizm tehlikesi sebebiyle değil aynı zamanda partilerin kısır döngüsünden ve çekişmesinden dolayı bu işe kalkıştıklarını savundular. Partilerin yozlaşmanın kuruluşları olduklarını, ülkeyi dejenere ettiklerini, sorunlara çözüm bulamadıklarını ve bir dejenere düzeni kurduklarını vb. iddia ettiler.”

TÜRKİYE YENİ ANAYASA YAPMALI

Türkiye’yi yakından takip eden tarihçilerden biri olan Prof. Liakos, Türkiye’nin darbe ürünü olmayan yeni bir anayasaya ihtiyaç duyduğunu belirterek anayasanın nasıl olması gerektiği konusunda şunları söyledi: “Bu anayasa, diğer ülkelerin demokratikleşme tecrübelerini dikkate almalı. Çünkü benzer bir anayasa, sadece silahlı kuvvetler ya da başka güçler karşısında Türkiye’nin demokrasisini ve vatandaşların bütün özgürlüklerini garanti altına almakla kalmamalı, aynı zamanda hükümet de hesap verebilir olmalıdır. Bir bakıma anayasalarda en başta yer alan güçler arası bir denge olmalı. Merkezi yönetim ile alınan politik kararlar, ekonomik çıkarlar, basın yayın ve medya grupları konusunda şeffaflık tam anlamıyla garanti altına alınmalı. Hepimiz tam anlamıyla Türkiye’deki kurumlara demokrasinin egemen olmasını ve siyasi hayatın normalleşmesini diliyoruz.”

Prof. Liakos, “Darbe sonrası Yunan ordusu nasıl bir zemine oturtuldu?” sorusuna ise şöyle cevap verdi: “Asker işçileştirildi. Ordu, çok sayıda subayın emekli olmasıyla birlikte bir bakıma işçileştirildi. Silahlı kuvvetlerde çalışanlar, memur özelliğini taşıyan birer kişi oldular. Çalışma saatleri, hafta sonu tatilleri, ödenekleri, tayinleri, çocukları okula giden insanlar oldular.”

ANAYASA İÇİN HÜKÜMET VE MUHALEFET EL ELE VERMELİ

“Muhalefet, demokrasinin bir parçasıdır” diyen Prof. Liakos, başta CHP olmak üzere muhalefet partilerinin yeni anayasa çalışmalarında esaslı bir rol üstlenmesi gerektiğini ifade etti. Hükümet ile muhalefetin birlikte çalışması gerektiğine dikkat çeken Liakos, “Muhalefetin esaslı bir rol oynayabilmesi için hükümetin de taleplere olumlu yaklaşma yeteneği olmalı. Öte yandan muhalefet de hükümetin önerileri karşısında uzlaşmaz bir tavır takınmamalıdır. Muhalefeti yapıcı ve üretken biçimde yapmalı.”

HASAN HACI ATİNA

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz